Hepimiz, hangi konumda ve statüde olursak olalım hep bir “temsil etme makamındayızdır”. Zaten “toplum” denilen olgu da temsil edilme makamlarından ibaret olup, bu makamların doğru ve yerinde kullanımıyla varlığını idame ettirir. “Temsil” kelime anlamı olarak; bir şeyi belirgin özellikleriyle yansıtma, simgeleme ya da bir kimsenin ya da bir topluluğun verdiği yetkiyle onun/onların adına, onların yerine davranma şeklinde tanımlanmaktadır. Bu nedenle insan olarak, vatandaşlık bağıyla bağlı olduğumuz ülkenin insanı olarak, ailemizin bir ferdi, iş yerinde çalışan bir emekçi olarak, bir ideolojinin mensubu ya da dinimizin bir yaşayanı olarak “temsil etme makamında” olmamızın gerektirdiklerini iyi bilmeli ve ona göre davranmalıyız.
Yazımızdaki amacımız kimseyi/kimseleri itham etme kaygısı taşımamaktadır. Söyleyeceklerimizi, yazacaklarımızı ve yazdıklarımızı herkes söyler ve yazar. Biz sadece bazı şeylerin kaygılarını ve önemini dile getirip tercümanlık yapma arzusundayız. Herkes bir yerlerde nefes almaktadır. Herkese bir yer verilmiştir ve o yerde varlığı anlam kazanmaktadır. Aslında “temsil etme makamının” gerçek anlamda “temsil etme makamı olduğunu”unutulan şeyleri hatırlatarak özetlemeye çalışalım istedik:
“İnsan” olmayı temsil etme makamındayız. Başta kendimize, ailemize, toplumumuza, hayvanlara, tabiata ve kâinata karşı “insanlık makamını temsil etmeyi” başarabiliyor muyuz? Elimizden, dilimizden ve benliğimizden, insan olma temsilini yansıtan ne kadar olumlu şeyleri sahneleyebiliyoruz? Elimizden yarar mı zarar mı, dilimizden doğru mu yanlış mı, benliğimizden yapıcı mı yıkıcı mı olaylar ortaya çıkıyor. İnsan olarak yaşayabilmeyi ne kadar özümseyebilmişiz. Toplumumuzun değer yargılarını, inancımızın gereğini, birey olmanın yükümlülüğünü yerine getirebiliyor muyuz acaba? Hani, dediğimiz gibi hesaba çekme ve sorgulayıp yargılama makamında değiliz. Sadece küçük bir dokunuşla (önce kendi nefsimize) dikkat çekip gelir-gider muhasebesinin fitiline bir kıvılcım olmak nasibinin peşindeyiz.
Tatlı bir sohbet etme esnasında bacağından rahatsız olan Osman Karakaya hocamla hastalığı üzerine konuşurken çok güzel bir şey söyledi. Bu sözü aklım başımda kaldığı sürece de unutmayacağım. Hastalığından bahsederken en son cümle olarak; “Bu bacak benden çok çekti” deyince gerçekten çok duygulandım. Halbuki birçok insanın yaptığı gibi, daha doğrusu söylediği gibi; “Bu bacaktan çok çektim” ifadesini kullanabilirdi. Ama “emanet sahibi bir insan olarak” yüklenen sorumluluğun bilinciyle “Bu bacak benden çok çekti” diyerek “insan olma” makamının temsilini, iç âleminin berraklığı ve samimiyetiyle ortaya koydu. Sorumlu temsil etme makamından tam da beklenen bir davranış.
“İnsan” olmayı temsil etme makamındayız. Yaptığımız iş ne olursa olsun, yüklenen sorumluluğu yerine getirmekle mükellefiz. Her birimize bir şeyler, bir yerler, bazı kimseler ve en başta da nefislerimiz bizlere birer emanet olarak verilmiştir. Görevli olduğumuz alanlarda yapılması gereken şeyleri yapmak “temsil etme makamını” özümsediğimiz anlamına gelmektedir. Çalıştığımız yer ister devlet kurumu ister özel sektör ve isterse de kendi firmamız olsun inisiyatifimizde bulunan şeylere bu anlayışla yaklaşmalıyız. Devletin kurumlarında keyfi ve bencilce davranışlardan tutun da adam kayırmacılık ve liyakatsizlik konularını hiçe sayarak “liyakatsiz” kimseleri koruyup kollamak da “temsil etme makamının” gelişi güzel kullanıldığının bir resmidir. Nasıl ki kendi iş yerimizde lehimize olan şeyleri istiyor ve yapıyorsak, yapmayanların ya da sahip olduğumuz esnaflık kültürüne aykırı davrananların biletlerini kesiyorsak çalıştığımız kurum hangisi olursa olsun oralarda da hassas davranmak zorundayız. Çünkü “temsil etme makamı” sadece kendi çıkarlarımızı kullanmak değildir. Makam ve mevkiler bize keyfilik olsun, adam kayırmacılığı yapılsın, insanlara zulmedilsin, hakları gasp edilsin, mobing (Latince kökenli sözcük; psikolojik şiddet, baskı, kuşatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı vermek anlamlarına gelir. En iyi ifade eden anlamıyla yıldırma veya iş yerinde psikolojik terör anlamlarıdır.Özellikle hiyerarşik yapılanmış gruplarda ve kontrolün zayıf olduğu örgütlerde, gücü elinde bulunduran kişinin ya da grubun, diğerlerine psikolojik yollardan, uzun süreli sistematik baskı uygulamasıdır.) yapılarak hayatlarından bezdirilsin, asıp kesmeler yapılsın diye verilmemiştir. Bunları yapanlar kadar, bu insanları o makamlarda koruyup tutanlar da yapılan haksızlıklarla ayyuka çıkan şikayetlere göz kulak kapatanlar da suçludur. Bu insanlar da “temsil etme makamının” hakkını veremeyerek hesap gününde işlerini zorlaştırmaktadırlar.
“İnsan” olmayı temsil etme makamındayız. Son nefesimizi verene kadar hakkı hak bilip haktan yana tavır sergilerken, bâtılı da batıl bilip ondan sakınıp ve sakındıranlardan olmalıyız ki “temsil etme makamının” hesabını kolay verebilelim.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog