Bu ifadeyi kullanmayanımız var mı acaba? Sanmıyorum ama yine de tek tük duymayan çıkabilir diyerek başlayalım. Peki, bu ifadeyi hangi olaylar cereyan edince kullanıyoruz/kullanmışızdır? Evet, tam da düşündüğünüz gibi; olmasını düşündüğümüz, tahmin ettiğimiz, çok büyük beklentiye girerek olması “kesin” diye baktığımız şeylerin olmayışından sonra kullanmışızdır. Hani, tıpkı “dağ fare doğurdu” ibaresi gibi.
Hepimizin bir beklentisi ya da beklentileri vardır. Hatta şöyle demek daha doğrudur: Hepimizin yaşamın tüm satıhlarında beklediği şeyler vardır. Bunlar da olmayınca “ne umduk ne bulduk” diyerek baş öne eğilir, sağa sola sallanır ve mutsuz, az kızgın, biraz da kırgın şekilde etrafımıza öylece bakarız. Cinsiyet, yaş, eğitim seviyesi, kariyer ve statü farklılıkları, beğeni ve zevk ayrılıkları, memleket farklılıkları ayrışımına girmeden hepimiz muhtelif beklentiye girmişizdir. Şimdi bir arkadaşımız “ben Allâh’tan başkasından bir beklentide bulunmam” diyebilir. O, zaten en üst ve tek yakarılacak, umut kesilmeyecek Zât’tır. Zaten bu duruma herhangi bir sözümüz olmadı ve olmaz da.
KİMLER NE BEKLER?
-Ana babalar, çocuklarının iyi evlat olmalarını beklerler.
-Evliliğe hazırlananlar birbirlerinden “bir elmanın diğer yarısı olmak” kadar benzer bir yaşam birlikteliği beklerler.
-Öğrenciler (maalesef) “armut piş ağzıma düş” diye beklerler.
-Sırtını devlete dayayanların çoğu “istediği gibi at koşturup para içinde yüzmeyi” beklerler.
-Makama kavuşmak için çırpınanlar, kavuştuktan sonra yaptıklarından kimsenin bir şey anlamamasını beklerler.
– “Başım göl ayağım pınar olsun” diyenler kendilerine servet bırakacak aksakallı bir dede beklerler.
-Tacir ya da esnaflar, ticaretlerinden çok kâr etmeyi beklerler.
-Emek verenler yaptıkları çalışmaların meyvesini görmeyi beklerler.
– Hastalar, günler geceler boyu şifa yakarışında bulunup iyileşmeyi beklerler.
-Çocuksuz olanlar çocuk,
-İşsiz olanlar iş,
-Aşsız olanlar aş,
-Eşi olmayanlar eş,
-…
Yani anlayacağınız bekleyen bekleyene! İyi ya da kötü olarak nitelendirilen şeyleri bekler dururuz işte. İyi, kim için iyi, kötü ise kim için kötüdür orasını düşünmeden ve bu önemli noktaya dikkat etmeden bekler dururuz. Tamam, bekliyoruz, bekliyoruz da beklentilerimizin rotasında bir hareketlilik oluşturduk mu? Yani beklentiye girdiğimiz şey/şeyler için çabaladık mı hiç? Yani “eyleme” geçtik mi yoksa sadece söylemde mi kaldık?
-Ana babamıza iyi bir evlat olduk mu da evlatlarımız iyi olmasını bekliyoruz. Beklemek de yetmez, iyi olmaları için ne kadar çabalıyor muyuz?
-Elmanın diğer yarısı olmasını istediğimiz bir eş için arzuladığımız özelliklerin ne kadarına sahibiz ve bunu kazanmak için ne kadar çaba sarf ettik?
-Sınıfı geçmek, diploma almak, masa başı ya da tercihimiz hangi meslek ve iş ise, bizi oraya kavuşturacak olan çalışma ve gayreti gösterdik mi?
-Devlet dairelerinde işçi/memur olmadan önce oralarda çalışanlarında şikâyet ettiğimiz hal ve hareketlerinden ne kadar uzak durabildik/uzak durabildik mi?
– “Şuraya/buraya/oraya geçsem var ya, nasıl çalışılır göstereceğim” diye boyumuzdan büyük laf edip, ettiğimiz laflara harfiyen uyduk mu yoksa hayata “alfabesiz” devam mı ediyoruz?
– “Kazandığım zaman herkes kazanacak” diye mavraları sallayanlar acaba başkalarının rahatlıklarını ve kazanmalarını düşündüler mi?
-Esnaf ve tacirler çok kazanmak istemelerinin gerçekleşmesinde dürüst, doğruluk ve ahlaklı olma gibi erdemlilik ilkelerine dikkat ettiler mi?
-Meyve görmek isteyenler dikim-bakım-yetiştirme hassas süreçlere dikkat ettiler mi?
-Şifa bekleyen hastalar kimden ne umduklarına dikkat kesilip en başta kendilerinin doktoru olmaya çaba gösterdiler mi?
Hülasası dostlar, ne yaparsak elimizle onlar gelir bizimle. Çalışmadan, çabalamadan, emek vermeden, bedel ödemeden bir şey ya da şeyler umduktan sonra umduklarımız olmayınca da “ne umduk ne bulduk” cümlesini zikretmek ya da düşünmek tek kelimeyle çok büyük bir eksiklik/hata/yanlış/ütopyadır. Biliyoruz, her istediğimiz, her arzu ettiğimiz olacak diye bir kural kaide yok. Fakat bilmeliyiz ki yarışı kazananlar yarışa başlayanlardır. Yarışı kazananlar yarış için hazırlananlardır. Yarışı kazananlar kazanmak için yapılması gereken şeyleri niteliklerine göre yapmaya gayret edenlerdir. Zaten sonunda da çoğunlukta “umulan bulunabiliniyor”. Sizce bunları yapmak/böyle olmak zor mu?
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog