Dün, beşinci sınıfa giden oğlum Muhammed Fatih ile konuşuyorduk. Güncel ve ulusal sorumluluklarımızdan olan evden çıkmama kuralıyla ilgili yapıp yapamayacaklarımız hakkında sohbet ediyorduk. Birden bana; “Baba, bu insanlar neden kurallara uymazlar ki?” dedi. Ben de; “Nasıl yani oğlum?” deyince; “Hani şu sokağa çıkma konusunda, hastalıktan korunmak ve çevremizi de korumak adına tavsiye edilen sokağa çıkmama uyarısına neden uymazlar?” dedi. Hakikaten neden uymazlar?
Sabah namazıyla birlikte gün içerisinde sair defalar camilerden uyarılar yapılmakta. Valiliklerimizin uyarıları dikkate alınsın diye insanlara telkinlerde bulunuluyor. Ama bakıyoruz çarşı pazar dolu. Uyarıları dikkate almaz isek, koyulan kurallara uymaz isek nelere sebebiyet vereceğimizi tahmin bile edemeyiz. Koronavirüs salgın tehdidinin tedbirleri konusundan kurallara uymasak neler olmaz neler.
Dünyanın diğer ülkelerinin durumlarından ders çıkarmalıyız kendimize. Devlet yöneticilerinin almaya çalıştığı tedbirleri evde kalmayarak boşa çıkartırsak binlerce ölümlerin yaşadığı bir ülke olup çıkarız. Evde kalmamız hem kendimiz hem de sevdiklerimiz için çok önemli dedikçe balık tutmaya gitmesinden piknikte mangal yellemesine, sahil kenarlarında yürüyüş yapmasından çarşı pazarda oyalanmasına varıncaya kadar gereksiz ve tedbirsiz davranışlar sergilersek vay bizim halimize. Çok sevdiğimizi söylediğimiz aile yakınlarımıza, ülkemiz insanlarına, olağanüstü çalışma ve gayretler içerisine giren başta devlet yöneticilerimiz, doktorlarımız, sağlık personelimiz, okullarda görevli kalan idarecilerimiz, memurlarımız, öğretmenlerimiz, muhtarlarımız ve daha sayamayacağımız her kademedeki görevlilerimizin emeklerini boşa çıkartarak kötülük yapmak olacaktır. Hastanede gözlerimizi tavana dikip yirmi dört saat sadece boş duvarları izlemek ve belki de -Allâh muhafaza- ölmekten daha zor değildir evden çıkmamak. Varsın bir hafta da mangal yapıp parklarda bayırlarda olmayalım. Bu salgını alınan tedbirlere uyarak yenersek ve ömrümüz yeterse ailemizle geçireceğimiz daha çok piknik yapıp gezeceğimiz günler olacaktır. Önemli olan şey tedbirli olup bizden istenen şeyleri yerine getirmektir.
Aslında şöyle de düşünebiliriz: Biz evde oturarak savaşıyoruz. Nasıl ki gerçek harp meydanında asker olarak bilfiil savaşıyorsak, şimdi de öyle etkin olarak bilfiil savaşıyoruz. Bu savaşmayı da evde oturarak yapıyoruz. Devletimiz bazı dönemlerde zorunlu olarak askere çağırdığında hangi bir ceddimiz kaçtı ki? Kaçmadılar ve biz de onların nesilleri olarak kaçmayacağız. Bizi savaşa çağırdıkları yer evlerimizdir. Evlerimizde oturarak düşmanı yenebiliriz. Evde kalırsak yeni cepheler açmayız. Evde oturur dışarıya çıkmaz isek ordumuzun malzeme ve mühimmat gücüne katkıda bulunuruz. Evde kalırsak yarınlarını düşündüğümüz evlatlarımıza faydamız olur. Bilirsiniz her savaş sadece bir kazanç değildir. Kazanırken bile kaybettiğimiz çok şey olur. İşte bu savaşta kayıplarımızın değil kazançlarımızın fazla olması için evde kalma kuralına uyalım. Nasıl ki trafik kurallarına, hukuk kurallarına, insan ilişkilerindeki kurallara ve top yekûn yaşam kurallarına uymadığımızda zarar ediyorsak, şimdi de evden çıkmama kuralına uymaz isek belki de içinde oturacağımız evimiz ve ev ahalimiz olmayacak.
Sevgili dostlar, gelin evimizde oturarak savaşalım. Komutanımızı dinleyerek verilen görevleri harfiyen yerine getirelim. Uhud Savaşı’nı hatırlayalım. Okçular tepesini hatırlayalım. O savaş ve bu olay tabiki de aynı değil ve asla mukayese edilemez. Benzerlik nerede? Komutanın emrine riayet edilip edilmeme konusunda benzerlik var. Bu nedenle emin olun ki komutanımızın dediğini yaparsak kazancımızı hayal bile edemeyiz. Hayal etmeye ihtiyacımız kalmaz. Hayal kuracağımız şeyleri yaşarız. Eşimizle, çocuklarımızla, anne-baba ve kardeşlerimizle, sevdiğimiz dostlarımızla yaşarız. Onları sadece hayallerde yaşamayız. Dövünmeyiz, yokluklarının verdiği acıyla yaşamaya mecbur kalmayız. Keşkelerle dövmeyiz dizimizi. Aksine varlıklarıyla huzur buluruz.
Dua edelim ve duayla birlikte ev efradımızla ilgilenelim. Evde oturmak miskinlik gibi algılanmasın. Evde oturmak savaşmaktır dedik. Evde oturarak çocuklarımızı yarınlara hazırlayabiliriz. Bilinçlenme düzeyini ziyadeleştirebiliriz. Gözlerinin içine bakarak konuşup, yüreğine dokunarak şimdiye kadar bıraktığımız eksikliklerimizi tamamlayabiliriz. Onun da tıpkı bizim gibi komutanın emrini dinleyip, söylenenlere riayet eden bir asker olmasına vesile olabiliriz.
Gelin hep beraber bu zor zamanlar yaşadığımız dönemi en az kayıpla atlatmak için evlerden çıkmayalım. Zamanım yok, ilgilenemiyorum, çok yoğunum, aynı sofraya oturamıyoruz bile türünden şikâyetlerle yaşayamadığınız şeyleri yaşayalım ailemizle. Değerli olan şeylere değerli olduklarını davranışlarımızla hissettirelim ve gösterelim.
Selam ve dua ile…
Gökmen CAN