‘Cahilin kalbi ağzında, akıllıların lisanı kalbindedir.’ (Ahmed Er Rifai)
İnsanın ve milletlerin başlarına gelen musibetlerin ya da istenmeyen kötü olayların hemen hemen hepsi cehalet kaynaklıdır. Hangi iş veya hangi alanda olursa olsun, gidişatta cehalet varsa her türlü hataya karşı hazırlıklı olmalıyız. Ne acıdır ki, cehaletin yol açtığı en büyük sorunların başında da ‘Terör’ gelmektedir.
Terör, bir ülke veya bölgede silaha ve şiddete dayanarak istenileni elde etme çabasının sonucudur. Bugünkü yaygın ifadeyle “Terör, insan hayatının, düşünce ve gelişiminin iradesizlerin ellerinde yitirilmesidir.” Dünyanın hangi bölgesine bakarsanız bakın, hangi şiddet olursa olsun hepsindeki temel etken “Cehalettir”.
Çok üzücü ama biz de bu olumsuz durumdan en çok şikâyet eden ülkelerin arasında yer almaktayız. Ne acıdır ki, terörün en çok can aldığı ülkelerin başında gelmekteyiz. Her biri ailesi yanında en kıymetli insanımız, memleketimizin çağdaş medeniyet yarışındaki bayrak yarışçıları olan nice beyin ve insan gücümüz, nice yıldızlar gibi parlak yaşam, terör karşısında yok olup gitmiştir. İnsan gücü bakımından çok ağır bilançoyla karşı karşıya kalan ülkemiz maddi anlamda da azımsanmayacak, hatta hayret uyandıracak bir kaybedişin içerisindedir. Belki de şu anda hiç kimseye bağımlı olmadan tarımdan hayvancılığa, sanayiden bilişim teknolojilerine dünyaya yön verirken, belki de gökyüzünün derinliklerinde bizim bayrağımız dalgalanacaktı.
Bizler, bu çok yazılıp çizilen, tartışılan, kavga ettiren olayın nedenlerine farklı bir bakış açısı getirmek istiyoruz. Tabi ki devletin tüm kamu kurum ve kuruluşlarıyla düzgün ve yerinde kullanımı, insana verilen değere bağlı olarak geliştirecektir ama biz bu kalıbın dışına çıkarak bunların neden böyle olmadığını şöyle dile getirmek istiyoruz: “Tüm noksanlık ve hataların temel kaynağı ilimden uzaklaşmaktır.”
İsterseniz “Tüm noksanlık ve hataların temel kaynağı ilimden uzaklaşmaktır” ifadesini açalım biraz. Eğer ilim konusunda, yani iyi bir insan ve iyi bir vatandaş kendi manevi nefeslerini öğrenmez ve kendinden sonra gelecek olan nesillere öğretmezse, hatalar denizindeki rotasız gemi gibi olur ve bedelini dibe vurmakla öder. Örneğin İslâm ile şiddet, İslâm ile vahşet asla aynı karede yer almaz. Çünkü müjdelemek ve sevdirmek varken hiçbir ilim ehli nefret ettirip korkutmamıştır. Bugün dünyanın birçok yerinde olduğu gibi ülkemizde de bazı kesimler ellerine silah veya bölücü başka tehdit edici şeyleri alıp insanımızı korkutmakta ve hatta dine sempati ile bakan birçok insanı da sevimsiz düşünce ve bakış odağına sürüklemektedirler.
Başka bir yandan da ilim öğrenen insan İslâm’da temel konularda ayrılığın olmadığını ve bugün herkesin kabul ettiği ve büyük âlim diye bilinen kimselerin birbirleriyle kavga etmediklerini göreceklerdir. Aynı zamanda yaşayan insanlar, birbirlerinin ilminden faydalanan insanlar asla ve asla bir kavgaya tutuşmamışlardır. Bu zamanki dini lider konumundaki insanların tutum ve davranışlarına bakan insanımızın kaç tanesi barışı, çıkarsız, menfaatsiz, nefsi arkalara atmayı, böbürlenmemeyi görecektir. Eğer ilmiyle amel etmeyen insanların çokluğu mevcutsa bir yerde iğne gibi çıplak ve kötü görüntü de kaçınılmaz oluyor nihayetinde.
Önemli bir diğer neden ise insanımızı şartlanmaya hapsederek önyargıların ağında tutsak etmektir. İlim öğrenmeden uzak olan insanımız karşısına çıkan ‘erbap’ olarak nitelendirilen ve etiketi, sıfatı bol olup da içi boş olan insan görünümündeki insan düşmanlarının verdiği nefsanî fetva ve yönlendirmeleriyle her türlü cehaletin esiri haline gelebiliyor. Bilindiği gibi üzerimize farz olan namazı bazı cahiller “özgürlüğümüz mü var namaz kılalım, bize namaz farz değil” deyip peşlerine nice cahiller ordusu takmaktadırlar. Takdir edersiniz ki bu tip insanları, yani ilimsiz olup da kötü emellere alet olan insanları her yerde ve her amaç için kullanabilirsiniz.
Memleketleri karıştırmakta, aileleri yıkmakta, insanları çıldırtmakta, menfaat dağlarını sıralamakta, silahlanmada en önde olmada, nefsanîlikte lider olmakta, hastalık ve kötü alışkanlıkların şikâyetinde durmamakta, gözü kapalı ağzı bantlı bir birey olmayı istemiyorsak yapacağımız en önemli şey, üzerimize farz olan ilimleri öğrenmek olmalıdır. Yoksa ilimden uzak şeyleri anlatıp, insanları sahte gözyaşlarıyla kandırıp, maddi manevi istismar etmede usta olan insanlarla dolu olan bir dünyada yaşamaya mahkûm oluruz.
İlim öğrenen insan hem kendi hakkını hem de karşısındaki insanın hakkını bilir. İlim öğrenen insan, insan olmanın özelliklerini bilir. İlim öğrenen insan yapacağı her şeyde ve atacağı her adımda kar zarar analizini yaparak nefsanîlikten uzaklaşmada başarılı olur. İlim öğrenen insan “BEN” merkezli yaşamı seçmektense “BİZ”in önemini kavrayarak “iyiliği nasihat edip, kötülüklerden de sakındıran” insanların sayısını artırarak her türlü oluşacak terörün önünü kesmede yılmaz bir nefer olur.
Rabbim, bizleri ilim öğrenen ve öğrendiğini yaşayıp öğreten, haksızlığa ve kötülüğe karşı dimdik duran, cehaletten ve ilim yoksunluğundan kaynaklanan her türlü terör olaylarından uzak yaşayan ufku geniş, izanlı ve mizanı şaşmaz salihlerden eylesin. Âmin.
(Gökmen CAN / Eğitimci Yazar)