PARÇALANMIŞ HAYATLAR VE DUYGULAR
Kimsesizliğin kıyısında hoyratça esen rüzgara karşı gardını almaya çalışan bir martını çaresizliği,
Ruhsal dengedeki inişler ve çıkışlarla beraber duyguların da renk değiştirdiği,
Amacın sapabileceği en uç noktaya vardığı savrulmuş hayatlar,
Zevkin ilk defa bu kadar acı veren ve adeta kendisinden kaçıp kurtulmak, uzaklaştırılmak isten çirkef bir duygu olduğu hissine kapıldığımız bir anın verdiği sancı,
Sessizliğin en korkutucu olduğu bir günde düşüncelerin birbirine çarparak çıkardığı uğultunun sarsıcı etkisiyle, duyulan korkunun boyutuna biraz daha ivme kazandırdığı anlamsız yürek çırpınışları,
Mutluluğun peşinden yıllarca koşup da zirveye ulaşamamanın verdiği hüzün,
Ömrünü adadığı, uğruna deliliği, ölümü, rezilliği göze alarak aşkına karşılık bulamamanın kırılganlığı,
Başarılı olma adına ne varsa girdiği tüm sınavlarda ve hayati önem arz eden diğer işlerde de başarısız olmanın, kötü bir müteşebbis olmanın yaşattığı utanç,
Çok istediği halde kucaklamayı bir an önce arzuladığı güzel bebeğe sahip olamamanın,anne ve baba olma hayalinin, özleminin dinmediği, tüm tıbbi yöntemlere rağmen alınan sonucun negatif travmasını yaşayanların hüzün kokan sükuneti,
Kendini hep ünlü, zengin, soylu olmayı hayal eden ve hayatı boyunca hiçbirine sahip olmadan avarece harcanan yılların yaşattığı pişmanlığı,
Kimliğin ,duyguların ,insanlığın önemsenmediği en kapitalist dürtülerin çarpışmasıyla ortaya çıkan cinayetlerin ,felaketin bilançosunun ortaya çıkardığı yıkım,
Bir soruya daha ben diye cevap vermekle başlar başlamaz sözünün başkaları tarafından ağzına tıkandığı, söz hakkının tanınmadığı, yerin dibine battığı anın şaşkınlığı ve tuhaflığı,
Bir enkazın altından çıkarılırken ölümle burun buruna gelmenin ürpertisi kurtarılırken de oh be yaşıyorum işte! diyerek tekrar yaşama dönmenin sevinciyle enkaz altından kurtulmanın yaşattığı çelişkili tuhaf duygu,
Sevmediğin işe her sabah gitmenin ve sevmediğin insanlarla bir arada olmanın sıkıntısı, mide krampının dayanılmaz ağrısı,
Bir banka, postane, kuyruğunun yoğun olduğu nefessiz kalınan, tansiyonun yükseldiği, sinirlerin gerildiği itiş-kakışın yaşandığı bir ortamda -evet beyler-bayanlar sıraya diye seslenen gişe görevlisinin sıraya sokmaya çalıştığı insan kalabalığının sabırsızlığı,
Aldatılmışlık, yalan, ihanet, ölüm korkusu ve seremonisi, yalnızlık, yağmurlar, toprak kokusu yüzyıllardır insanoğluna hep aynı tesiri aksettirir ve yaşatır,
Dürüstlüğün, iyi niyetin aptallık olarak görüldüğü, ahlaksızlığın meşrulaştığı, bilimin, dini değerlerin hiçe sayılıp ayaklar altına alındığı, kutsal metinlerin yakıldığı bir anlayışın hegemonyasında ezilmenin nefreti ve acziyeti
İhanetin en soğuk sözleriyle yolun ortasında aldığı bıçak darbeleriyle kadın, eş olmanın en ağır bedelinin ödendiği, her gün artan kurban sayılarına dur diyecek kudretli bir iktidarın bir yasanın olmayışının kahredici sessizliği,
Aldatmaların, yalanların çirkefliğiyle dağılan bir yuvanın ardında gidecek yeri olmadığı için bir hayat kadınının nikahı altına girecek kadar zavallı, onun şefkatine muhtaç olmanın onursuzluğu ve hiçbir şey olmamış gibi davranmanın pişkinliği,
Hayatı boyunca çaba harcamadan rahat kazanmanın derdine düşen bir üç kağıtçının, avını tuzağa düşürmek için profesyonelce hazırlanmış olduğu listesindeki kelimelerin mugalatası,
Hayvanların açlığını insanların açlığından daha çok önemseyen, kadınlara yönelik şiddeti meşrulaştırmaya çalışana bir anlayışın safsatası, Zamanın geçmek bilmediği anlar, bir hastane koridorunda kalp krizi veya beyin kanaması geçiren yakınının ölüm-kalım arasında yaşam mücadelesi verdiği an da, birkaç dakikalık gecikmeyle gelen ambulansın acı siren sesine karışan yardım çığlığında,
Kuaföre,ev gezmesi, alış-veriş bahanesiyle evine kapattığı çocuklarını dönüşte alevler arasında imdat çığlığıyla pencereye koşup kurtarılmayı çaresiz beklerken gören ve dar sokaklar yüzünden yangın merdivenini bir türlü uzatamayan itfaiyenin acizliği karşısında gözyaşları siyah dumanlara ve acı çığlıklara karışan bir annenin ömür boyu dinmeyen vicdan azabı,
Bir cami köşesi ya da çöp konteynırına bırakıldığı anla başlayan bir masum bebeğin yaşam öyküsünün giriş bölümünden sonra bir çocuk yuvasında kaynar suyla banyo yapma, fındıklı bisküvi istediği için yüzüne, poposuna yediği şamarla hayatının ilk şokunu yaşayan gelişme bölümünün akabinde 18’inde çok güvenip kanatlarına sığındığı devleti ya da en hassas, zayıf noktasını, sevgiye olan açlığını bildiği kötü kalpli bir zalimin anne-baba-ağabey şefkatiyle yaklaşıp bilinmezliğe uçurmasıyla biten yaşam öyküsünün acı finali,
En karanlık yüzler, çeteler, zehir tacirleri, en korkunç cinayetler her zaman şehrin en kuytu karanlık, kirli arka sokaklarında ortaya çıkıverir,
Kurak bir çöl senfonisinde Leyla diye inleyen Mecnun’un ölümle biten son dansıdır başını yaslayıp son nefesini verdiği mezar taşı, Her zaman çok seven, yanan, cefakar, fedakar olan iken, şefkatli sözler sarf edip, sen daha iyilerine layıksın,çok iyisin diye türlü bahaneler ileri sürendir az seven ve yalancı olan,
Esrar dumanına ve eroin tozuna sarmalanıp parçalanmış, delik deşik edilmiş bedenler, kan çanağına dönmüş gözlerden dökülen masum gözyaşının sessiz süzülüşüdür yavaş yavaş yok oluşunun habercisi,
Bir dağın zirvesinde inzivaya çekilmiş konfüçyüs’ün öfkeden patlamaya hazır hale gelen ziyaretçilerini bilge sözleriyle önce yatıştırıp, sonra da iç dünyalarında olup da farkına varamadıkları gizli sırrı uyandırır uyandırmaz sırra kadem basması,
Gecenin bir vaktin şehrin orta yerinde ortalığın birbirine karıştığı hırsız-polis kovalamacasıyla ensesinden yakalanan hırsızın yediği şamar ve işittiği ağır hakaretlerle etrafına bakarken attığı öfke dolu bakışında,
Değişmesini çok istediğin insanların,hafızana kazınmış acı vakaların üzerinden yılların geçmesine rağmen aslında hiçbir şeyin değişmediğini görmenin burukluğu,
İnancın, umudun, iyi niyetlerin bir bir kaybolduğu anları hepimiz az veya çok yaşamışızdır. Duygular da yaşamımızın her evresinde renk değiştirirler. Bir terastan diğer terasa geçer gibi başımızdan geçen her olayla farklı bir boyut kazanırlar ve yaşananların etkisiyle aldıkları her darbeyle parçalanır ve her biri yine bir tarafa dağılarak kendine en yakışan yeri mesken edinerek anlam bulurlar.