Esenler Belediyesi tarafından bu yıl 2.’si düzenlenen “Esenler Öykü Günleri”, Rasim Özdenören’in eserlerindeki “Uzak Yakınlar” temasının ele alındığı oturumlarla Kadir Topbaş Kültür Merkezi’nde devam ediyor.
Esenler Belediyesi, öyküleriyle edebiyatımıza yeni bir soluk kazandıran Rasim Özdenören’i konu alan “2. Esenler Öykü Günleri”ne ev sahipliği yapıyor. Dr. Kadir Topbaş Kültür Sanat Merkezi’nde 3 gün boyunca devam eden programda, “Köyden Kente Göç” oturumu Özcan Ünlü, Cihan Aktaş ve Prof. Dr. Ali Şükrü Çoruk, “Kentte Bir Uzak: Hapishane Öyküleri” oturumu ise Osman Koca’nın moderatörlüğünde Prof. Dr. Abdullah Uçman ve Cengiz Yazoğlu’nun katılımıyla gerçekleşti. İlk oturumun sonunda Esenler Belediye Başkan Yardımcısı Hasan Taşçı tarafından “Onur Ödülü” Rasim Özdenören’e, “Emek Ödülü” ise Yazar Sevinç Çokum’a verildi.
Edebiyatçıların, köyden kente göçün ekonomik ve sosyal hayattaki etkilerini 1950 yılından 2000’lere kadar edebiyata yansımasını dinleyicilere aktaracaklarını dile getiren Ünlü, “Geçen yıl Ömer Seyfettin’in 100. doğum yılı dolayısıyla başlattığımız ‘Esenler Öykü Günleri’ bu yıl da düzenledik. Bu yılki temamız usta öykücümüz Rasim Özdenören’in çok sık temas ettiği göç olgusu, köyden kente göç meselesini ele alması sebebiyle ‘Uzak Yakın’ olarak belirledik. Bu yıl Onur Ödülü’nü Rasim Özdenören’e vereceğiz. Üç gün sürecek bu etkinlik. Altı oturumdan olacak. Uzaktan yakından gelen edebiyatçılarımız köyden kente göçün ekonomik ve sosyal hayatımızdaki etkilerini 1950 yılından 2000’lere kadar edebiyata yansımasını izleyicilere ve dinleyicilerimize aktarmış olacaklar. Bir ödül daha var. Emek Ödülü. Yaklaşık yarım asır Türk edebiyatına özgün eserler veren Sevinç Çokum’a takdim ettik. Programımız böyle başladı” şeklinde konuştu.
Emek Ödülü’nü alan Yazar Sevinç Çokum ise ödüle layık görüldüğü için teşekkür ederek “Bir ödül takdim ettiler. Emek ödülü aldım. Çok hoşuma gitti. Emek kutsaldır çünkü ben öyle diyorum. Üç gün devam edecekmiş bu sempozyum. Öykü yazmak düşünmek demektir. Görmek ve sosyal hayatın içinde olmak demektir. Öykü öyle masalarda oturup düşünerek o da olur ama muhakkak bir ayağınız dışarıda olacak. Bence bir öyküyü bir kişi yazmalı. Beş kişi on kişi yazıyor ama bunları denesinler. Bu bir duyma işidir. Duyacaksınız. Demirtaş Ceyhun vardı. Onu da saygıyla anıyorum iyi bir hikâyeciydi. Bazı konuşmalarını dinliyordum. Şöyle demişti ‘Bakıyorum, okuyorum kitapları fakat aradığım cümleleri bulamıyorum’ demişti. Çünkü bu cümleler kalbinin tellerini titretecek.”