Eflatun (M.Ö. IV. Y.Y) su ile ilgili şöyle bir cümlesi vardır “Su, yaşamı korumak için en gerekli olan şeylerden biridir. Ama ona zarar vermek çok kolaydır. Çünkü toprak, güneş, rüzgâr tutuklanamaz, çalınamaz, yönü değiştirilemez. Suyu tutuklar, çalar yönünü değiştirebilirsiniz. Suyun başına bunların hepsi gelebilir. Öyleyse sulara dikkat ediniz, yasaları suyun yardımına koşunuz.”
Su ve toprağın aşkı ne kadar kuvvetliyse o kadar önemlidir su, toprak üzerinde yaşayan canlılar ve özellikle de insan hayatı için…
Su insan yaşamı için ne kadar vazgeçilmez ise, aynı zamanda içinde yaşadığımız doğa ve canlıların yaşamlarının devamı için de en temel ihtiyaçtır. Bol olduğunda kıymetini bilemediğimiz suyun yokluğu ölüm demektir. Vücudun en yüksek oranda gereksinim duyduğu besin maddesi olan su kalori içermez. Vücudun her hücresi, dokusu, organı hayati işlevlerinin devamı için mutlaka suya gereksinim duyarlar.
Yaşa ve cinsiyete göre insan vücudundaki su oranı da değişiklik göstermektedir. Yaşımız ilerledikçe vücudumuzdaki su oranı azalarak yerini yağ dokusuna bırakmaktadır. Yeni doğan bir bebeğin vücudundaki su oranı %80 iken, yetişkinlerde bu oran; erkeklerde % 55-60, kadınlarda ise % 50-55 civarında seyretmektedir.
Su tüketimi özellikle yaz aylarında önem kazanmaktadır. Aşırı sıcak ortamlarda terlemeyle birlikte kaybedilen su, vücudun ihtiyaç duyduğu tuz ve mineral takviyesi açısından beslenme uzmanlarınca sıvı gıda tüketilmesi şiddetle önerilmektedir.
Su vücuttan terleme, nefes alıp verme, dışkı ve idrar yolu ile atılır.
Su, içme suyu olarak tüketiminin dışında gündelik hayatımızın idamesi içinde vazgeçilmez bir unsurdur. Vücudumuzun ve yaşadığımızın mekânların temizliği de yine temiz suyun kullanımı ile mümkündür. Su kirlerden arındırdığı gibi aynı zamanda vücudumuzu ve ruhumuzu dinlendirerek terapi etkisi de yapar.
Yeryüzünü kaplayan bitki örtüsü ve içinde barındırdığı hayvanlar için de suyun varlığı hayati önem arz etmektedir.
Hayatımızın devamlılığı ve sağlıklı bir vücut için bu kadar öneli olan sıvıyı saf su olarak alabileceğimiz gibi, meyve ve meyve suları, süt, ayran, çay, kahve gibi besinlerden karşılamaya çalışırız. Ancak temiz, berrak ve içinde sağlığa zararlı maddeler barındırmayan suyun yerini hiçbir içeceğin tutmasının mümkün olmadığı uzmanlar tarafından sıkça dile getirilmektedir. Yaşamsal faaliyetlerin sürdürülebilmesi için vücuttan kaybedilen suyun gün içinde mutlaka yerine konulması gerekir.
Suyun insan vücudundaki görevleri ise;
İnsanın yaşamını devam ettirmesi için en az oksijen kadar önemli olan suyun, vücutta pek çok görevi bulunmaktadır.Su biyolojik bir çözücüdür ve vücutta gerçekleşen kimyasal reaksiyonlara katılır; bu çözücü rolüyle vitaminlerin ve minerallerin hem vücutta taşınmasını, hem de çözülmesini sağlar.
Yediğimiz gıdalardaki besin öğelerinin çözünüp sindirilmesi ve emilmesini sağlar.
Canlıların vücudunda taşıyıcı ortam olarak görev yapar.
Metabolizma sonucu ortaya çıkan birçok zararlı atığın seyreltilmesinde ve atılmasında rol oynar, dolayısıyla vücudun temizlenmesinde önemli bir görevi vardır.
Vücut sıcaklığını ayarlar. Sıcak havada terleme ve terin buharlaşması sonucu ısı enerjisi deriden atılır ve serinleme hissedilir.
Derinin nemlenmesini sağlar.
Böbreklerin çalışmasını kolaylaştırır. Atık maddelerin tahliyesinde kullanılan ve bu nedenle vücudun diğer yaşamsal faaliyetler için kullanamadığı bu suyun bir kısmını gıdaların içinde bulunan sudan, belirli bir miktarını da vücut metabolizması sonucu ortaya çıkan sudan karşılarız. Aldığımız suyun hemen hepsini idrar, dışkı, terleme ve nefes verme yoluyla dışarı atarız. Bu duruma su dengesi adı verilir ve aldığımız suyla vücuttan attığımız suyun birbirine eşit olması gerektiği anlamına gelir. Ortalama yetişkin bir insanda bu denge yaklaşık 2400 mililitre suyla sağlanır. Bu da günde 8-10 bardak su ve diğer sıvılara eşittir.
Kayganlaştırıcı bir madde olması nedeniyle birçok organın gerektiği gibi çalışmasını (sürtünmeler sonucu ateşin yükselmemesini, dokuların tahriş olmamasını) özelliklede eklemlerin kayganlaşmasını sağlar.
*Hamdi Temel, Susuz Aşk Yaşanmaz, Cağaloğlu yayınevi, İstanbul, 2017.