Şehir Ekranı TV’de Ramazan ayı boyunca izleyici karşısına çıkacak “114” programı, ilk bölümünde yazar Cemal Şakar’ı ağırladı. Şakar, “Kur’an-ı Kerim’in hayatımın merkezinde olması edebiyatıma yansıdı” dedi.
Sanatçılar, müzisyenler ve fikir adamlarının düşünce dünyalarını etkileyen ayetleri ve sureleri ele aldığı“114” programı, Şehir Ekranı TV’de izleyiciyle buluştu. Ramazan süresince her cumartesi ve pazar günü yayınlanacak programın ilk konuğu yazar Cemal Şakar oldu. Kur’an-ı Kerim’i hayatının merkezine aldığını kaydeden Şakar, özellikle Tekasür süresinin kendisini çok etkilediğini belirterek bu durumun edebiyatına olan yansımalarını Şehir Ekranı TV izleyicileriyle paylaştı. Program, İngilizce alt yazılı olarak meraklılarıyla buluşmaya devam edecek.
Manevi yolculuğun kıymetli ve derin yanlarını anlatan Şakar,”Kur’an-ı Kerim ile tanışmam geç oldu. Lise yıllarımda kafam karışık ve dinden uzak biriydim. Daha sonra üniversite yıllarımda iyi dostluklar edinmeye başladım. Yusuf Ziya Cömert ile öğrencilik yıllarımda aynı evde kaldık. O bana Kur’an-ı Kerim’i öğretiyordu. Kur’an ile temasım üniversitede başladı. Ama bu temas çok köklü bir temas oldu. Bir daha hiç hayatımdan çıkmadı. O yıllardan 2000’lere kadar neredeyse yayınlanmış bütün mealleri okudum, notlar aldım. Kur’an-ı Kerim hep hayatımın merkezinde oldu. Her zaman masamın üzerinde bir tane meali vardır” dedi.
Allah’a duyduğu derin bağın sanatına yansıdığını aktaran Şakar, “Biz Müslümanlar olarak fizik alemiyle metafizik alemini ayrı düşünemeyiz. Biz fiziği ve metafiziği iç içe yaşıyoruz. Yolda yürüyorsak meleklerle, Allah ile yürüyoruz. O seni görüyordur, gözetiyordur, kayırıyordur. Allah’ın eli hep üzerimizde. Tekasür suresinin ben de çok karşılıkları var. Üniversite yıllarımda Müslümanlaşma sürecine girdiğimi söylemiştim. ‘Müslüman oldum’ demekle olmuyor. Bu bir oluş süreci. Üniversite ile bir yola girdim ve o yolda yürüyordum. Ancak hala ayağıma takılan taşlar vardı. 10 -15 yıl boyunca dilim, ayağım sürçüyordu. Bendeki sürçmelerin, ayağımın taşa takılmasının son tahlilde gideren Muhammed Esed’in meali olmuştur. Kur’an-ı Kerim’in hayatımın merkezinde olması edebiyatıma da yansıdı. Tekasür diye bir öykü yazdım. Burada üniversite yıllarında kafası karışık olan bir gencin ilk cuma namazı deneyimini anlattım. 20 civarında öykü yazdım. Bir kısmını dergilerde yayınladım” şeklinde anlattı.
Tekasür süresinin tüm insanlığa söylediği önemli şeylerin olduğunu kaydeden Şakar, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kur’an-ı Kerim’deki bazı şeylerin bana çağrıştırdıklarıyla kısa öyküler yazdım. Ancak bunu yazarken temel kaygılarım vardı ve bunları uzun bir süre yayınlamadım. Kimseye de göstermedim. Çünkü Allah’ın kitabıyla, sözüyle muhatapsın. Bunları minik de olsa hikâyeleştirirken ‘Sözü değersizleştiriyor muyum? Bağlamından koparıyor muyum? gibi kaygılarım vardı. Kendimi de yazmaktan alıkoyamıyordum. Bunlar birkaç yıl sürdü. İlk önce yazdıklarımı Hasan Aycın’a gösterdim. Çok olumlu tepkiler verdi. Sonrasında Ömer Lekesiz’ e gösterdim. Onlar benim kaygılarımı izale ettiler. Bir kısmını dergide yayınladım. Bunlar Kur’an-ı Kerim’in edebiyatımdaki direkt karşılığı” dedi.
Tekasür suresinin insanlığı uyardığını ve bu nedenle her gün okunması gerektiğini sözlerine ekleyen Şakar, “Bu sure, biriktirdiklerinizle ve tükettiklerinizle övünmeyin der. Her ayet bunu yüzümüze vuruyor. Durmadan bizi uyarıyor ve silkeliyor. Dolayısıyla o bilincin taze tutulması amacıyla her gün okunması gereken bir sure” diye konuştu.