Hayat tecrübelerle devam ettirilen bir süreçtir. Bu süreçte karşı karşıya kaldığımız her hadise bizleri bir basamak daha olgunlaştırır. Olgunlaştıkça da yaşam kalitemizi yükseltiriz.
Yaşam kalitesi illaki maddi anlamda rahatlık ve ferah içerisine kavuşmak değildir. Tıpkı atalarımızda olduğu gibi her olaydan sonra doğru sayımızı bir adet daha arttırırız. Hatta atasözlerimize baktığımızda ne demek istediğim daha net anlaşılır. Bir olay üzerine yanımızdaki kimseler ya da okuduğumuz kitaplarda “bir atasözünde…” diye başlayan cümleler kurulur. Öyle ki bize göre olması çok ender ya da olmayacak diye baktığımız olaylarla ilgili bir söz duyunca veya okuyunca; “ya bu konu hakkında da mı atasözü var” demekten kendimizi alamayız. İşte atalarımızın bu değerli ve veciz olan, bizlerin yol aydınlığı ve anlam zenginliğini kazanmamıza vesile olan sözlerinden bir tanesini ele alacağız.
Bilinen bir atasözüdür bu. Herkes muhakkak hem duymuş hem de karşılaştığı olaylar üzerine bir defa ikrar etmiştir. “Ne oldum değil, ne olacağım demeli” sözü, içinde müthiş bir tecrübe barındırır. Tarih mezarlığı kendini hiç zevale uğramayacağını düşünen insanlarla doludur. Bunlar kimi zaman çokbilmiş bir yönetici, kimi zaman adaletsiz ve zalim bir devlet başkanı, kimi zaman çok ve boş konuşan sıradan bir vatandaş, kimi zaman kimi zaman diye örneklerini yüzlerce sıralayabiliriz.
Bakın Firavun, Musa Peygambere karşı düşmanlık eden, halkına zulmeden, diri diri insanları kızgın yağ dolu kazanlara attıran, aynı zamanda da ilahlık iddiasında bulunan bir mahlûktu. Ne oldu? Allâh-u Teâla onu bir milyon altı yüz bin kişilik ordusuyla helak etti. Hani sen dünyaya hükmediyordun? Hani ilahlık iddiasında bulunuyordun? Ezeli ve ebedi olan Allâh, seni zelil ve rezil etti.
Nemrut denen kral da geçti bu âlemden. İbrahim Peygambere karşı düşmanlıkta sınır tanımayan. Her şeyin hâkimi olduğunu böbürlene böbürlene insanlara haykıran ve kendine secde ettiren bir zalim yönetici. Ne oldu? Kendisince İbrahim Peygamberi dünyada eşi benzeri görülmemiş bir ateşin içerisine attı. Peki, İbrahim Peygamber yandı mı? Tabiki de hayır. Ne oldu? Ateş, İbrahim Peygambere selamet yurdu oldu. Nemrut’a ne oldu? Evet kıymetli okuyucularım, Nemrut zelil oldu. Hem de öyle bir zelil olma ki bu bin yıl düşünsek belki aklımıza gelmeyecek bir hadiseyle zelil ve rezil oldu. Burnundan giren bir sinek beyninde vızıldadıkça tarifi imkânsız ve acılar içinde kıvrandırarak, başına ayakkabı ökçeleriyle vurdurup bundan da şifa bekleyerek ibretlik bir şekilde öldü. Hani tahtı tacı ve hani saltanatı? İddia ettiği şeyler hani?
Karun denilen kimseye ne oldu? Daha doğrusu neydi, ne oldu? Dünyaya hükmeden ve sanki tek kral olup diğer devlet başkanları kendisinin valisiymiş gibi davranan bir kimse olan Karun’a ne oldu? Dünyanın dört bir yanından toplattığı değerli maden ve mücevherlerle kendine saray yaptırmıştı. Öyle bir saray ki görenler dünyada sanki hazine kalmamış hepsi buraya getirilmiş diyebilecek kadar muazzam derecede çok hazine ve değerli taşlar. Ne oldu? Oturdu mu içinde, yattı mı Karun? Yerle bir oldu. Yerin dibine girdi hem hazinesi hem kendisi. 2020’nin dünyasında hala Karun’un Hazineleri diye hazine avcıları tarafından peşinde koşulan bir zenginlik. Kurtardı mı Karun’u? Hayır. Ne oldu? İşte “Ne oldum değil, ne olacağım” sözüne bir malzeme oldu.
Evet değerli okuyucularım,
Dünya iki kapılı han gibidir. Birinden girer diğerinden çıkarız. Ne zaman çıkacağız bu kapıdan belli değil. Bu nedenle yaşadığımız sürece azami olarak bazı şeylere dikkat etmeliyiz. Bazen sosyal medyada ya da paylaşım sayfalarında rastlarsınız “altın kurallar, altın öğütler” ya da ne bileyim benzeri ifadelerle sıralanan kaide ve kurallar görürsünüz. Birkaç tane de basit ama etkili olacak madde de biz sıralayalım ve “Ne oldum değil, ne olacağım” sözüne dikkat çekilmesine yardımcı olmasını sağlayalım:
1.Ailenin bir ferdi olarak aile içinde adaletli ve fedakâr olmalıyız. Kendimiz için istediğimizi çok sevdiğimizi söylediğimiz aile fertleri için de istemeliyiz.
2.Arkadaş olarak “emri bil maruf nehyi anil münker” düsturunda olmalıyız. Yani iyiliği tavsiye ve emir edip, kötülükten de sakındırmalı, men etmeliyiz. Arkadaşımız kötü bir şey yaptığında yanışını uygun bir dille izah edip onu sakındırırken, iyi olanın, doğru olanın da yolunu göstermeliyiz. Deniz feneri gibi olup aydınlatmalıyız.
3.Öğrenci olarak sadece öğrenciye değil, insana yakışan şeyleri yapmalıyız yine. Ne demek bu? Yani ders çalış, başarılı ol, kazan ve sonrasında ne yaparsan yap değil. Eğitim gördüğün yeri, diğer arkadaşlarını, öğretmenlerini, okulu ve okulun eşyalarını ve sana sunulan imkânları en doğru bir biçimde yaklaşmalısın ki elindeki imkânların da gitmesin.
4.Bir kurumda idareciysen, idaren altındaki insanlara karşı yaklaşımını dengele. İnsani ilişkileri gözet. Giyiminden selamlaşmana, hataları uyarmadan karşındakini dinlemeye, görev verip onu takip etmekten makamının anlamını idrak etmeye varıncaya kadar her hususa dikkat etmelisin. Tek başına başarıyı yakalayamayacağını iyi anla. Motive etmekten iyi olan şeyleri takdir etmeye varıncaya kadar hep dikkat et. Sakın korku salarak bir şey yaptırabileceğini düşünme. İnce bir çizgi var karşıdaki insanın sabrını taşırmada. Bu nedenle makam sarhoşu olma. Sarhoş olup da zelil olanlar, rezil olanları unutma.
5.Memursan ya da işçiysen yine dikkat et. Nasıl olsa bana bir şey olmaz diyerek savsaklama işlerini. Görevini helal ve haram çerçevesine göre ayırt ederek yap. Menfaatine asla koşma. Unutma ki işveren ya da müşteri senden dürüstlük ve maharet bekler. Keyfiyete dalıp da insanların hakkında girme. Bir kuruş fazla para alacağım diye emeksizlik yapma. Hayır ve bereketler uzaklaşır senden. Ne karnın doyar, ne gözün doyar ne de sana bir kimse yar olur.
6.İlim erbabı olarak gösteriliyorsan daha çok dikkat etmelisin. Ayağı kayıp çamura düşen insanın üstü kirlenir ya da çok çok bir yeri kırılır. Ama hoca veya âlim sıfatında isen senin hata yapıp düşmen senin arkandan gelen insanların ahretini de kendininkiyle birlikte kötü edersin. Ayet, hadis, icma ve kıyastan ayrılma ve kafana göre hüküm verme. Birkaç yerde karşılaştığım için söylemek istiyorum; kendisince ilahiyat mezunu olan bazı kimseler akıllarını tek otorite kabul eder misali her konuda muhakkak bir fetva verme ve yorumlama sevdasına düşmüşlerdi. Onlara uygun dille böyle olamayacağını hem akli hem de nakli olarak üslubunca anlattım. Bu sefer de kibir ortaya çıktı. Hadi gel de üzülme o adam için. Lütfen dikkatli olalım. Doğruyu bize 5 yaşındaki çocuk bile söylese kabul edelim.
7.Efendimiz Sallallahu Aleyhivesellem Efendimizin “Hastalıktan önce sağlığımızın, meşguliyetten önce boş vaktimizin, yaşlılıktan önce de gençliğimizin, fakirlikten önce de zenginliğimizin kıymetini bilmeliyiz” hadisini unutmayalım. “Hey gidi günler heeyy, neydik ne olduk” sözünü kullanmamak istiyorsak bu ve benzeri hususlara dikkat etmemiz faydamızadır. Ne makam, ne sırtını dayadığın akraba ya da iş bitirici kimseler, ne elde ettiğin başarı eğer sende insani ilişkiler boyutunda eksikliğini tamamlayamaz. Zevala uğradığın zaman sen söylemesen/söyleyemesen bile senin hallerini bilen kimseler birbirlerine seni anlatırken; “hey gidi günler hey, kim derdi ki bu adam bu hallere düşecek; işte kardeşim insan ne oldum değil, ne olacağım diyecek” diyerek sende ibretlik biri olarak bahseder.
Rabbim bizi aldığı her nefeste rızasını gözeten, güzel sözler sarf eden, güzel ameller işleyen ve emri bil maruf nehyi anil münker kimden gelirse gelsin kibir yapmayıp kabul edenlerden eylesin. ÂMİN.
Gökmen CAN
Eğitimci Sosyolog