Geçen gün evde ailecek sohbet ederken “ bir arkadaşımdan söz ederken o çok iyi birisi, onu çok seviyorum” dedim. Kızım hemen “ baba lütfen şu arkadaşımı çok seviyorum deme. Çünkü kimi seviyorsan seni hep arkandan vurdu” diye biraz şakavari biraz da gerçekçi olarak araya girivermişti.
Cümlemin devamını getiremedim. Aslında arkadaşlık ile ilgili çok güzel şeyler söyleyecektim. Kızımın o cevabından sonra o kadar kendimi kötü hissettim ki hiçbir şey söyleyemedim. O an yaşadıklarım hatırıma geldi…
Şaka da olsa kızımı bu düşünceye sevk eden şey ne idi acaba? Çünkü her şakanın altından bir gerçeklik çıkmalı idi.
Bir noktadan haklı idi. İnsanlar o kadar acımasız olmuştu ki bir anda en sevdiğin kişiseni satabiliyordu dünyevi çıkar uğruna.
Bir makam için acımasızlaşabiliyor ya da hırçınlaşabiliyordu insanlar. Her yol o makama ulaşmak için mubah oluvermişti.
Menfaati uğruna tüm geçmişini silebiliyor, arkadaşlarını satabiliyor ya da yaptığın iyilikleri unutabiliyorlardı.
Ahde vefanın adı bir yerlerde saklanmıştı. Yok yok kaybolmuştu, bulmak ise imkansızdı.
Ülkesini ve milletini düşünen yoktu,
Akraba ile ilişkilerini kesenlerin ise haddi hesabı yoktu. Dertleri ile dertlenmiyorlar, sevinçlerine ise hiç ortak olmuyorlardı.
Sanki sadece kendi menfaati ve çocukları ile ilgili olan küçük bir dünya kurmuşlardı insanlar.
Büyükler küçüklere sevgi beslemiyor, küçükler ise büyükleri saymıyorlardı artık. Televizyon, basın, medya, sanal ortam her şey bizleri bencilleştirmeye ve yalnızlaştırmaya başlamıştı, kimse de kendini düzeltmek için uğraşmıyordu ne yazık ki artık.
Ahireti düşünen ise yoktu adeta. Günah nedir? Sevaba nasıl ulaşılır? Allah’ın rızası bu işte var mıdır? Diye sorgulayan yoktu. Galiba tam bir “ahir zamanı” yaşıyorduk.
Oysa tüm hayatım boyunca “Kim, bir Müslümanın sıkıntısını giderip, onu sevindirse, AllahTeâlâ, kıyamette en sıkıntılı anlarda, onu sıkıntılardan kurtarır (Buhari)” hadisini hayatımda düstur edinmiştim.
Kızım bu noktadan sanki eleştiriyor gibi idi beni.
Ben de kendimi biliyordum. İdareciliğim ve hayatım boyunca yardım isteyen her insana elimden geldiği ölçüde yardım etmiştim.
Problemlerini çözmeye çalıştım,
Yol gösterici oldum.
Hiçbir kimseye bilerek zarar vermedim.
Yapıcı oldum.
Ufuklarını açtım, hedeflerini büyüttüm.
Yardımlaşmayı kendime düstur edindim.
Her halde tekrar idareci olsam yada elime bir yetki verilse,
Yine insanlara faydalı olmaya çalışırdım,
Ülkeme bir katkı yapmaya gayret ederdim.
Çevreci kimliğim ön plana çıkardı.
Değişmedim tabi ki, değişemem de ne yazık ki.
Bazen doğrusu ben de kendi kendime düşünüyorum; şu zaman için “biraz geri kafalı mıyım acaba?”
Siz ne dersiniz…
(Prof. Dr. Hamdi TEMEL)