Şu hayatta hangi cümlelerin kurulduğuna şahit olmadık ki? Düşündük mü hiç? Olumlu ya da olumsuz yüzlerce, binlerce, yüz binlerce cümleler girdi kulağımıza. Bizi her şekilde etkileyen cümleler, etkileyen laf kalabalıkları…Hadi gelin cümleler yolculuğuna çıkalım sizinle. Biraz mizah, biraz trajedi, biraz da anladığımız şeyler kokan cümleleri sıralayalım:
*Ben Behüce’den daha akıllıyım!
*Behüce’nin var, benim niye olmasın.
*Tevfük amca Behüce’ylen başa çıkamıyor; bu nasıl babalıktır!
*Murtaza dayının oğlu amma da pinti; tıpkı kendisi gibi yetiştirmiş.
*Behüce bugün ne de çok dert yandı.
*Benim adım Behüce, ben ne diyorsam odur.
*Ahmet Bey işten anlamıyor, hemen def edin, yerine kardeşim var onu alalım.
*Ayten yeni bir eve taşındı, hiç de güzel değil.
*Ben de son model bir ev istiyorum, nasıl alınırsa alınsın umurumda değil.
*Burnumun şeklini hiç sevmiyorum, kaldırtacağım.
*Niye bu benim başıma geldi ki?
*Bunun intikamını almadan ölmeyeceğim.
*Buranın müdürü/başkanı/yetkilisi ben olmalıyım çünkü ben daha layık biriyim.
*Derdimi anlatsam dağlar un ufak olur.
*Kardeş mardeş tanımam ben, kim menfaatime yararsa onunla yürürüm.
*Haklı olmasam bile zeytinyağı gibi üste çıkmasını bilirim.
*Karşımdakini kandırırım ben, ustalaşmak böyle bir şey.
*Bu zamanda paramı bastırır her şeyi alırım.
*Aradığımı anında bulacak ve olduracak bir kudrete sahibim.
Türünden can sıkan, hayretler içinde bırakan ve adeta bizleri dumura uğratan cümleler, cümleler, cümleler… Ama çoğu insan gönül nedir, şükür nedir, hatır nedir, sabır nedir, fedakârlık nedir, güven telkin etmek nedir, yapıcı olmak nedir, olumlu yaklaşım nedir, gerçek anlamda sevgi ve saygı nedir bilmeden/bilmek istemeden yaşayıp (!) gitmektedir.
En sıkıntılı zamanımızda bizi rahatlatan, yüreğimize su serpen ve kendimize gelmemizi sağlayan şeyler de yok değildir hani. Bazen samimi bir dost, güzel bir şiir, huzur veren kuş cıvıltıları, bir veya birkaç cümle bize merhem olur. Her ne kadar zihnimizi ablukaya alsa bile netice olarak vardıracağı yer “kendimize gelme” olması hasebiyle bu en büyük kazançlardan biri olarak sayılabilir. Ki öyledir de. Tıpkı aşağıda verdiğim alıntı gibi. Eminim bana katılacaksınızdır:
Bir gönül arıyorum. Bir günahkâr gördüğü vakit, ‘Bana verilen nimetler ona lütfedilseydi o benden çok daha iyi bir insan olurdu, onun imtihanı bana verilseydi ben ondan daha beter bir hale düşer miydim?’ diye düşünerek, karşılaştığı herkesi kendisinden daha kötü ve faziletsiz bilmeyecek bir gönül. Bir başkasında hata ve noksan gördüğü vakit,“Şayet bu hata ve kusur bende olmasaydı bir başkasında da görebilmem mümkün olmazdı.” şuuruyla, elde gördüğü her yanlışta kendisinde düzeltilmeye muhtaç bir hâl olduğunu fark edecek, “Hata yapanın değil görenindir.” düsturuna râm olarak, kâinatta en ufak bir noksan göremeyesiye tam ve kâmil olma derdine düşecek bir gönül arıyorum.
Yani dostlar; gönüllerimizşikâyet ve kusur aramak yerine güzellikleri aramalı, itham etmek ve sürekli yargılamak yerine yapıcı ve yol gösterici olmalı, kıskanmak ve haset etmek yerine paylaşan ve ihtiyacı gideren olmalı, üşütüp uzaklaştıran olmak yerine ısıtıp güven veren olmalıdır. Gönül en başta kendine yâr olmalı. Kendine iyilik ve lütuf üzerine söylemleri haykırmalı ve davranışlara yön vermelidir. Gönlü ile dili arasına sıkışıp davranışlarıyla da dert olmaktan başka bir şey olmayan kimselerin varlığı hem kendilerine hem de topluma büyük bir zarar ziyandır.
Zarar ziyana uğramamak ve uğratmamak temennisiyle kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog Yazar