”Osmanlıdan son kopan toprak idi Arnavutluk!”
18-20 Haziran 2019 tarihleri arasında Arnavutluk’un Tiran kentinde “6th International Congress on FundamentalandAppliedSciences” kongresine katıldım. Kongre başkanları New York Tirana Üniversitesi rektörü Prof. Dr. İsmail Yusufoğlu ve Yıldız Teknik Üniversitesinden Prof. Dr. Muhammet Kurulay hocalarımızdı. Değişik ülkelerdeki üniversitelerden gelen hocalarımız ile iki gün boyunca akademik çalışmaların sunumlarını dinledik, tartıştık ve tanıştık. Organizasyonda emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Bu tip akademik organizasyonlar hem değişik ülkelerden gelen akademisyenler ile tanışmamıza ve bilgilerimizin artmasına vesile oluyor, hem de yeni yerler görüyoruz.
Hayatımda ilk defa Arnavutluk’a gittim. O kadar çok istememe rağmen bir türlü fırsat bulup küçük, yeşil ve şirin yere gitmek nasip olamamıştı. Bu güne nasipmiş demek ki…
Arnavutluk Havaalanına indiğiniz zaman kendinizi farklı bir ülkede gibi hissetmiyorsunuz. Etrafınızda muhakkak Türkçe konuşan birileri var. Arnavut insanlarının güler yüzlü olduklarını görüyorsunuz. Buda size ayrı bir özgüven veriyor. Arnavutça dili ve yazısı ise bizim Türkçemizden çok farklı.Arnavutça konuşmalardan hiçbir şey anlamıyorsunuz. Sıcaklığı ise bu zamanlarda bunaltıcı, Antalya’nın sıcak ve neminin aynısı.
Nüfusun yüzde altmıştan fazlasının Müslüman olduğu söyleniyor. Arnavutluk’ta oldukça çok sayıda cami görebiliyorsunuz. Camilerde cemaatin kalabalığı da iyi, hatta gençler daha fazla camilerdeler. Müslümanlardan sonra ise Hristiyanlarçoğunlukta imiş.
Yemek konusunda ise daha dikkatli olmalısınız, genelde helal yiyeceklere çok dikkat etmiyorlar. Helal yiyecek satan yerleri bulmanız ise gayet kolay. Kapılarda ya da pencerelerde yüzde yüz helal diye yazılar görebiliyorsunuz. Orada gönül rahatlığı ile yemeğinizi yiyebilirsiniz.
Arnavutluk tam bir tarım ülkesi olmuş ve görüştüğüm Arnavut arkadaşlarda gururlanarak “sanayimiz iyi değil ama tarımda çok iyiyiz” diyebiliyorlar. Hatta bir de ülkemize eleştiride bulunuyorlar. “ Sizdeki gibi bol hormonlu tarım ürünlerimiz yok” hocam…
Arnavut halkı gerçekten de misafirperver, akşamları herkesin yürüyüşte olduğunu ve kafelerde bol kahveler eşliğinde sohbetler edildiğini görebiliyorsunuz.Türk çayını ve kahvesini bulmak ise ne yazık ki zor.
Konumu itibari ile tarihlerinde çok savaşlar yaşamışlar.
Komünist lider Enver hoca hakkında ise çok konuşmak istemiyorlar, sadece çok acı çektiklerini ve kan akıtıldığını söylüyorlar. Arnavutluk topraklarında Enver hoca ile ilgili hiçbir ize ise rastlayamıyorsunuz. Ne bir heykeli ne de ona ait müzesi var. Ya da ben rastlamadım. En kızdıkları şey ise eski Osmanlılara ait camiler ve Hıristiyanlara ait kiliselerin yıkılması. “Tarihimizi katletti” diyorlar.
Tiran merkezde Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı çok güzel bir cami yaptırıyor. İnşaallah bir yıl içinde biteceğini söylüyorlar, tam bir külliye şeklinde olacakmış. Dışarıdan görünüşü harika idi. Ethem bey camisini de biz onarıyormuşuz ama hala onarımda idi. Ne yazık ki içeri giremedim.
1670 yıllarında Evliya Çelebi seyahatname kitabında Arnavut kaldırımlarından bahsetmiş. Gerçekten de ilginç ve hoş kaldırımlar. Kendinizi tarihin izlerinde geziyormuşsunuz gibi hissettiriyor. Hatta bazı mahallelerde Arnavut kaldırımı ve diğer kaldırımlar ile Müslüman ve Hıristiyan mahalleleri diye ayrım bile yapılmış zamanın birinde.
Berat şehrini tur ile gezdim. Kendinizi Safranbolu da imiş gibi görüyorsunuz. Harika bir yer.
Berat şehrindeki Gorica Köprüsü ise bir Osmanlı eseri 18. yüzyılda Ahmet Kurt Paşa tarafından yaptırılmış. Bolca resimlerini çektik.
Berat Kalesini görmeden sakın Arnavutluk’tan ayrılmayın. 4 ya da 5 saatinizi ayırmanız gerekiyor ki kale hakkında güzel bilgiler alabilesiniz ve fotoğraflar çekebilesiniz. Kalede II. Bayezid zamanında yapılan bir cami var fakat sadece bir yıkık minaresi kalmış. Kale dışı manzaralar ise süper. Fotoğraf meraklılarının kesinlikle görmesi gereken bir yer. Kale içinde yaşayan insanlar var ve sizlere kendi yetiştirdikleri meyveleri satıyorlar. Tatları nefisti. Kurşunlu cami ise Enver hocaya rağmen ayakta kalabilmiş ve Türkiye tarafından tekrar onarılmış. 1991 yılından beri ise ezanlar tekrar okunuyormuş.
Kruja gezimiz ise daha bir güzeldi. Osmanlı ismi ise Akçahisar’mış, Osmanlılar 1415’ de burayı alarak Arnavut topraklarına yerleşmişler. Kruja’da Bektaşi tekkesi de varmış ve Bektaşilerin sayısının da çok olduğu söyleniyor.
Her yanı sarp kayalıklar ile sarılmış Kruja kalesini Fatih Sultan Mehmet han fetih etmiş. Osmanlı topraklarında yetişmiş Arnavutluk tarihinin önemli komutanlarından İskender beyinde müzesini görüyorsunuz bu kalenin içinde. Osmanlı topraklarında yaşarken Fatih Sultan Mehmet Han ile arkadaşlıkta ettiği söylenenbu komutan çok seviliyor. Osmanlı ordusuna çok çektirmiş o zamanlar. Kahramanlıklarını sergileyen çok heykeller ve figürlerini görebiliyorsunuz müzesinde.
Osmanlı hâkimiyetinde 500 yıl kalmış Arnavutluk ülkesini bir hafta boyunca gezmem bana çok şey kattı. Sevgili okuyucularıma Osmanlı’dan kopan son toprak parçasını en kısa zamanda görmeniz dileği ile Arnavut halkının selamlarını iletiyorum…
Prof. Dr. Hamdi Temel