Bilinçaltının bilinci yoktur. Bundan dolayıdır ki “bilinç” denilen yetimizi en yüksek düzeyde uyanık tutmamız gerekmektedir. Çünkü son dönemlerde insanoğlunun çoğu, davranışlarının müsebbibini gösterirken ya da yaptıklarını açıklamalarken sürekli “bilinçaltını” öne sürerek yaşantımızın/yaşadıklarımızın tek sorumlusu gösterilmektedir. Hadi, gelin açalım biraz.
“Bilinç” kavramından başlayalım. Bilinç, kişiyi kişi yapan şeydir. İnsanın kendisini, çevresini ve olup biteni tanıma, algılama, kavrama, fark etme yetisi. Tabii ki bunu da tam olarak kullanabilmek için zihninin, duyu organlarının yeterli düzeyde olması yanında aynı zamanda ve aynı paralelde “bilmesi ve bilgi donanımının” da yeterli olması gerekmektedir. Aksi durumda yaşam süreci ve sonuç serüveni tam bir “yıkım” olur. “Bilinçaltı” ise, kişilerin yaşadığı üzüntü, korku, endişe, sevinç, memnuniyet ve alışkanlıklar gibi tüm duygular, deneyimler ve düşünülmeden yapılan eylemlerin kaydedildiği yerdir. Bu eylemler daha sonradan tecrübelendiğimiz her hadisenin içerisinde olabilme ihtimaline sahiptir. İşte tam da burada olumlu/pozitif/doğru/yararlı/yakışan türden sonuçlarla neticelenen tecrübelere sahip olmak için “bilinç” denilen yetimizi çok ama çok isabetli kullanmamız gerekmektedir.
Yaşadığımız dönem bilginin her türüne en hızlı şekilde ulaşma imkânı sunmaktadır. Bu da bazen doğru şeyler yapmanın, isabetli kararlar vermenin önündeki en büyük engeli olmaktadır. Yani bilgiyi elde etme, anlama, işleme, değerlendirme ve analiz etme, kullanma biçiminin ölçeğini yanlışlıklarla bezemeyi ortaya çıkartacaktır. Sonucunda da koskoca bir “yanlış/hata/yıkım/zarar” dolu yaşanmışlıklar elde kalacaktır. Bilinçaltı durumundan kaçmanın mümkün olmadığını biliyoruz. Ama hayatımıza en minimize edilmiş şekilde yansımasını sağlayabiliriz. Bunun için de bazı şeylere dikkat etmemiz yeterli olacaktır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
a-Yüksek farkındalık geliştirme.
b-Yüksek farkındalık için kişiliği geliştirme.
c-Kişiliği geliştirmek için okuma alışkanlığı kazanma.
d-Okuma alışkanlığı kazanmak için düşünme yetisini kullanma.
e-Düşünme yetisini kullanmak için ilgi ve merakı yüksek tutmak.
f-İlgi ve merakı yüksek tutmak için bilmek/öğrenmek yoluna koyulmak.
g-Bilmek ve öğrenmek için bir hedefin olması.
h-Hedefinizin olması için “ulvi bir erek” olmalı.
I-Ulvi bir erek için sağlam ve sarsılmaz bir “iman esaslı inanç” olmalı.
j-Sağlam ve sarsılmaz bir iman için “din ilmi öğrenimi” yapılmalıdır.
k-Din öğrenimi için hurafelerden uzak, dinin aslını veren bir ilim ehline ihtiyaç vardır.
l- İlim ehli kimse için etkin ve tutarlı bir sistem olmalı.
m-Etkin ve tutarlı bir sistem için güçlü bir devlet olmalı.
n-Güçlü bir devlet için bilge ve güçlü bir iktidar olmalı.
o-Güçlü ve bilge bir iktidar için iyi yetiştirilmiş insanlar olmalı.
p-İyi yetiştirilmiş insanların olması için sağlam ve kadim bir kültür olmalı.
r-Kadim ve sağlam bir kültür için donanımlı ve etkin insanlar olmalı.
s-Donanımlı ve etkin insanlar olabilmesi için de yüksek farkındalık geliştirilmiş olmalı.
Yani “döndük durduk” sanmayın. Tüm yollar kendimize çıktı. Tüm yollar insana çıktı. Tüm yollar insanın kendisine çıktı. Yani dön dolaş yine ayrı yere gel den öteye “insan olmayı özümseme” noktasını güçlü tutmalıyız. Bunun neticesinde algılarımızda, yorumlarımızda, anlatımımızda, kararlarımızda, yapıp etmelerimizde, düşünsel dünyamızda ve yaşanılan sahaların tüm noktalarında “bilinçli olmak” merkezli bir yaşam oluşacaktır. Bu da insanın yaşadığı her olaya bakış açısından tutun da “insanlık için” en maksimize edilmiş davranışları sergilemesine vesile olacaktır. Yani bilinçaltımızın esaretinde değil de bilincimizin dirayetinde yaşamak için gerekli yollarda yürümemiz gerekmektedir. Yoksa önüne geleni suçlayarak ve davranışlarına bilinçaltını suçlu ve sorumlu göstererek temiz ve berrak yaşayamazsınız. Önce kendimize “doğru/dürüst” dönelim. Kendimize “doğru/dürüst” dönelim ki başkalarına ters düz dönmeyelim.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog