”Ne güzel bir dünya ya!”
Sabahın erken saatlerinde pamuk gibi bir güvercinin pencereme vurması ile uyanıverdim. Hayret yatağımdan kalkarken kendimi hiç yorgun hissetmiyordum.
Elimi yüzümü yıkamak için banyoya giderken oğlumun odasına göz attığımda odasının son derece düzenli olduğunu gördüm ve oğlum masa başında ders çalışıyordu ve yatağının üzerinde ise okunması gereken bolca kitapları vardı. “Babacığım günaydın, bugün çok dersim var, kahvaltıdan sonra daha önce aldığımız bu kitapları beraber okuyabilir ve konuları tartışabilir miyiz? Yazarları merak ediyorum” sorusuna büyük bir heyecan ile ve şaşkınlık ile “tabiki oğluşum” deyiverdim.
Hanım “kahvaltı hazır” sesi ile mutfağa geçtik ve tamamen bahçe ürünleri ve el yapımı ile donanmış müthiş bir kahvaltı bizleri bekliyordu. Kahvaltıdan sonra haberleri açtım. Spiker enerjik bir ton sesi ile “enflasyonun bu yıl sıfır olduğunu ve bankaların sıfır faizli kredi verebileceklerini söylüyordu”.
“Nasıl yani” şaşırmışcasına dedim. İnanılmaz bir şeydi bu. Kulaklarıma inanamıyordum.
Haberlerde devamla bir bakan “muhalefete teşekkür ederim, onların yardımı ile biz milletimize daha büyük bir hizmet veriyoruz” diye muhalefete methiyeler dizmeye başlamıştı.
Muhalefetin sözcüsü ise “iktidarın her zaman yanında olduklarını, görev süreleri bitene kadar onlara her türlü desteği vereceklerini” belirtiyorlardı.
Hayret! Haberlerde hiçbir bir şiddet olayları da yoktu. O onu öldürdü bu buna eziyet etti gibi bir haber de duymuyordum.
Tüm dünya da terörün bittiğini ve her insanın hak ettiği şekilde insanca yaşacağından ve artık her ülkede demokrasinin olduğundan bahsediyordu haberin sonunda.
“Çocuklar bizler için çok önemli, onlar her zaman gülmeli ve oyun oynamalı” diye tatlı bir tebessüm ile bitirdi haberleri sunan spikerimiz.
Dışarı çıkmalı idim. Anormal şeyler oluyordu sanki. Anormal gibi olsa da çok hoş bir şeydi bu ya…
Sokaklar sessiz vehuzurlu, hayvanlar başıboş değil ve eziyet görmüyorlar, cadde köşelerinde ya da cafelerde ise herkes gülerek sohbet ediyorlardı.
Trafik ise sessizce akıyordu. Korna sesi yok, bağrışlar ya da kavgaların yerini tebessümler almış, herkes birbirine yer verme gayretinde idi. Trafiğin tüm kurallarına uyuluyordu.
Tertemiz bir havada bol oksijen alarak yürüyordum, ağaçlar kırılmamış, çiçekler rengârenk açmış, etrafta ise mis gibi hanımeli veya manolyakokuları vardı. Menekşeler ve güller etrafta sıra sıra dizilmişlerdi, onlara bakarken ne güzel yaratılmışlar diyordum…
Dilencileri gözlerim aradı, onlarda yoktu.
Birisi “benim zekâtım kaldı onu kime vereceğim diye bağırıyordu” ama herkes başkasına ver diye nasihat ediyordu. Fakirde kalmamıştı sanki…
Şaşırıyordum.
Lokantalar ise ağzına kadar dolu idi. “Paranız yoksa ikramımızdır” tabelasını görmüş ve hemen garsona sormuştum “bu tabeladan sonra para kazanabiliyormusunuz ki?” garson ise “abi bu zamana kadar tek tük parası olmayan geldi, hiçbir problemimiz yok elhamdülillah” dedi.
Etrafıma baktım da hiç kimsenin elinde telefon yoktu ve herkes birbiri ile sohbet ediyordu.Ya da ellerinde gazeteler veya kitaplar vardı. “Ne güzel bir dünya ya” diye içimden düşünürken bangır bangır çalan telefonunum sesi ile içimdeki bir tebessüm ve neşe ile uyanıverdim.
Sendeleyerek ve kendimi yorgun hissederek telefonumun alarm sesini kapadım ve bir rüya imiş diyerek tekrar yatağıma uzandım ve içimden “keşke gerçek olsa idi” diye de bir ah çektim…
Prof. Dr. Hamdi Temel