Kriz anları ya da olağan dışı durumlar bazen hayatımızda dönüm noktaları olur. Kimi zaman farkına varır ve buna göre davranırız. Kimi zaman da farkında olup bunu lehimize çevirecek davranışlardan sırt çeviririz. Tıpkı şu anda yaşanan Koronavirüs salgın hastalığında olduğu gibi.
İnsanlar bazı dönemlerde salgın hastalıklara maruz kalmış ve imtihanlarını hastalıklarla yaşamışlardır. Ebola, Hiv, Veba… ve şimdi de Koronavirüs. Görünürde çıktığı yer, niye çıktığı, nasıl yayıldığı ve nelere yol açacağı hakkında havada uçuşan bilgiler muallâklığını korurken, asıl mesele bu illetten nasıl korunacağımız yönündeki davranış ve tedbirleri almamız olacaktır. Elhamdulilleh devletimizin güçlü ve bilinçli yaklaşımı korunmamızdaki en büyük faktör olmuştur.
Dünya basınında yer alan, haberlere yansıyan beyanatlara bakarsak ne demek istediğimiz daha iyi anlamamıza vesile olacaktır. Kimi devlet başkanları kendi vatandaşlarını ölüme bile bile terk etmişlerdir. Kimi devlet adamları “bu konu beni aşar” diyerek bulundukları makamlardan istifa etmişlerdir. Bazı devlet adamları “alacak tedbirler konusunda yapacak bir şeyimiz yok” diyerek “sevdiklerinizle vedalaşın” şeklinde aymazlığa ve devlet adamlığına yakışmaz söylemler içine girmişlerdir. Kimileri de başka ülkelere suçlamalar yönelterek bu olayın kendileriyle alâkalı olmadığını söyleyip leş kargaları gibi, sırtlan vahşiliğinde insanlığın ve ülkelerin düşmesini, düşen yerlere saldırmayı beklemektedirler. Bilim ve fenni maneviyatla güçlendiren bizim gibi ender olan ülke ve ülke yönetimleri de tüm dünyaya insanlık ve devlet olma şuurunu sergilemektedirler.
Daha ilk günden itibaren alınacak tedbirler konusunda hassas davranan yöneticilerimiz gerek yurt içindeki vatandaşlarımızı ve gerekse de yurt dışındaki vatandaşlarımızı korumak için en üst düzeyde çalışmalarını büyük bir titizlikle sürdürmektedirler. Devlet kademesindeki en üst merciden en alt kademede çalışan bireyine varıncaya kadar örnek davranışlar sergilemektedirler. Halkımızın da buna en üst düzeyde uyması yönünde kararların alınması da korunmamızdaki başat unsurlardandır. Eğitimin uzaktan eğitim çalışmalarıyla sürdürülmesinden ibadethanelerimizin dezenfekte edilmesine, devlet dairelerindeki mesai mefumunun şartlara uygun düzenlenmesinden hijyenik çalışmalarına varıncaya kadar bir dizi önlemler paketi uygulamaya başlandı. Halkımızın, özellikle de belli bir yaş üstündeki büyüklerimizin sokağa çıkmama ve ihtiyaçlarının karşılanmasına varıncaya kadar güzel uygulamalar yer almaya başlamıştır hayatımızda. Dediğimiz gibi başka ülkeler kendi yaşlılarını ölüme terk ederken biz en büyük miraslarımız olan yaşlılarımıza “siz bize mirassınız, siz bize rehbersiniz, siz bizim yarınlara daha güçlü ulaşmamızdaki en büyük güç kaynağımızsınız” diyerek onlara değerli olduklarını, vazgeçemeyecek yanımız olduklarını anlatıyoruz.
Düşünelim bir kere, acaba biz de belli bir yaşın üstündeki büyüklerimize yakışır olmayan davranışlarla muamele etsek kültürel mirasımızın kayıp oranı ne olacak. Onların manevi yönlerindeki, tedbir ve tevekkül birikimlerini nasihat olarak işitemez ve yaşayamazsak uğrayacağımız kayıpların oranına bir bakalım. Bu nedenle bunun farkında olan devlet büyüklerimiz öncelikle her biri yaşayan birer kültür mirası olan büyüklerimizi koruma altına almışlardır. “Eğitimde kaybedilecek bir fert yoktur” düsturuyla eğitimi sürdüren devletimiz, her bir insanımız bizim için çok değerli ve vazgeçilmezimizdir diyerek her yönden vatandaşlarımızın kıymetli olduğunu cümle âleme göstermektedir.
Hayat evimize sığar. Belki de bu salgın hastalık ülkemiz özelinde unuttuğumuz ya da kaybolmaya yüz tutmuş bazı hassasiyetlerimizin gerçekleriyle karşılaşmamıza vesile olmuştur. Neler mi? Bakalım isterseniz:
a.Devletimizin ne kadar güçlü ve hami olma rolünün ne de güzel sergilediğini görüyoruz. Bir vatandaşı için uçak kaldırıp yurda getirecek kadar duyarlı olduğunu gördük. Mesafe kavramına takılmadan dünyanın çeşitli yerlerine yine her zamanki gibi yardım elini uzatacak kadar necip bir millet olduğumuzu göstererek, bu kültürün ne kadar sahiplenilip terk edilemeyecek kadar elzem olduğunu gördük. Devletimizin âlicenaplığını iliklerimize kadar hissederek hiçbir yıkıcılığa müsaade etmememiz gerektiğini anladık.
b.Aile fertlerimizi yeniden keşfetmeye başladık. Dünya meşakkatlerinin içinde boğulurken yanı başımızda olan eşimizi ve çocuklarımızı unuttuğumuzu anladık. Birlikte güzel kahvaltı sofralarında sohbet etmenin ne denli önemli olduğunu bir kez daha idrâk ettik.
Çocuklarımızla zaman geçirmeyi, onları dinlemeyi, onların duygularını ve düşüncelerini çözümlemeyi sanki ilk kez karşılaşıyormuş gibi ilgiyle muhatap olduk. Onlara dua etmeyi, ibadetlerin önemini, tedbirli olmayı, okumayı ve evin içindeki hayatın ne kadar değerli olduğunu anlatmamızı öğrendik.
Eşimizi anlayabildik. Ev işlerinin o kadar basit olmadığını, çocuklarla ilgilenmenin sadece bir ebeveyne ait olmadığını, birisinin olmaması durumunun ne de büyük bir eksiklik olduğunu öğrendik. Babalığın ve anneliğin sadece eve ekmek getirmek, giydirmek, yedirip içirmek olmadığını öğrendik.
c.Tek hak din olan ve Âli İmran sûresi 19.âyetinde zikredilen “Allâh indinde hak din İslâm’dır” ibaresinin yaşandığı yerlerin başında gelen ibadethanelerimizin ne kadar değerli yerler olduğunu öğrendik. Camiye gidememenin, cem olamamanın, hasbihal edememenin, saf tutamamanın ne kadar acı bir şey olduğunu anladık. Bu nedenle de evlerimizde namazgâhlar yapmaya başlayarak evimizdeki körpe dimağlara bir olmayı öğretmeye çalıştık. Daha da hassas olmaya başladık bu konuda.
d.Akraba ve arkadaşlarımızın hayatımızdaki yerini düşünmeye ve bu salgın bittiğinde daha empatik bir yaşam sürdüreceğim diyerek kendimize söz verdik. Gidemediğimiz annemiz, kardeşimiz ve arkadaşlarımızı arayıp, onları görememenin acısının ne olduğunu yaşadık.
e.Peygamber Efendimizin hadisi şerifindeki “hastalıktan önce sağlığın, meşguliyetten önce boş vaktin, ihtiyarlıktan önce gençliğin” nasihatin ne denli haklı olduğunu sadece kendi kendimize değil aile fertlerimize ve telefon açarak konuştuğumuz akraba ve arkadaşlarımıza haykırdık.
Çok şey valsında söylenecek ama sıraladığımız ve anlattığımız bu sayıda şeyleri anlamamız ve gereken şeyleri yapmamız bizim geleceğe daha da güçlü ulaşacağımıza vesile olacaktır. “Herkes bir çobandır ve sürüsünden mesuldür” düsturunun yaşanmasını öğrendik. Bir tek nefesin bile ne denli servetlere değişilmeyecek kadar kıymetli olduğunu öğrendik. Değerlerimizi öğrendik. Değerli olanlarımızı öğrendik. Rabbimize değerlerimizden mahrum olmama yönünde dualar etmeyi öğrendik.
Öğrendiklerimizle amel edip, amel ettiğimiz hak olan, helal olan şeylerin sayılarının artıp, dünya Müslümanlarının, devletimizin ve aziz milletimizin bu ve bu gibi sınavlardan muzaffer olarak çıkması duası ile…
Gökmen CAN – Eğitimci/Sosyolog