Şikâyet etmeyi bir hayat felsefesi haline getirmiş insanlara inat olarak, sorunu tespit edip onu giderme yoluna gidenlerin yolu makbul olan yoldur. Çoğu insan mızmızlanır, şikâyet eder, suçlar ve sadece bahaneler üretir. Hani sorunları dile getirdikten sonra çözüm yollarını söylese yine anlarız iyi niyetini. Ama hem konuşup hem de sadece konuşmakla kalması davulun sesi gibi kafa ütüler.
Gençler bizim en önemli varlıklarımızdır. Hatta daha genel bir ifade kullanarak “Çocuklarımız” diyerek söyleyelim bu ifadeyi ve “Çocuklarımız bizim en önemli varlıklarımızdır” diyerek başlayalım diyeceklerimize.
Aslında çocuklarımızın değerini anlamak o kadar da zor değil. Laboratuar deneylerine ya da başka bir şeye ihtiyaç duymadan anlayabiliriz. Sadece bir dakikalık gözlerimizi kapayarak düşünmemiz gerekmekte. “Acaba çocuklarımız bize neyi ifade ediyor?”, “Çocuklarımızı hayatımızdan çıkartırsak ne olur?”, “Çocuklarımız mı dünyanın serveti mi?” türünden soruları sormamız çocuklarımızın değerini anlamamız için yeterli olacaktır. Bu kadar değerli olan ve paha biçemediğimiz çocuklarımız için neler yapmalıyız düşündük mü? Yeri gelen konuşmalarda hemen başlarız; bu gençlik nereye gidiyor, gençler anlamıyor, gençler fark etmiyor, gençlik bitmiş, gençlik şöyle olmuş ve gençlik böyle olmuş gibi serzenişleri, yakınmaları duymayanımız yoktur ve çoğumuz da bu cümleleri kuranların içindeyizdir. Peki, hiç olaya başka pencereden baktık mı? Sorun gördüğümüz gençlik ve durumu hakkında çare olacak neler yapabildik? Herkes önce kendi nefsine sorsun. Dilerseniz birkaç tane soruyu alt alta sıralayarak hem kendime öz eleştiriyi yapayım hem de sorular silsilesinin kapısını aralayayım sizlere:
-Çocuklarımızın yanında konuşmalarımıza dikkat ettik mi?
-Çocuklarımıza seslenirken özenli davrandık mı?
-Çocuklarımıza çocuk olduklarını hissettirip, çocukça yaşatabildik mi?
-Çok çalışsak bile akşam eve geldiğimizde bir on dakikamızı onlara ayırıp, gözlerinin içine baka baka sohbet ettik mi?
-Ders çalış, kitap oku derken biz ne yapıyorduk?
-Eğitimleriyle ilgilenirken ne kadar bilinçli davrandık?
-Değerlerimizi yaşayarak onlara örnek olduk mu?
-Çocuklarımıza birer birey olduklarını ve düşüncelerinin bizim için önemli olduğunu ne kadar hissettirebildik?
-Baba anneye, anne de babaya çocukları atarken/emanet ederken/ilgilenmesini yüklerken bizim yokluğumuzun çocuğumuza neler kaybettirebileceğini düşündük mü?
-Kötü alışkanlıkları anlatırken ne kadar doğru bir metod uygulayabildik?
-Okullarına gittik mi?
-Birlikte kaliteli vakit geçirmek için neler yapabildik?
-Baba oğul ya da anne kız olayı dışında baba kız ya da anne oğul olabildik mi?
Değerli okuyucularım, bu milletin aziz evlatları olan değerli anne babalarımız, inanın çok büyük bir yük altındayız. Bu yük parayı kazanmak, eve getirmek, giysi almak, çocuk hata yaptığında hatayı çocuğa kızarak bertaraf etmeye kalkışmak yükü değil. Çocuğunuz yeri geldiğinde derdini size açıkça dile getirip, başını size yaslayıp ve birlikte çözüme ulaştığınızda sizi dağ gibi görmelidir. Deniz feneri görevi görmeliyiz. Yol gösterici olmalıyız. Sürekli nasihat eden biri olmaktan ziyade, nasihat etmenin erdemli bir davranış ve dinen de önemli bir yere sahip olduğunu hissettirerek nasihatkâr olmalıyız. Hemen kızmak ya da tepki vermek yerine anlamaya çalışmalıyız. Sabırla dinlemeliyiz; bazen çok zor ve o an müsait olmasanız bile değerli olduğunu hissettirerek onu dinlemeliyiz.
Çocuklarımız ile ilgili dinimizin de bazı emir ve nasihatleri vardır.Çocuklarımız bazı âyetlerde müjde, bazı âyetlerde imtihan vesilesi olarak nitelendirilmiştir. Peygamber Efendimizin, çocuklar için zikrettiği bazı hadis-i şeriflerini de şöyle sıralayabiliriz:
–“Hiçbir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha hayırlı bir mîras bırakmamıştır.” (Tirmizî, Birr, 33)
– “Her doğan çocuk, İslâm fıtratı üzere (temiz ve günahsız olarak, tevhîde meyilli bir şekilde) doğar. Daha sonra anne babası onu (inançlarına göre) ya hıristiyan, ya yahudi ya da mecûsî…yapar.” (Buhârî, Cenâiz, 92)
-“Siz kıyamet günü, kendi isimleriniz ve babalarınızın ismi ile çağırılacaksınız. Öyle ise, isimlerinizi güzel kılın.”[ EbûDâvûd, Edeb, 70.]
–“İlk söz olarak çocuklarınıza güzel bir şekilde «لَآإِلٰهَإِلَّااللّٰهُ: Lâ ilâhe illallâh» demeyi öğretiniz!” (Beyhakî, Şuabu’l-îmân, VI, 398)
-EbûHureyra radıyallahuanh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Makbul olduğunda şüphe bulunmayan üç dua vardır: Mazlumun duası,misafirin duası, babanın çocuğuna duası.” (EbûDâvûd, Vitr 29; Tirmizî, Birr 7,)
-Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Çocuklarınızı üç hususta yetiştirin:Peygamber sevgisi,Ehl-i Beyt sevgisi veKur’ân kıraati…Çünkü hamele-i Kur’ân (yani Kur’ân hafızları) hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyâmet gününde peygamberler ve asfiyâ (yâni safâya ermiş olan Allâh’ın veli kulları) ile birlikte Arş’ın gölgesindedir.” (Münâvî, I, 226)
Gökmen CAN – Eğitimci/Sosyolog