SILA-İ RAHM’E TEŞVİK VE AKRABALARLA İLİŞKİYİ KESMEKTEN SAKINDIRMA
Toplumun yozlaştığı, aile bağlarının gittikçe zayıfladığı, ahlaki değerlerin erozyona uğradığı ve daha birçok erdemin gitgide azaldığı günümüz dünyasında; dinimizin bizlere farz kılmış olduğu sıla-i rahîm ibadetini bir nebze de olsa anlatmaya çalışacağım.
Allâh Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur (En-Nisâ’/ 1):
Anlamı: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten (vareden/yaratan), birbiriniz için kendisinden dilekte bulunduğunuz Allâh’tan (O’na takvalı olarak) korkun ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allâh sizi gözetendir.”
Değerli Okurlar!
Hayırlara yönelmemiz gerekiyor. Günahlara düşmekten sakınmalıyız. Çünkü kul Kıyamet gününde dünyada her ne yaptıysa amel kitabında görecektir.
Allâh-u Teâlâ el-İsrâ Suresinde şöyle buyuruyor:
Anlamı: “Çünkü kulak, göz, kalp, bunların her biri yaptıklarından sorumludurlar.” (El-İsrâ’ / 36)
İnsan nefsini hesaba çekerek organlarını harama düşmekten korur ve yine bununla nefsini taatleri yapmaya alıştırır ve böylece hem dünyada hem de Âhirette mutlu olur.
Muhakkak ki temiz olan dinimiz yüce sıfatlara ve güzel ahlâkı teşvik eder. Bunları ise Âhiret’te büyük sevaba ulaşmak için sebep kılmıştır. İbn-i Hibban’in “Es-Sahih” adlı kitabında Ebu Hureyra’dan nakledilen bir Hadîs-i Şerîf’te, o demiştir ki: “Ey Allâh’ın Rasûlü! Bana öyle bir şey söyle ki, onu yaptığım zaman Cennet’e gireyim.” Peygamberimiz de mealen ona dedi ki: “Yemeği yedir, selamı yay, akrabaları ziyaret et, geceleyin insanlar uyurken ibadet için kalk Cennet’e selametle girersin.”
Dinimizin üzerinde önemle durduğu güzel hasletlerden bir tanesi de akrabaları görüp gözetmektir. O öyle bir haslettir ki, Allâh’ın Rasûlü hem hareketleriyle hem de sözleriyle onu bizlere öğretmiştir.
Allâh Rasûlü (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem), Cebrail Aleyhisselâmın kendisine ilk defa vahiyle inişinde gördüğü şeyleri Hatice annemize zikretmişti. Hatice annemiz de O’na dedi ki: “Sabit kal Ey Amcamın oğlu ve müjdele. Muhakkak ki sen, akrabaları görüp gözetirsin, doğruyu söylersin, muhtaca yardım edersin, misafire ikram edersin ve musibete uğramışlara yardım edersin.” Bu Hadîs-i Şerîf’i İmam Buharî rivayet etmiştir.
Allâh Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
Anlamı: “(Önce) en yakın akrabalarını uyar.” ( Eş-Şuarâ’ / 214)
Bu Âyet-i Kerim’e inince Allâh’ın Rasûlü Safa tepesine çıktı ve kavmine toplanması için seslenmeye başladı ve onlara dedi ki: “Ey Kureyş Topluluğu! Nefislerinizi (iman etmekle) kurtarın. (İman etmezseniz) size faydam olmaz. Ey AbdiMenâf oğulları! (İman etmezseniz) size faydam olmaz. Ey Muhammed’in kızı Fatîma! Benim malımdan ne istersen iste sana veririm. (İman etmezsen) sana faydam olmaz.”
Yani Allâh’ın Rasûlü kabilesinden ve akrabalarından iman etmeyenleri Allâh’a iman etmelerine, iman edenleri de ölene kadar iman üzerinde sımsıkı durmalarına ve Allâh-u Teâlâ’ya taatlerine sımsıkı sarılmaya davet etti.
Bilmeliyiz ki Müslümanların akrabalarını görüp gözetmeleri Allâh’ın farz kılmış olduğu amellerdendir. Onlarla bağı kesmek ise icma’ ile büyük günahlardandır. Peygamberimiz mealen demiştir ki: “Akrabalarla ilişkisini kesen kimse Cennet’e ilk girenlerden olamaz. Bu Hadîs-i Şerîf’i İmam Buharî ve Muslim rivayet etmişlerdir.
Allâh-u Teâlâ Kur’ân’da şöyle buyurmuştur:
Anlamı: “Demek siz iş başına gelecek olursanız yeryüzünde bozgunculuk çıkaracaksınız ve akrabalık bağlarınızı koparacaksınız öyle mi? İşte onlar, Allâh’ın lanetlediği, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.” (Muhammed / 22,23)
Akrabalar ise; teyzeler, halalar ve onların çocukları; amcalar, dayılar ve onların çocukları vb. şahıslardır.
Sıla-i Rahîm’i kesmek ise, akrabaların kalplerinin, onların yalnız ve yabancı olduğunun hissettirilmesiyle ve onların kalplerinin kişiden nefret ettirilmesiyle oluşur. Bu ise ya onlara çok muhtaç oldukları bir halde iyiliği esirgemek, ya da özürsüz olarak onları ziyaret etmemekle vuku’ bulur. Bir kimse; akrabalardan birisine bir bela gelip yiyecek, giyecek veya kendisini yazın sıcağından ve kışın soğuğundan koruyacak kadar barınacak bir yeri bulamamışsa ve o da akrabasının bu halde olduğunu biliyor ve onların bu durumdan kurtulmasına yardım edecek durumu olmasına rağmen bunu yapmıyorsa, akraba ilişkisini kesenlerden olur. Şüphe yoktur ki muhtaç olan akrabanın kalbi, kendisinin bu durumda olduğunu bilen akrabasına karşı kırılır.
Öyleyse Ey Müslüman Kardeşlerim!
Akrabayı görüp gözetmede önemli noktalardan bir tanesi de onlara bir bela indiği zaman yardım etmektir. Yine akrabasını bayram günlerinde ziyaret etmek de onları gözetmektir. Onlardan birisi vefat ettiği zaman ziyaret etmek için de aynı şey geçerlidir. Bu durumda ise onları ziyaret etmek daha önemlidir. Taziyede bulunmanın fazileti hakkında bir Hadîs-i Şerîf’i Peygamberimiz mealen şöyle buyurmuştur: “Kendisine bir musibet inen kardeşine taziyede bulunan kimseye Allâh, Kıyamet gününde ona şerefli ve değerli mücevherlerden giydirir.”
Bu emri yerine getirmekte kusur etmeyelim. Peygamberimiz mealen şöyle buyurmuştur: “Her kim Allâh’a ve Âhiret gününe iman ediyorsa akrabasını görüp gözetsin.” Bu Hadîs-i Şerîf’i İmam Buhari ve İmam Müslim ittifak etmişlerdir. İmam Hâkim’in “El-Müstedrek” adlı kitabında rivayet ettiği bir Hadîs-i Şerîf’te Peygamberimiz mealen şöyle buyuruyor: “Her kim Allâh’tan; ömrünü uzatmasını (bereketlendirmesini), rızkını genişletmesini ve kötü olarak ölmekten korumasıyla sevindirilmeyi istiyorsa akrabasını koruyup gözetsin.”
İbadetlerde sırlar, nurlar, eserler ve bereketler vardır. Akrabayı ziyaret etmek ise rızık için, belanın defi için ve ömrünün bereketlenmesi için bir sebeptir. Peygamberimizin, Hadîs-i Şerîf’inde geçen, “Her kim, Allâh’tan, ömrünü uzatmasıyla sevindirmesini isterse” sözünün manası, Allâh, herhangi bir ibadetle takdir ettiğini değiştirir demek değildir. Yani Hadîs-i Şerîf’in manası; Allâh’ın insan için takdir ettiği ömür herhangi bir ibadetle artacağı ve değişeceği anlamında değildir. Öyleyse bu Hadîs-i Şerîf’in manası; Allâh kulunu, o ibadeti yapmaya muvaffak kılarsa, muhakkak ki kişi daha bereketli bir hayat yaşayacaktır. Şayet muvaffak kılınmazsa, ömrü bereketli olmayacaktır. Yani bu fiili yaparsa bazı meziyetlere ulaşacak yapmazsa ömründeki bereket ve kötü ölümden korunma gibi bu meziyetlere ulaşamayacak. Allâh ise ezelde o kulun, bu ameli yapıp yapmayacağını bilir ve Allâh’ın ezelde hâsıl olmasını dilemiş olduğu şey mutlaka olur. Bu ise tevhid âlimlerinin üzerinde ittifak ettikleri inançtır. Dolayısıyla bu Hadîs-i Şerîf’in manası, Allâh’ın takdiri değişir anlamına gelmez. Allâh bundan yücedir(münezzehtir) . Kim aksine inanırsa iman dairesinden uzaklaşır.
Allâh bizleri farzları yerine getiren ve rızasına yaklaştıracak amelleri işleyen kullarından eylesin…