Çocuklarımız en değerli varlıklarımızdır. Onlar için tüm zorluklara katlanmaya razıyızdır. Klişe olacak ama; yemeyiz yediririz, giymeyiz giydiririz, almayız alırız…hasılı kelam fedakârlık adına çocuklarımız adına didinir dururuz. Tüm hayatımızı bazen onlara endeksli yaşarız. Asıl meselemiz onların iyi bir sosyal gelişimle birlikte başarılı ve huzur dolu hayatlar sürmeleridir. Yalnız yaptığımız bazı yanlışlar da yok değil hani. Geçen gün Üstün Dökmen hocanın bir yazısını okudum. Çok hoşuma gitti. Ondan bazı pasajları sizinle paylaşmak istiyorum.
Çocuklarımız varsın, bir çivi bile çakamasın…ama, dersleri iyi olsun.Varsın, omuzlarda cenaze taşıyanlara bön bön baksın…ama, matematiği düzgün olsun.Varsın, evin çalan telefonuna cevap veremesin…ama, notları yüksek olsun.Varsın, eve gelen misafirlerinizle üç kelime konuşamasın…ama, fen lisesine gitmiş olsun.Varsın, ağlayan bir çocuk görünce ona gülsün…ama, sınıfın birincisi olsun.Varsın,kendisinin fazladan harçlığı olduğu halde; kantinden simit alamayan çocuklarla alay etsin…ama, öğretmenlerinin gözdesi olsun.Varsın, başını okşayıp hatırını soran bir yetişkine dönüp; “Ya siz nasılsınız efendim…” diyemesin…ama, yabancı dili mükemmel olsun.Varsın, oyun arkadaşları olmasın…ama, sınavlarda “on” çeksin.Varsın; taziye nedir, bilmesin, başın sağ olsun ne demek, anlamasın. Geçmiş olsun kime denir, niçin denir, haberi olmasın. Uğurlar olsun, ne anlama gelir farkında olmasın. Ama… karneleri süper olsun.Evet…varsın, tek dostu olmasın…ama, iyi gelir getiren bir mesleği olsun…öyle mi?
Kıymetli dostlarım bu çocukları bu hale nasıl mı getirdik: Yaşadıklarımızıaz geriye sararak, çocuklarımızla iletişiminizi “nelerden ibaret” olduklarını dinlemek ister misiniz? Bakın bakalım neler konuşmuş, neler söylemiş, neler istemiş ve neler beklemişiz. Dileyen üzülebilir, dileyen düşünebilir, dileyen yaptığı yanlışları fark edip telafi etme yoluna düşebilir. Ama ne yaparsak yapalım her halükârda birincil etkilenecek çocuklarımız olacaktır. Onların iyi ya da kötü etkilenmesini ebeveynleri olarak bizler sağlamaktayız. Bakalım evlatlarımıza neler demişiz:
– “Oğlum, çıkar üstünü-başını…hemen derslerinin başına…”
– “Kızım, öğrenemedin gitti şu işi…hafta içi sokak-falan yok…”
– “Ne gezmesi…sen önce ödevlerini bitir.”
– “Oyun mu…gelmeyeyim yanına…”
– “Geçen dönemin berbat karnesini unuttuğumu sanma…”
– “Birazdan tek tek bakacağım ödevlerine…”
– “Yavrum, bıktım ama her akşam ders çalış demekten…”
– “Şu odanın hali ne küçük bey…”
– “Hayır efendim…siz de ana-baba olunca her akşam bol bol televizyon izlersiniz…”
– “Haftaya veli toplantısı var biliyorsun değil mi küçük hanım…”
– “Çocuklar…kesin şamatayı da elime sopa almayayım…”
Bu tarzımızla değil çocuklarımız, kimseyle sağlıklı iletişim kuramayız. Acaba çocuklarımız hakkında şunları merak ettik mi hiç?
-Ellerinin nelere yatkın olduğunu,
-Gönüllerinin neleri arzuladığını,
-Dillerinin nelere uyumlu olduğunu,
-Göz zevklerinin nasıl olduklarını,
-Hangi oyunlardan hoşlandıklarını,
-Neleri “merak” ettiklerini,
-Arkadaşları ile en çok hangi oyunları oynadıklarını,
-Hangi oyunlarda başarılı olduklarını,
-Futbolla ilgisini, basketle arasını, satrançla havasını ne durumda olduğunu,
-Bisiklet sürmeyi öğrenip öğrenmediğini,
-Resim dersiyle ilgilerini…
Bu ve benzeri şeyleri çocuklarımıza hiç sorduk mu? Eğer sormadıysak ayağı yere basan bir iletişim kuramayız. Bu iletişim kopukluğundan sonra da:
-Her sözümüze tepkili olması,
-Lafımızı ağzımıza tıkaması,
-Bazen de bizi terslemesi,
-Hayallerimizin suya düşmesi…
Ve daha sayamayacağımız sorunlar yumağına dönüşen yaşantımızın temelinde bunun gibi dikkatsizlikler, ilgisizlikler, bilinçsiz otorite kullanımları, tehditler, ihmaller, gözden kaçırmalar, anlamak istememeler, kendilerini değerli hissettirecek davranışları onlara göstermemek, neyi niçin yapacaklarını açıklamadan sürekli emir kipiyle konuşmak gibi etkenlerle birlikte; bunlara bağlı olarak aile olma, birey olma, irade kullanımını sağlayamama, özgüvenlerini yitirten davranışlara boğma gibi silik kişilik oluşumuna mahkum etme gibi nedenler silsilesi vardır.
Bunlardan kurtulmanın yolu ne tümüyle akılcı ne de tümüyle duygusal yaklaşım sergilemektir. Yerine göre, ölçülü ve uygun davranmak gerekir. Bu da muhakkak öğrenmekle olur. Öğrenmek de emek ister. Kendimiz için kaçmadığımız öğrenme eylemlerinden, yaşımız kaç olursa olsun, yarınlarımız olan evlatlarımıza faydalı olmak ve onları hayata hazırlamak için kaçmamalıyız. Bilmek öğrenmekle, öğretmek öğrenmeyle, yetiştirmek de yetişmekle olur. Elzem olan bu hususlardan geri durmamak hem bize hem de toplumumuza kazandıracaktır.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog Yazar