Alkol ve uyuşturucu maddelerin kullanımı dînî emirler bakımından yasaklanmıştır. Bireyin yaşamında ve toplumsal düzenin yapısında aksaklıklara ve bozulmalara yol açan bu madde kullanımları türlü zararlarından dolayı haram kılınmıştır. Aklı baştan götüren, sarhoşluk veren bu maddelerin kullanımının haram oluşuyla ilgili bazı âyet ve hadîsler şu şekildedir:
“Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan işi iğrenç şeylerden ibarettir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Şüphesiz şeytan içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?” (el-Mâide 90-91)
“Sana içkiyi/uyuşturucuyu (hamr) ve kumarı sorarlar. De ki: ‘Bu ikisinde büyük bir günah vardır; insanlar için çıkarlar da vardır. Ama onların kötülüğü yararlarından çok daha büyüktür.” (el-Bakara 219)
İnsan vücuduna girdiğinde davranışsal, ruhsal ve bedensel değişikliklere neden olan, bağımlılık yapabilen bu maddeler hakkında Peygamber Efendimiz de şunları söylemiştir:
Ebu Davud’un naklettiğine göre; sahabeden Abdullâh bin Amir anlatıyor: “Allâh Rasûlü : Sarhoş edici olan darıdan, buğdaydan, arpadan, hurmadan, üzümden, baldan, (ve sair katı veya sıvı her türlü şeyden yapılan) “gubeyra” denilen ve farklı isimleri de olan, her türlü alkollü içki; yasaktır, haramdır. Kumar oynamak, oynatmak, kumar oynanan araçlarla vakit geçirmek; Müslümana, mü’min olana yasaktır ve haramdır.” (Hadis No 3685)
İmam Müslim’in naklettiğine göre; sahabeden İbn-i Ömer anlatıyor.
Allâh Rasûlü : “Aklı, şuuru kaybettiren, sarhoşluk veren her şey alkollü içkidir. Sarhoşluk veren her şey haramdır” demiştir. (Hadis No 2003)
Âişe vâlidemiz şöyle demiştir: “Rasûlullâh’a bit’i’nin (Baldan yapılan kıvamlı koyu nebîze) hükmü sorulduğunda: ‘Sarhoşluk veren her içki haramdır’ buyurmuştur.”
Yine bir Hadîs-i Şerîf’te Rasûlallâh’a yalnızca Yemen’in “Bit’i” içkisinin hükmünden sorulmuş, o da içkinin mahiyetini umumi bir tarif ile bildirerek cevaplamış ve her içki bununla ölçülmelidir demek istemiştir.
Bir maddenin ya da yiyecek-içeceğin yiyip içme bakımından öncelikle mubah olması gerekmektedir. Nimet olarak bizlere bahşedilen şeyler esasen istifade etmemiz için yaratılmıştır. Temiz olan, akla ve sağlığa zararlı olmayan bir kısım hayvan etleri, buğday, arpa, pirinç gibi hububat denilen şeyler, sebzeler, meyveler ve sıvılar helâldir. Bunlar yenilip içilebilir. Fakat bazı şeyleri yiyip içmek insanlara zararlı, hikmete ve maslahata aykırı olduğu için de İslâm’da haram kılınmıştır. Bitkilerden, insanı öldüren veya aklını götüren, vücudu zehirleyen veya herhangi bir şekilde sıhhate zararlı olan şeyleri yemek de haramdır. Örneğin; afyon, haşhaş, esrar gibi sarhoşluk veren ve aklı baştan alan şeyleri yemek ve içmek câiz değildir. Bunlarla sarhoş olanlar hakkında (İslâm ahkâmına göre) tazir cezası gerekir.
Vücuda zararlı olan, insana sarhoşluk veren alkollü içecekleri içmek de haramdır. Çünkü sarhoşluk veren bir sıvının azı da çoğu da haramdır.
Alkol içilmesindeki zararlar herkesçe malûmdur. Bu haram içeceklerin toplumun bünyesinde açtığı yaralar pek derindir. Bunların uhrevî mesuliyetleriyse pek şiddetlidir. Hele hamr, yani şarap denilen içkiyi az dahi olsa içmek “icmayla” haramdır. Kısacası çok zararlı olan bu şeylerden kaçınılmalıdır. Bunlardan kaçınmak, gerek bireyin ve gerek toplumun selâmeti için çok önemlidir.
Madde kullanımına bağlı keyif veren ve cazip gelen etkiler beyindeki dopamin hormonunu bozarken aynı zamanda maddenin tekrar kullanımını tetiklemektedir. Madde kullanımı, tekrarlayan kullanımlara dönüştüğünde bağımlılık yapabilmektedir. Aynı zamanda zihinsel ve fiziksel sağlığı da tehdit eden birçok zarara yol açabilmektedir.
İçki ve uyuşturucu madde kullanan kimselerin hikayelerinin küçük yaşlarda ya da hayatın herhangi bir döneminde olumsuz olaylara karşı mücadele verememeleri ya da kendilerine yanlış rol modeller almaları neticesinde başladıklarını görüyoruz. Aile içinde bu konuda dine uygun değer yargılarının öğretilmemesi, olumsuz örneklerin çokça görülmesi, kitle iletişim araçlarında özendirici reklamların ya da tanıtımların olması nefse hoş gelen bu kötülüğün yayılmasının etkenlerindendir. Bunun üzerine bir de arkadaş çevrelerince; “Bir kereden bir şey olmaz!” sözü ve zorla da olsa kabullendirilişi adeta sonun başlangıcı olmaktadır. Halbuki içkinin ocaklar söndürdüğü, hayatlar kararttığı, yuvalar yıktığı, bireyleri akıl hastanelerine kadar düşürdüğü bilinen bir gerçektir. Güçlü irade sahipleri ve haramı helâli bilerek yaşamayı isteyen kimseler bu kötü amele bulaşmadan hayatlarını idame ettirirler. Hatta bu kötülüğe bulaşmış olsalar bile, Allâh’ın takdiri ve nimeti olarak ikrah getirip yaptıkları kötü amelden dönerek helâli seçerler. Bişr-i Hâfî bu konuyla ilgili önemli bir örnektir. Bişr-i Hâfî bir eğlence sonrasında iyi olmayan bir halde evine dönmek üzere yola koyulur. Yol üstünde Besmele-i Şerîf yazılı bir kâğıdı fark eder. İçi sızlar, kâğıdı yerden alır, öper ve başının üstüne koyar. Çamur bulaşmış kâğıdı önce temizler, sonra güzelce koku sürüp evinin duvarına asar. Daha sonra uyumak üzere yatağına uzanır ve bir rüya görür. Rüyada kendisine “Ey Bişr-i! Allâh’ın isminin yazılı olduğu kâğıdı temizleyip güzel kokularla donattığın gibi Allâh da seni günahlardan arındırıp ismini dünyada ve âhirette güzel eyleyecektir” dendiğini görür. Bu rüyadan sonra gözyaşları içerisinde tövbe eder ve hâlini düzeltmek üzere ahdeder.
Günümüzde bu dertten muzdarip olup da bir türlü kurtulamayanların da bazı hikayelerine tanıklık ediyoruz. Bozuk ortamlara bulaşan bazı kimselerle ilgilenen hocalarımız, onların hayatlarına çok büyük dokunuşta bulunmuşlardır. Ömürlerinde dini bilgiler verilen muhabbet ortamına girmeyen kimseler, gençleri kötülüklerden alıkoymak isteyen hocalarımızın ilgilenmeleri neticesinde müthiş bir irade sergileyerek eski bozuk hayatlarına hızla bir çizgi çekmektedirler. Kötü alışkanlıklardan uzaklara kaçan kimseler rahmeti bol, hayrı bol sohbet ve ders halkalarına katıldıkça bu yoldaki yürüyüşleri sağlamlaşmaktadır. Peygamber Efendimizin şu Hadîs-i Şerif’ini işitmelerinden sonra nefislerine çeki düzen vermeleri daha bir kavi olmaktadır. Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Cennet bahçelerine uğradığınız zaman onlardan istifade edin.” Ashâb-ı Kirâm da: “Cennet bahçeleri nerelerdir, Yâ Rasûlallah?” diye sormuştur. Efendimiz de “İlim meclisleridir” demiştir.
Hayatımızdan ilim meclislerini eksik etmemeliyiz. Rahmetlerin, hayırların ve bereketlerin hasıl olmasının vesileleri olan bu meclislerden uzak durmamakla hem kendimize hem aile fertlerimize hem de toplumumuza çok büyük oranda faydamız dokunacaktır.
PINAR CAN – İLAHİYATÇI/EĞİTİMCİ