İslam davası uğruna tüm zenginliğinden vazgeçip Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (S.A.V.) en yakınındaki isimlerden biri olan ve Uhud gazvesinde şehit düşen sahabe Mus’ab bin Umeyr’e hakaret eden CHP Genel Merkezi danışmanlarından Mücahit Avcı’ya en anlamlı cevap Esenler Belediye Başkanı M. Tevfik Göksu’dan geldi. Göksu, sosyal medya hesabından Esenler’deki bir gençlik merkezine Mus’ab bin Umeyr ismi verileceğini duyurdu.
CHP Genel Merkezi danışmanlarından Mücahit Avcı; İslam davası uğruna tüm zenginliğinden vazgeçen ve Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (SAV) en yakınındaki isimlerden birisi olan Mus’ab bin Umeyr’e sosyal medya hesabı üzerinden hakaret etti.
CHP’li Mücahit Avcı paylaşımında, “AKP Gençlik Kolları yayınladığı videoda gençlere sen “Mus’ab bin Umeyr”sin diye sesleniyor. Mus’ab bin Umeyr Mekke’nin en zengin ailelerinden gelen, şatafatı ve gösterişli giyinmeyi seven biri. Bu dönemde yaşasa şüphesiz AKP Gençlik Kolları Başkanı ya da ihale takipçisi olurdu.” yazarak Cenab-ı Allah’ın ve Peygamberimizin (S.A.V.) övgülerine mazhar olmuş sahabelerden birisine hakaret etti. Avcı’nın paylaşımına duyarlı bir çok sosyal medya kullanıcısı anında büyük tepki gösterdi. Mücahit Avcı dağ gibi büyüyen bu tepki karşısında paylaşımını silmek zorunda kaldı.
GÖKSU’DAN ANLAMLI CEVAP
Bir çok sosyal medya kullanıcısı, dinden, diyanetten, sahabeden ve kutsal değerlerden bihaber olan Mücahit Avcı’ya gerekli cevabı verdi. En anlamlı cevap ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi AK Parti Grup Başkanvekili ve Esenler Belediye Başkanı M. Tevfik Göksu’dan geldi. Göksu sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Köhnemiş zihinlere karşı, öz değerleriyle barışık, çağdaş ve donanımlı gençlerin yetişeceği gençlik merkezimize ‘Mus’ab Bin Umeyr’ ismini veriyoruz. Esenlerimize hayırlı olsun…” dedi. Göksu, Esenler’de sahabe Mus’ab Bin Umeyr isminin verileceği gençlik merkezinin fotoğrafını da paylaştı.
MUS’AB BİN UMEYR KİMDİR?
Kureyş’in ana kollarından, Câhiliye devrinde sidâne ve hicâbe görevleriyle kabilenin sancaktarlığını yürüten Benî Abdüddâr’a mensup zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. İlk müminlerden biriydi; ancak Resûl-i Ekrem’in peygamberliğine şiddetle karşı çıkan ailesinin buna izin vermeyeceğini bildiğinden onun yanına bir süre gizlice gidip geldi ve namazlarını da gizli kıldı. Durumu öğrenilince hayatında zor bir dönem başladı. Babası ve annesi onu müslüman olduğu için hapsettiler ve yolundan dönmesi için çeşitli baskılar yaptılar, fakat dininden vazgeçiremediler. Mus‘ab, peygamberliğin beşinci yılında ilk kafile ile Habeşistan’a hicret etti. Bir süre sonra Mekke ileri gelenlerinden bazılarının İslâm’a girdiği yolunda yanlış bir haber duyulunca otuz sekiz kişiyle birlikte geri döndü ve Birinci Akabe Biatı’na kadar (621) Mekke’de kaldı. Bu tarihte Resûl-i Ekrem, Medineliler’in isteğiyle onu İslâm tarihinin ilk muallimi olarak görevlendirdi; bu sebeple Medine’ye ilk hicret eden sahâbî olarak da kabul edilir. Es‘ad b. Zürâre’nin evinde kalan ve onun desteğiyle verimli bir çalışma yürüten Mus‘ab, Hz. Peygamber’in tebliğ tarzını çok iyi kavraması, Kur’ân-ı Kerîm’den o zamana kadar inmiş âyetleri ezbere bilmesi ve etkili konuşmasıyla Üseyd b. Hudayr ve Sa‘d b. Muâz gibi tanınmış şahsiyetlerin ihtida etmesini sağladı; Medine’de Es‘ad b. Zürâre ile birlikte cuma ve vakit namazlarını kıldırdı. 622 yılının hac mevsiminde ikisi kadın yetmiş beş kişiyle Mekke’ye geldi ve Resûlullah’a bir yıl içinde yaptığı tebliğ faaliyetini anlatarak onun takdirini kazandı. Medine’ye hicretin başlangıcı olan İkinci Akabe Biatı’nın hazırlanması ve gerçekleştirilmesinde önemli görev yapan Mus‘ab üç ay daha Mekke’de kalıp geri döndü.
Hicretten sonra Resûl-i Ekrem onu muhacirlerden Sa‘d b. Ebû Vakkās, ensardan Ebû Eyyûb el-Ensârî ile kardeş yaptı ve kabilesinin geleneğine uyarak Bedir’de muhacirlerin, Uhud’da bütün müslümanların sancağını onun taşımasına izin verdi. Uhud Gazvesi’nde Hz. Peygamber’in yanından hiç ayrılmayıp sancaktarlık görevini yerine getiren Mus‘ab, Resûl-i Ekrem’i yaralayan İbn Kamîe’nin kılıç darbeleriyle her iki eli de kesilince sancağı kollarıyla göğsüne bastırarak dik tutmaya çalışırken yine onun mızrağıyla şehid düştü. Savaştan sonra şehidler defnedilirken Hz. Peygamber, yoksul bir kıyafet içindeki Mus‘ab’ı yanındakilere göstererek onun bir zamanlar en güzel elbiseleri giydiğini, en güzel yemekleri yediğini, fakat Allah ve resulünün sevgisini her şeye tercih ettiğini söyledi. Ardından, “Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice kişiler vardır. Onlardan bazısı sözünü yerine getirip o yolda canını vermiş, bazısı da -şehidliği- beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde -sözlerini- değiştirmemişlerdir” meâlindeki âyeti (el-Ahzâb 33/23) okudu. Sahâbîler, daha sonraki dönemlerde bolluk ve refah içinde yaşadıkları zamanlarda daima Mus‘ab’ı anmışlardır. Bunlardan Habbâb b. Eret, Mekke’den Medine’ye dünyevî menfaatler için değil Allah rızâsı için hicret ettiklerini, fakat Allah Teâlâ’nın kendilerine dünya nimetlerini de verdiğini, Mus‘ab b. Umeyr gibi arkadaşlarının bu nimetlerden hiçbir şey tatmadan âhirete intikal ettiklerini belirttikten sonra Uhud’da şehid olduğu gün onu saracak bir kefen bulamadıklarını, bedenini hırkasıyla örtmeye çalıştıklarında başına çekince ayaklarının, ayaklarına çekince başının açıldığını, sonunda başını örttüklerini, ayaklarının üstüne de kokulu bir ot demeti koyduklarını söylemiştir (Buhârî, “Cenâʾiz”, 27, “Meġāzî”, 17, 26; Müslim, “Cenâʾiz”, 44). Mus‘abü’l-hayr diye de anılan Mus‘ab, ümmü’l-mü’minîn Zeyneb bint Cahş’ın kız kardeşi Hamne ile evli olduğu için Hz. Peygamber’in bacanağı idi.