Nankörlük, bir insanda bulunabilecek en kötü hasletlerdendir. Adeta bin bir emekle yapılan bir yeri tarumar etmek demektir. Farsça aynı anlama gelen nānkūr sözcüğünden alıntıdır. Farsça nān “ekmek” ve kūr “görmez” sözcüklerinin bileşiğidir. Dilimizdeki anlamı ise; “kendisine yapılan iyiliğin değerini bilmeyen” demektir. Gerek içtimai hayatta ve gerekse de dini terminolojiye bağlı yaşam içinde insanda bulunmasına hoş bakılmayan, reddedilen, kabih (kötü) kabul edilen bir kişilik özelliğidir.
Bu konu hakkında Türk Dil Kurumu’nun açıklamaları göre şöyledir:
– Bir sıfat olarak iyilikten anlamaz ve iyilikbilmez.
– Değer bilmez.
Peki, nankör insan kime denir denilince de; “Nankör insan kendisine yapılan iyiliklerin kadrini, kıymetini ve değerini bilmeyen insanlara verilen bir ifadedir. Bu bağlamda nankör insan yapılan iyiliklerden anlamayan bir insandır. Bu tür insanların hem kendisine hem de çevresine pek yararları dokunmamaktadır.” Nankörlük konusu âyetlerde, hadislerde ve ahlak kitaplarında değerlendirmesi olan bir konu olup, deyimlerde, atasözlerinde, deyişlerde ve özlü sözlerde çokça yer yer alan, insanları uyarıcı, doğruya yönlendirici bir özellikte kullanılır.
İstanbul eski müftülerinden Prof. Mustafa Çağrıcı’nın konuyla ilgili; gerek âyet gerek hadis ve gerekse de ahlâki boyuttaki şu açıklamaları konuyu daha çok aydınlatacaktır:
“Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyette küfür kökünden fiil ve isimler -yer yer karşıtı olan şükür kavramıyla birlikte- Allâh’ın verdiği nimetlere karşı nankörlüğü ifade etmek üzere yer almakta (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “kfr”, “şkr” md.leri), tabiatındaki nankörlük dolayısıyla insan “kefûr” diye nitelenmektedir (meselâ bk. Hûd 11/9; el-İsrâ 17/67; ez-Zuhruf 43/15). Aynı niteleme şeytan için de geçmektedir (el-İsrâ 17/27). Hz. Süleyman, Sebe melikesinin tahtını mûcizevî bir şekilde yanında bulunca bunun şükür mü yoksa nankörlük mü edeceği hususunda kendisi için bir imtihan olduğunu belirtmiş, “Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince o bilsin ki Rabbim ganîdir, kerîmdir” demiştir (en-Neml 27/40). Benzer bir ifade, Lokmân’a hikmet verildiğini ve kendisine “Allâh’a şükret” diye buyurulduğunu bildiren âyetin devamında yer alır (Lokmân 31/12). İsrâiloğulları’nalutfedilen başlıca ilâhî nimetler Hz. Mûsâ’nın dilinden hatırlatıldıktan sonra insanların şükretmesi halinde Allâh’ın onlara nimetlerini arttıracağı, nankörlük etmeleri durumunda ise azabının çok şiddetli olacağı bildirilir (İbrâhîm 14/5-8). Kur’ân’da ayrıca ilâhî nimetler karşısında nankörce davranmanın açlık ve güven ortamının bozulması gibi dünyevî sıkıntılara sebep olacağı belirtilmektedir (en-Nahl 16/112; Sebe’ 34/17).
Hadislerde nankörlük konusu daha çok insanların yaptığı iyiliklere teşekkür etmenin önemi bağlamında ele alınmaktadır. Bu hadislerden birinin meâli şöyledir: “Aza şükretmeyen çoğa da şükretmez; insanlara teşekkür etmeyen Allâh’a da şükretmez. Allâh’ın nimetini her zaman anmak şükür, bunu terk etmek ise nankörlüktür; toplulukta rahmet, tefrikada âfet vardır” (Müsned, IV, 278, 375; EbûDâvûd, “Edeb”, 11; Tirmizî, “Birr”, 35). İbnü’l-Esîr’e göre bu hadisin, “İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a da şükretmez” anlamındaki bölümü, “Kişi insanların iyiliğine teşekkür etmek yerine nankörce davranırsa Allâh da onun şükrünü kabul etmez” demektir. Aynı hadis, insanların yaptığı iyiliklere karşı teşekkür etmemeyi alışkanlık haline getirenlerin Allâh’ın nimetlerine karşı da nankörce davranıp şükür borçlarını terk edecekleri veya insanlara teşekkür etmeyenlerin Allâh’a şükretmemiş sayılacağı şeklinde de açıklanmıştır (en-Nihâye, II, 493-494).
Ahlâk kitaplarında şükürle ilgili bölümlerde nankörlük konusu üzerinde de durulur. Mâverdî, kendisine iyilik yapılan bir kimsenin ahlâkî olarak borçlu durumuna düşmüş sayılacağını belirterek onun mümkünse buna iyilikle karşılık vermesinin, değilse iyilik sahibine teşekkür edip iyilikseverliğini çevreye yaymasının gerekli olduğunu ifade eder (Edebü’d-dünyâve’d-dîn, s. 205, 207). Konuyu yine şükür bahsinde ve felsefî-tasavvufî boyutuyla Allâh-kul ilişkisi açısından ele alan Gazzâlî’ye göre şükür Allâh’ın verdiği nimeti O’nun hoşnut olacağı şekilde, nankörlük ise razı olmadığı yollarda harcamaktır. Gazzâlî, bir nimeti yaratılış gayesinin dışında ve ilâhî iradeye aykırı olarak kullanan kimsenin Allâh’ın nimetine karşı nankörlük etmiş sayılacağını belirtir. Buna göre bir ağacın dalını gereksiz yere kesen kimse dahi bir canlıya kıydığı ve insanların faydalanması için yaratılan nesneye zarar verdiği için nimete nankörlük etmiş sayılır (İḥyâʾ, IV, 94). Gazzâlî, “Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda harcamayanları elem verici bir azapla müjdele!”meâlindekiâyete (et-Tevbe 9/34) dayanarak Allâh’ın, tedavülde tutulmak suretiyle insanların ihtiyaçlarını karşılamakta kullanılması için yarattığı parayı, altın ve gümüşü ilâhî hükümlere aykırı şekilde kullanmanın veya kulların ona ihtiyacı varken tedavülden çekip saklamanın nimete ve sahibine karşı nankörlük olduğunu ifade etmekte ve bu davranışı hâkimi bir yere hapsederek adaleti engellemeye benzetmektedir (a.g.e., IV, 90-92, 95; ayrıca bk. ŞÜKÜR).”
Günümüzün kanayan yaralarından olan “nankörlük” var olanı bozan, işleyeni işlemez hale getiren, şevkleri ortadan kaldıran, değerleri erozyona uğratan, yozlaşmada yer alan, niteliksizliği yaygınlaştıran bir kötülük kaynağı olup çıkmıştır. Kendisine bir kurumun idaresi verilen birini düşünün. Nasıl bir idarecilik yaparsa nankörlük yapmış olur:
-Kibir içerisinde olursa,
-Dilini kanalizasyon çukuru gibi kullanırsa,
-Hakkaniyeti terk ederse,
-İnsanlara komplo kurarsa,
-İnsanlar hakkında iftira atarsa,
-İnsanlar hakkında fitne fesat yaparsa,
-Amirlerine ve memurlarına karşı terbiyesizce davranırsa,
-Alavere dalavere yaparsa,
-Kurumun adını ve misyonunu kirletecek işler içerisine girerse,
-İnsanları ezmekten ve onlara baskı yapmaktan zevk alıp mutluluk duyarsa,
-Kendisine emanet edilen yerde “benden ve benden olmayan” ayrımına giderek çalışanları kutuplaştırırsa,
-Kendisine duyulan güveni sarsacak tüm fiilleri yaparsa,
-Teşekkür etmeyi bilmezse,
-Emek veren ve verilen emekleri görmez/görmek istemez ve inkâr ederse bu ve benzeri davranışlarla tam da nankörlük yapmış olur. Bu örnekleri aile içi, arkadaşlık ilişkileri ve çalışma ortamlarındaki tüm bireylerde örneklendirebilirsiniz. Rabbim bizi nankör etmesin. Rabbim bizi nankörlük yaparak küçük düşenlerden eylemesin.
Dostlarım bilin ki nankör insanlar gölgelerinin büyüklüklerine aldanarak tohumları küçük görürler. Hâlbuki ikindi güneşiyle birlikte büyüyen gölgeleri akşam olunca kaybolacaktır. Akşam olunca da asıl durumları ortaya çıkacaktır. Allâh’ın adaleti şaşmaz. İlahi adalet, hakkaniyetten bir milim bile şaşmaz. Gölgesi büyük, bedeni ve kibri sebebiyle de aklı küçük olan insanların sonu da hazin olacaktır. Allâh bizleri böylesi durumlara düşmekten korusun. İtibar denilen şey nankörlükle değil insanlıkla kazanılan bir değerdir. Değerli kalmamız duasıyla.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog Yazar