Ben bir öğretmenim. Hangi şartlar altında olursa olsun; tüm zorluklarda ve tüm olumsuzluklarda yol gösteren bir deniz feneriyim. Yılların yorgunluğunu hiçe sayan, geleceğe bir eser bırakma arzusunu dünyadan büyük kalbinde yaşayan koca bir çınarım.
Biz şuuruyla, sevgi ve özveriyle donanmış, ışık olmuş, eğitimin ötelerini özümseyen insanlar elinde yetiştim. “Ogün”lerinde yaşamayıp “bugünleri” ve hatta “yarınları” gören, bayrağı emanet edecek yarışçılar arayan insanlar elinde vücut buldum. Yani anlayacağınız en büyük emektar olan ustalar büyüttü beni.
Onları anladıkça sevdim bu mesleği. Her birinde başka bir hayat buldum. Kiminden güneş, kiminden ay, kiminden yıldız olmayı öğrendim. Dondurucu soğuklarda ısıtmayı, karanlıklarda aydınlatmayı ve gideceği yer için yol bulamayanlara yön göstermeyi öğrendim.
İdealist olmayı öğrendim. Öğrendiğime göre yaşadım şimdiye kadar. İşimi aldığım paraya göre değil de, başımı yastığa koyduğumda rahat uyuyabilecek bir ben olarak yapmaya söz verdim kendime. Sözümden hiç dönmedim ve hiçbir şey de döndüremedi şimdiye kadar.
Eve iş götürmemi umursamadım. Yapılacak ne görev varsa onları yapmaktan asla kaçmadım. Ne kâğıtlar arasında boğulmaktan usandım ne de bir öğrencimin dertlerini dert edinmekten şikâyetçi oldum. Geceler boyu dönüp durduğum sıcak denilen yatağımda. Buz kesen saatleri yaşadım sabahlara uzanan her dakikamda. Bir öğrencimin sorunun çözümündeki dik duruşumu, binlerce puana değiştirmedim tüm önyargıların acımasızlığında.
Hiç kimseyi kaybedilmiş topraklar olarak görmedim. Bugün bir toprak parçasını kaybettiğimde yarınlarda hiçbir şeyimin kalmayacağının şuuruyla sahip çıktım yarınlarımın her zerresine. “Adam geç git aldırma” demelere hiç aldırış etmedim. Hiç duymadım söylenenleri ve çıkardım o türden kelimeleri lügatimden. Özümün, sözlerimin etkisinde bina olacağını bilmenin adamlığında tükettim yıllarımı.
Hak olandan vazgeçmedim. Hiç tenezzül etmedim ne bir çöpe ne de bir servete. Hiç eğilmedim menfaatler önünde. Menfaat olarak bana tek öğretilen şeyin varlığında yetiştirdim yavrularımı. Bu yola adadığım hayatımda en büyük menfaatim, çocuklarımın insan olduğunu gördüğümdeki huzurum oldu.
Varlığını feda etmenin sadece derslere girip çıkmakla olmadığını öğrendim. Derslerimi dört duvarla çevrili bir mekânda, bir robot olarak yapmadım hiç. Gün geldi gözyaşı paylaştım, gün geldi ip atladım, çocuk oldum yarınlarımı emanet edeceğim yavrularımla. Gün geldi aşılmaz denilen dağlarda yol oldum canımdan öte canlara. Gülen yüzlerde göz, iyiye yol alan kalplerde vicdan, mutlu yarınlarda rehber oldum.
Sevdim hep bıkmadan. Sevgiyle keşfetmeyi öğrendim. Öğrendiğimi de öğrettim benle yol alanlara. Aldığım hiçbir nefeste nefrete asla yer vermedim. Ve gördüm ki nefes olmuşum birlikte soluduğum canlara.
Ümidimi hiç kaybetmedim. Hiç bir karabulut beni mahvedemedi. Güneşin doğduğu her günde yeniden doğdum. Bir günde belki dört mevsimi birden yaşadım ama asla karakışlara yenik düşmedim. Hiçbir kış yollarımı kapatamadı, hiçbir sağanak sel olup da felaket olamadı yolumda. Hep güzellikler düşledim. Hep baharlar ve yazları arzuladım. Hiçbir sevda oyalayamadı beni. Hiçbir geçicilik sallayamadı, uyutamadı beni beşiğinde.
Kimi zaman işgüzar bir kişilik, kimi zaman kalıpları dışına çıkmayan bir veli kesmeye çalıştı yolumu. Engel olmaya çalışanlar çıktıkça karşıma, azmim kök saldı ulu bir çınar gibi. Bunca yıldan sonra arkama baktığımda, Anadolu’mun dört bir yanını köklerimin damarlarının sarmış olduğunu görüyorum. Sesleri duyuyorum inceden inceye; ben Elazığ’ım, ben Hakkâri’yim, ben Sivas’ım, ben Aydın’ım, ben Edirne’yim diye.
Ben bir öğretmenim. Karşılıksız ve yürekten bir sevginin huzuruyla devam ediyorum hayatıma. Değerim bilinse de bilinmese de devam ediyorum yaşamaya ve yaşatmaya. Değerlerimizle yaşayıp, değerlerimizle harmanlıyorum genç dimağları. Asil yaşamın inceliğindeki çizgide yol alıyorum ve omzumdaki yükle gurur duyuyorum. Yılda bir defa hatırlansam bile “ben bir öğretmenim” ve “öğreten” olmanın verdiği onurla dimdik duruyorum hayat sahnesinde…
(Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog)