Türk halk müziğinin unutulmaz sesi İzzet Altınmeşe Bölge gazetesine konuştu.
Hayranlarının ‘Türkülerin Efendisi’ lakabını taktıkları Altınmeşe sadece yorumcu değil; aynı zamanda derlediği çok sayıda türküyü Türk kültürüne ve TRT arşivlerine kazandıran bir folklor araştırmacısı. Besteci ve söz yazarı. İzzet Altınmeşe’yle ailesini, mesleğini ve hayatı konuştuk.
*İzzet Altınmeşe yoksulluğun ne demek olduğunu bilir mi?
Bazen derim ki “Bir insan varlıktan yoksulluğa düşmüşse o insan için çok acıdır. Ama yoksulluktan varlığa yükselmişse yarın öbür gün yoksulluğa düşebilir, hiç önemli değil. Çünkü zaten oradan gelmiş. Ben yoksulluğun her basamağından geçtim. Sıfırdan geldim. Halkımın sayesinde bugün buradayım. Bir gün düşersem hiç önemli değil, yoluma kaldığım yerden devam ederim.
*Okuyamamanızın nedeni yoksulluk muydu?
Tabii ki. Çocuklarıma onu anlatıyorum şimdi; “Yavrum biz ekonomik nedenlerden dolayı okuyamadık. Sizin fırsatınız var, bunu kaçırmayın, okuyun” diyorum. Biz yok diye okuyamadık, onlar var diye okumuyorlar.
*Kaç çocuğunuz var?
Üç çocuğum var. Bir kız iki erkek. Kız biraz rahatsız. Devamlı bizim yanımızda. O bize Allah’ın vermiş olduğu bir nimet. Allah’ın Onun hürmetine bizi mükafatlandırdığına inanıyorum.
KIZIM EPİLEPSİ HASTASI
*Geçmiş olsun, neyi var?
Fatoş, epilepsi hastası. 6-7 defa havale geçirdi. Biz belki onun hürmetine bu ekmeği yiyoruz, ben öyle diyorum.
*Kaç yaşında?
Kızım 41 yaşında ama bir bebekten farksız. Bakıcısı olmazsa şimdi burada bırak, kaybolur. Yaradan öyle uygun görmüş.
*Sizinle konuşabiliyor mu?
Onun konuşmasının yüzde 20’sini anlayabiliyoruz. Her şey Allah’tan. Hastalığı, zenginliği ve fakirliği veren de hep O. Biz şükrediyoruz. Kızımız bizim için büyük bir sınav. Bunu bildiğimiz için ona büyük bir mutlulukla bakıyoruz.
BU BİR İMTİHAN
*İzzet Bey kaç yaşında fark ettiniz çocuğunuzun hasta olduğunu?
Ankara’da oturuyorduk o zamanlar. Bebekken dizlerine falan basamıyordu. Ortopediye götürdük. 7 yaşından sonra 6-7 defa havale geçirdi. O her havale geçirdiğinde zihnen bir şeyler götürdü tabii.
*Kızınız siz türkü söylediğinizde ne gibi tepkiler veriyor?
Beni televizyonda gördüğü zaman kendini kaybediyor. “Baaabaa” diyor. Ben türkü okurken o da türkü okur gibi yapıyor. Türkü okurken o çok mutlu oluyor. Kulağı da çok sağlam.
*Sizi ne kadar mutlu görürsek görelim, yaşamınızdaki bu dram sizi üzüyor mu ?
Çok fazla etkilemiyor. Allah deniyor beni demek ki. Onun farkında olunca çok fazla üzülmüyorsun. Mukadderat.
Yıllardır sesimi koruyabil- mek için dondurma yemiyorum. Soğuk su içmiyorum. Çiğ yumurta yiyorum ve en önemlisi sigara içmiyorum.
Müslüm Gürses’i Adana’da ilk kez ben keşfettim
*Çocukken yeni giysileriniz, ayakkabılarınız olur muydu?
Diyarbakır’dan Adana’ya göçtüğümüzde yoksulluk vardı. Çukurova toprağı zengin, iş imkanı bol olan bir bölgemiz. Genelde Çukurova İstanbul’a gelmek için basamak tahtasıdır aynı zamanda. Orası fakir yatağıdır. Yılmaz Güney de Adana’da büyümüştür. Biz de Adana’da büyüdük.
Müslüm Gürses de bizim mahalledendi. Ben 17 yaşında başladım halk müziği dersleri almaya. Müslüm’ü bana getirip, “Şeko’yu sana dinletmek istiyoruz” dediler. Müslüm’ün lakabı Şeko’ydu. ‘Haso, Hüso’ gibi, ona da ‘Şeko’ derlerdi… Dinledim ve çok beğendim sesini. O zaman Adana Tepebağ Halk Eğitim Merkezi Musiki Cemiyetimiz vardı, onu oraya gönderdim.
İlk siz keşfettiniz o halde Müslüm Gürses’i?
Evet, öyle oldu. Müslüm o sırada 13 yaşındaydı. Daha o zaman ‘Küçük’ modası yokken rahmetli ‘Küçük Müslüm’ adıyla Adana’da sahneye çıkmaya başladı.
Halk müziği hak ettiği değeri görmüyor
Günümüzde halk müziği hak ettiği değeri görüyor mu?
Eğri oturup doğru konuşmak lazım, günümüzde halk müziği hak ettiği değeri görmüyor. Çünkü bir moda müziği var gündemde. Arkadaşlar yanlış anlamasın, bir pop modası var. Günümüzde varsa pop yoksa pop. Tamam da bizi biz eden değerlerimizden biri türküler. Türküler hak ettiği değeri görmüyor maalesef.
Bütün Anadolu’da gerçek anlamda anket yapsalar, hilesiz hurdasız, yine birinci sırada türküler olacaktır. Ama önümüze konulan menü de sadece pop müzik var. Dış güçlerin bize empoze ettiği bir müzik anlayışıdır bu. Bizi biz eden öğelerin dışına atmak için ince hesaplar yapılıyor. Uzaktan kumandayla yönlendiriliyoruz.
Bozulmamak için iman ve inanç çok önemli
*Sanat hayatınız boyunca efendiliğinizden, saygın kişiliğinizden vazgeçmediniz. Bu camiada olup da bozulmadan kalabilmek mümkün mü?
İman ve inanç çok önemli. Yaradan bizi sıfırdan yarattı. Veren de o, alan da o. Evladı da, şöhreti de o verdi. Ben biraz kaderciyim. Alnıma ne yazılmışsa onu yaşıyorum şükürler olsun. Önce Allah’a saygı duymak lazım. Sonra bu şöhreti bana veren halka, sonunda da kendinize saygı duymanız lazım. Bunlar bana babamdan miras. Rahmetli, karıncayı bile incitmezdi. Ayrıca sesi de çok güzeldi.
ibrahim’in mağarada doğduğu abartıldı
*İbrahim Tatlıses’in meşhur ‘mağara’ öyküsü vardır, sizin de öyle bir geçmişiniz var mı?
Orada mağara denilen yerler aslında ‘sıra gezmeleri’ yapılan yerlerdir. O bölgede bekarların tutmuş olduğu yerler vardır, adı ‘mağara’ diye geçer. Orada türküler söylenir, hoyratlar söylenir. ‘Mağara’ denilince yanlış algılandı aslında. Oradaki mağaralar o bölgedeki sayfiye yerleri gibidir. Urfa çok sıcak olduğu için hafta sonları serin olan o mağaralara gidilirdi. Oralarda eğlenceler yapılırdı. Çiğ köfte yapılır, çalınır, söylenir, sonra herkes evine döner. İbrahim mağarada doğdu, büyüdü diye abartıldı, halbuki alakası yok.
*Yani İbrahim Tatlıses’in ailesinin de herkesin gibi evi, yurdu var mıydı diyorsunuz.
Tabii, herkesin evi vardı.
Çocuklarıma itibar bırakacağım
*Çocuklarınıza bırakacağınız en önemli miras nedir?
İtibar bırakacağım. Çocuklarıma “Ben hiçbir zaman çok para kazanmaya heveslenmedim.Ama yarın, öbür gün öldüğüm zaman ‘İzzet Altınmeşe’nin evlatlarıyız’ dediğinizde size herkes saygı duyacak. Ben size bunu bırakıyorum” dedim.
*Sanat dünyasında olup da sigarasız içkisiz olmayı nasıl başardınız?
Demek ki manevi computer’da böyle organize edildik. Keramet bende değil. Yoksa biz neyiz, kimiz ki…
Müzikal yapmayı çok istiyorum
*İzzet Altınmeşe olarak “Şunu da yapsaydım” dediğiniz bir şey var mı?
Benim içimde ukde kalıp yapmayı çok istediğim tek şey halk müziği tarzında bir müzikal yapmak. Her türlü müzikal oluyorda halk müziği müzikali neden olmasın? İnşallah yaparız.
İZZET ALTINMEŞE KİMDİR
1945 Yılında Diyarbakır’ın Çüngüş İlçesine bağlı Arpadere Köyünde, ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Bekir, annesi Fadime hanımdır.
Altınmeşe’nin babasının sesi çok güzeldi ve kendi gayretiyle keman çalmayı öğrenmişti. Yörenin türkülerini kemanıyla çok güzel çalıp söylemekteydi. Dolayısıyla küçük İzzet’de evde ilk müzik derslerini farkında olmadan babasından almaya başladı.
Yörede toprağın fazla verimli olmayışı ve ekonomik zorluklar Altınmeşe ailesinin 1946 yılında Adana’nın Dikili köyüne göçmesine neden oldu. Baba Altınmeşe önce (elinde bir mesleği olmadığı için) pamuk tarlalarında marabalık ve yarıcılık yaparak ailesinin geçimini sağlamaya çalıştı. Daha sonra aile, Bekir Altınmeşe’nin bir fabrikada işe girmesiyle Adana merkezde Kuruköprü Semtine yerleşti. İzzet Altınmeşe, İlkokula burada başladı, ayrıca yaz tatillerinde aile bütçesine katkısı olsun diye önce bir terzi yanında daha sonra da berberlik yapan Ali Usta’nın bir süre sonra da Ömer adlı yakınlarının yanında çalışmaya başladı. Önce kalfalık daha sonra ustalık belgesi alacak kadar da işinde uzmanlaştı.
Ancak içindeki müzik sevgisi Altınmeşe’yi, Ömer Usta’nın teşvikiyle Kazım Karaörs’ün çalıştırdığı Adana Halk Eğitim Merkezi THM korosunun çalışmalarına taşıdı. Kazım Karaörs aynı zamanda Adana İl Radyosu’nda program hazırlamaktaydı. İzzet Altınmeşe’ de radyo programlarında korist ve solist olarak göreve başladı. Bu çalışmalar doğal olarak sahne ve gazino çalışmalarına dönüştü. İlk profesyonel çalışmasına da Adana’nın Emirgan çay bahçesinde başladı. Kısa bir süre içinde tüm Adana’nın sevdiği ve beğeniyle dinlediği bir sanatçı oldu. Adana’lı bir müzisyen olan Selahattin Sarıkaya bu yıllarda Odeon Plak Şti. nin müzik direktörlüğünü yapmaktaydı ve bir iş nedeniyle geldiği Adana’da İzzet Altınmeşe ve sahnede şef sazlığını yapan Halit Araboğlu’nu plak yapmak üzere İstanbul’a davet etti. Birlikte İstanbul’a giden iki sanatçı arkadaş ilk plaklarını Odeon Plak Şti. ne yaptılar.
Arkasından Amasya ve Merzifon’da vatani görevini tamamladıktan sonra Adana’ya döndü. Sahne çalışmalarını bir yıl burada sürdürdü. O günlerde Ankara’da yaşayan Ali Rıza adlı yakını “müzikte amaçladığı yere ulaşması ve düşüncelerini gerçekleştirmesi için” Ankara’ya gelmesinin gerektiğini söyledi. Ve İzzet Altınmeşe 1970 yılında Ankara’lı oldu.
Ankara gazinolarında ki çalışmaları müzik yaşamında neyi, nasıl yapması gerektiğini öğreten ve belirleyen bir dönem oldu. Bu dönemde müzik yaşamını (sahne – plak – kaset) birlikte uzun yıllar sürdürdüğü İhsan Öztürk’le tanıştı ve Ankara sahnelerinde onun ekibiyle çalışmalarını sürdürdü. İleriki yıllarda çok sevilecek olan birçok besteyi ve derlemeyi Ankara’da bulunduğu yıllarda yaptı.
1971 yılında eşi Müzeyyen Hanımla evlendi.
1972 yılında söz ve müziği kendisine ait olan “Biraz da Bana Gül Kader” isimli plağı o yılın en çok satan plaklarından biri oldu.
1976 yılında Ankara Radyosu Sanatçılık Sınavını kazandı. Aynı yıl önce Coşkun Güla’nın daha sonra Nida Tüfekçi’nin yönettiği THM korosunda (Belkıs Akkale, İhsan Öztürk, Hüsamettin Subaşı, Tuğrul Şan, Musa Eroğlu, Altan Demirel, İsmail Işık, Sadık Dinçer gibi birçok arkadaşıyla) çalışmalarını sürdürdü.
1977’de derleyerek 45 lik plak yaptığı “Maden Dağı” adlı türküyle bugünkü şöhretinin temelini atmış oldu. Bu plak müthiş bir satış grafiği çizdi ve Altınmeşe için, Müzik Dünyasında ayaklarını yere sağlam basacak bir ortam oluştu.
1978 yılında plağa okuduğu “Esmerim” türküsü yılın hit parçası oldu.
İzzet Altınmeşe’nin şöhretiyle birlikte sorumlulukları da artmıştı. Uzun yıllar sahnelerde edindiği deneyimler, birikimler O’nu daha kalıcı, akılcı bir yol izlemeye zorladı. Önce iddialı olduğu bir bölgenin çok iyi yorumlayacağı türkülerini repertuarına almalıydı. Bu konuda da şanslıydı. Çünkü Diyarbakır’ın sanat ağırlığı çok fazla, söylenmesi çok zor olan bir dolu eseri vardı. Daha da önemlisi rahmetli Celal Güzelses gibi çok büyük bir sanatçısı ve onun taş plaklara okuduğu onlarca eser vardı. İzzet Altınmeşe’de (olması gerektiği gibi) sahnelerde, plaklarda, Tv. Programlarında önce kendi yöresinin eserlerini icra etmeye başladı. Bu arada, daha önce duyulmayan birçok Diyarbakır türküsünü de derleyerek özgün bir repertuar oluşturdu ve halka sevdirdi.
Müzik dünyasının kalbi İstanbul’da atmaktaydı ve koşullar sanatını İstanbul’da yapmasını gerektiriyordu. 1980 yılında İstanbul’a taşındı. Özel yaşamında magazin dünyasıyla ilgisi olmadı ama sanatında iddialı ve başarılı bir biçimde İstanbul’a ayak uydurmayı başardı.
Devlet Halk Müziği Sanatçısı unvanı da olan Altınmeşe, aynı zamanda Kültür Bakanlığı THM topluluğunda (uzun bir dönem) Solist Sanatçı olarak görev yaptı ve buradan emekli oldu.
Altınmeşe, emekli olduktan sonra da müzikle ilişkisini kesmemiş olup (sanat anlayışına uygun) televizyon, sahne programlarında yer almaktadır. Bir de, sanat yaşamında çok önemli yeri olan, yaratıcılığını söz ve notalara döktüğü, beste çalışmalarını aralıksız sürdürmektedir.
Müzik dünyamızda efendiliği ile kendisine özel bir yer yapan Sanatçı’nın, Fatoş adlı bir kızı ile Murat ve Fırat adlı iki oğlu vardır. Halen ailesiyle birlikte İstanbul’da yaşamaktadır.
Halk Müziğimize kazandırdığı ve sevdirdiği Eserlerinden bazıları şunlardır:
Maden Dağı Dumandır,
Le Hanım,
Nazey,
De Get Bayburt,
Kurban Olam Ben O kaşı Karaya,
Esmerim Biçim Biçim,
Karşıda Fırat Gördüm,
Kınayı Getir Aney,
Saza Niye Gelmezsen,
Sevdiğime Pişman Ettin,
Yazımı Kışa Çevirdin,
Yola Düşmüş Gidiyor,
Eğdim Söğüt dalını (Hanım Kızlar)
Çermiğin Bahçaları,
Kar Yağar Kar üstüne,
Yola Düşmüş Gidiyor,
Dumanlı Yayla Başı,
Fırat…
Altınmeşe’nin bunların dışında 200’e yakın bestesi ve derlemesi; 7 tane de sinema filmi vardır.