“Hayret etmek” ifadesini kullanmayanımız yoktur. Bu ifade beklenmedik bir şeyin ortaya çıkması sonucu oluşan şaşkınlığıiçerir. Hayatımızın her noktasında yaşanılan şaşılası durumlarabir tepki ifadesi olarak da kullandığımızyadsınamaz. İzan sahibine, tefekkür edebilene, düşünene ve düşündüğüne göre yaşayanına/yaşananlara ve bir mefkûre çerçevesine dâhil olanlara bakacak olursak aslında asıl hayret edeceğimiz şey, hayretle bakacağımız durumlara hayret etmememizdir.
Gökyüzüne bakıp da atmosfer olaylarındaki müthiş nizama hayret etmemek…
Denizin yüzlerce metre derinliklerinde yaşayan canlıların varlığına hayret etmemek…
İcatlar neticesinde buluş sahiplerinin yordukları “aklın” varlığına hayret etmemek…
Hayvanlar âlemine bakıp da her türün kendine özgü davranışlarına hayret etmemek ya da aynı bitki ile beslenen hayvanların birinden bal, diğerinden süt, diğerinden misk ve diğerinden de sadece gübre çıkmasına hayret etmemek…
Bu ve benzeri şeyler yerine,algılanması çok basit olanbaşka şeylere hayret etmek çok daha hayret verici bir durumdur. Olayı felsefi olarak kafa karıştırma noktasına taşıma gayretinde değilim. Çünkü hayat dediğimiz şeyin temel özellikleri vardır ki -bunlar ister kabul edilsin isterse de reddedilsin-asıl gerçekleri yok saydıracak şeyler değildir. Gerçek hayret edilecek şeylere hayret etmenin; sadece tefekkür edebilenlere, mefkûre sahiplerineait bir özellik olduğunusöylemek isterim.
Basit ya da analitik yaşayan her seviyedeninsanın düşünme özelliği farklıdır.Yıllar önce bir dergide Sir James Jean diye birinin bir sözünü okumuştum. “İnsanların şu muhteşem gökyüzüne bakıp da Allâh’a inanmamalarına hayret etmemek elde değil” diyordu. Aslında kâinattaki her şey kendi lisan-ı haliyleAllâh’ın varlığına bir delildir. İnsanoğlunun günlük koşuşturmasında“Yaratıcı ve İhsan Ettikleri” hususundaki noktalara hayret etmeyi es geçip ya da unutup, insanın sergilediği şeylere hayret eder duruma gelmesi daha acayip bir durum oluverip çıkmıştır. Daha duru bir ifadeye söyleyecek olursak; “apaçık deliller varken onların aksinin yapılmasına hayret etmeyebaşladık”diyebiliriz. Dilerseniz iki küçük örnek verelim (Örnekleri hayatın tüm alanlarıyla ilgili çoğaltabiliriz):
Âyet ve hadislerde “yeme – içme” gibi konularda aşırıya gitmeme, israf etmeme, tüketim biçimleriyle sağlığımızı korumamız noktasında hüküm, emir ve tavsiyeler varken insanların bunların aksini yapmalarına hayret etmiyoruz. Mesela adam et yemeyi çok seviyor. Zengin mi zengin! Günde en az bir kilo et yemekten vazgeçmem diyor.Buna bağlı rahatsızlığı ortaya çıkınca doktora giden bu adama doktor et yemeyi yasaklar.O kadar zengin olmasına rağmen artık et yiyemez ve biz de adamın artık et yememesine hayret ederiz. Ya kardeşim bu hususta anlatılan, dilden dile dolaşan ve toplumda hemen herkesin duyduğu sağlıkla ilgilihususları duydun!E peki, aksini yaparak hastalanman ve bir doktorun sana et yemeni yasaklamasıyla hayatına öyle devam etmen hayret edilecek bir şey değil mi? Hâlbuki bizim yararımıza olan şeyler dinî ahkâmlarda bildirilmiş ve bununla ilgili ibretler de tarih sahnesinde karşımızda durmaktadır. Niye buna riayet etmiyorsun ki? Ne yazık ki asıl hayret edici durum bu olmasına karşın biz sus pus yaşıyoruz!“Vay be, parası var ve et yiyemiyor” diye şaşıp kalıyoruz. Asıl şaşacağımız şey tüm varlığına rağmen sağlığını kendi eliyle heba etmesi olmalıdır.
Evinizin gül bahçesi olduğunu düşünün. Akşam iş dönüşü evinize çıkıp uyuduğunuzu varsayın.Sabah uyanıp evden çıkarken her bir gül yaprağının üzerinde isminizin yazılı olduğu size gösterilsin.Bunu da güllerin birinin yanına bırakılan bir kalemin sabaha kadar her bir yaprağın üzerine sizin isminizi yazdığı söylenirse ne dersiniz?“Olur mu öyle bir şey, hiç kalem kendiliğinden yazar mı?” diye “hayret” ifadesi sergileyebilirsiniz.Kâinatın kendiliğinden olduğunu söyleyene hayret etmeyip de bu duruma hayret etmek daha büyük bir hayret değil mi? Rastlantısal bir şeyin olamayacağını gerek aklî ve gerekse de naklî olarak anlayabilecek bir durumda olan insanın hayret edilmeyecek şeylere hayret etmesi, hayret edilecek şeylere de hayret etmemesi hayret edecek bir durumdur vesselam.
Akıl ve akıl ilkeleri kullanılarak yapılan teknolojik aletler ve sonuçlarına hayret eden insanoğlu, bakıyorsunuz rengârenk bir kuşun, gözle görülmeyen ve koca bedeni hasta eden mikroskobik bir varlığın, döngüsel bir yaşam çizgisinin varlığına, türlerin kendilerine özgü davranışlarının ve süreğenliğinin karşısında hayret etmemesi asıl hayret edilecek şeydir. Kafatasımızın içindeki “beyin” denilen bir unsurun varlığına hayret etmek yerine, beynini kullanarak bir nesne yapan insanın yaptığı nesneye hayret etmek ne kadar doğrudur siz karar verin. Teknoloji ve doğaya hükmettiğini söyleyen insanoğlunun gerçek hayret duygularından sıyrık yaşamına hayret etmemek elde değil. Ne diyelim Allâh, gördüğü, duyduğu, yaşadığı ve anlayabileceği şeyleri anlamayıp da hayretler içerisinde bırakacak (teslimiyetiunutturacak) bir yaşantı içerisinde olmayı nasip etmesin. Hayretlerimizin, verilen nimetlere şükürde örnek, kulluğun sırrına nail olmada bir mihenk taşı ve insanlarayol göstermede bir numune olmasını diliyorum.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog Yazar