Allah nezdinde tek hak din, Tüm Peygamberlerin tebliğ etmekle emrolunduğu lakin ahkamları farklı olan din İslam, biz insanlara hem bireysel hem de toplumsal anlamda huzur, refah ve güzellikler kazanmamızı sağlamaktadır. Ancak, sadece günümüz toplumlarında değil, öteden beri İslam’ı kabul etmiş ve Müslüman olduğunu zikreden kimselerin İslam’ı yaşayış biçimlerinde birtakım temel sorunlar olmuştur. Sorunlar dediğimiz şeyleri dikkatle inceleyecek olduğumuzda aslında hepsinin biz insanların dini anlama, dini yaşama, dini yaşamadaki tutarsızlıklar, ibadetleri şekle indirgeyerek yapma gibi hususların olduğunu görürüz.
Her kitap okuyanın alim, her sohbet ortamında bulunanın hatip, duyduğu şeyleri yaşamaya gayret etmeyip de sadece anlatanların hoca, dillerinin ayarı olmayan kimselerin fetva makamında, nenesi-annesi-babası-dedesi hacı olanın kurtulduğu, kalbinin temiz olduğunu söyleyen herkesin hijyenik olmaktan öteye “paçayı yırttık” gözüyle baktığı bir dünyada, bir ülkede, bir bölgede, bir şehirde, bir ilçede, bir mahallede oturuyoruz ve kurtulmamız da neredeyse mümkün değil.
Peki, çoğu insanın da olan bu manzaralar karşısında; “arkadaş bu işte bir terslik var, eminim bundan” dediği ve bizleri adeta çıkmaz sokaklara sürükleyen şeyler nelerdir onlara bakalım. Hazırsanız başlıyoruz:
Dini Bilgi ve Anlama Eksikliği
İslam’ı doğru ve elden geldiği kadar eksiksiz bir şekilde yaşamanın temel şartı, dini doğru kaynaklardan öğrenmek, anlamak ve ona uygun yaşamaktır. Lakin, İslam’ı kabul eden toplumlarda din hakkında yeterli ve doğru bilgiye sahip olmayan kimselerin sayısı da azımsanmayacak kadar fazla olmuştur. İslam dinini sadece; şehadet getirmek, namaz, oruç, hac ve zekât ibadetleriyle sınırlı zanneden, ahlak, adalet, eğitim gibi birçok temel prensipleri göz ardı eden bir anlayış hâlâ hakimdir diyebiliriz. Dini bilgiler genellikle kulaktan dolma ve eksik olup, bu durum yanlış uygulamalara ve inançların zayıflamasına yol açmaktadır. Dileyen internette dolaşan videolara bakıp dediklerimizi teyit edebilirler. Kalbinize dikkat edin ama. Benden söylemesi.
Dini Birkaç İbadete İndirgemek
Toplumumuzda, İslam’ı sadece namaz kılmak, oruç tutmak ve belli başlı ibadetleri yerine getirmekle sınırlı gören bir anlayış gelişmiştir. Çok acı bir gerçek. Hatta bunu bizatihi yaşayanlardan biri de benimdir. Ailedeki bazı büyüklerin; “evinde namazını kıl, orucunu tut, cumaya ve bayrama git, kimseye karışma, senden iyisi yok” diyerekten yıllarca engel oldular. Oysa İslam, hayatın her alanına nüfuz eden bir yaşam nizamıdır. Sosyal ilişkilerde adalet, yardımlaşma, dürüstlük ve merhamet gibi değerler, İslam’ın özünde yer alan önemli değerlerdir. Bu değerlerin göz ardı edilmesi, dini sadece şekilsel bir pratiğe dönüştürerek insanları manevi huzurdan uzaklaştırmaktadır. Daha sonra da tutuyoruz anayasalar yapmaya kalkıyoruz. Peki, anayasalar ne için yapılıyor? Eşitlik, adalet, ahlak, merhamet, dürüstlük gibi kavramların hayata yansıtılmasını sağlamak değil mi? Ee, daha şekilcilik üzerinde durmak da neymiş kardeşim! Bırakalım yanlışları; doğrularla birlikte yol alalım ahiretin başlangıcına doğru.
Çelişkili Yaşamlar
Bir diğer önemli sorun, bireylerin inançları ve yaşam tarzları arasındaki çelişkilerdir. İnanın belki de en büyük sorundur. Her telden vaaz ver, her konu hakkında ilim öğrenmiş ol ve kendini otorite kabul et, eline su döktürme ama öğrendiğini, tahsil ettiğin ilmi hayatına yansıtma. Doğru sözlülükten ahkam keseceksin ama göz göre göre yalan söyleyeceksin, Müslüman kardeşini zorda bırakacaksın, sana teslim edilen ayni ve nakdi şeyleri yerli yerine ulaştırmayacaksın, aklı evvel kişiliğini acayip bir kombinasyon göreceksin, komplolar, şikeler, fitneler ve indiragandilerle yaşa, sonra da de ki ben “inancı, imanı, İslam’ı anlatıyorum”. Sana “yaw geeeett!” derler ve ensene şaplağı, kuyruğuna tenekeyi bağlayıp senin yüzünden de hak yolda ilerlemekten vazgeçebilirler. Bakalım sonrasında aldığınız, tahsil ettiğinizi söylediğiniz ilim sizi kurtarabilecek mi? Öğrenmek ayrı, amel etmek ayrıdır. “Bil ama bildiğini de yap” derler.
Başka bir nokta da tam da bu konu üzerine, bir yandan İslam’ın emrettiği şekilde yaşamaya çalışırken, diğer yandan modern (!) yaşamın getirdiği bireyselcilik, hazcılık, materyalist yaşam peşinde koşma ve tüketimin çılgınlığının her saniye daha da büyüdüğü bozuk kültürüne kapılmak, insanları ruhsal çatışmalara sürüklemektedir. Bu durum, bireylerin dinle olan ilişkilerini zayıflatmakta, huzur bulmalarını engellemekte ve hakikatleri perdelemektedir.
Adalet ve Ahlaki Değerlerin Yitimi
İslam’ın temel hedeflerinden biri toplumsal adaletin sağlanmasıdır. Ancak, rüşvet, yolsuzluk, adaletsizlik gibi sorunların yaygın olduğu bir toplumda, dini değerlere bağlı kalmak zorlaşmaktadır. Bu tür olumsuzluklar, bireylerde dini uygulamaların etkisiz olduğu algısını oluşturabilir ve toplumsal güveni zedeleyebilir. Bu bölümü okurken eminim gözlerinizin önüne neler gelmiştir neler!
Dini Siyaset ve Rant Aracına Dönüştürmek
Dinin, siyasete veya kişisel çıkarlara alet edilmesi, toplumun din algısını ciddi şekilde sarsmaktadır. Bu husus resmen ayyuka çıkmış durumdadır. Dinin özünden/mecrasından uzaklaştırılarak/çıkartılarak bir güç aracı olarak kullanılması, insanlar arasında ayrışmaya, güvensizliğe ve kutuplaşmaya yol açmaktadır. Dini kaideleri kullanarak kendine akar oluşturmak, yattığı yerden para kazanma lobisi olarak görmek, dini literatürü “tevriyelerle” terbiyesizce kullanmak çok büyük bir bozgunculuktur. Tüm bunlar İslam’ın birleştirici ve barışçıl mesajının göz ardı edilmesine sebep olmaktadır.
Nihayetinde dostlar, söylenecek çok şey var ama toparlarsak; İslam dinini doğru anlayıp içselleştirmediğimiz, onu günlük hayatımıza samimi bir şekilde indirgemediğimiz sürece, manevi huzuru ve toplumsal refahı elde etmemiz mümkün olmayacaktır diyebiliriz. Dini sadece şekilsel bir yapı olarak görmek, hayattan soyutlamak ve çelişkili yaşam tarzları benimsemek, toplumda huzur ve düzenin sağlanmasının önündeki en büyük engellerdendir.
Ama İslam dini, hayatın bütününe rehberlik eden bir sistem olarak ele alındığında, toplumsal sorunlar da büyük ölçüde azalacaktır. Bu nedenle, İslam’ı hem bireysel hem de toplumsal anlamda yeniden derinlemesine kavrayıp, içtenlikle yaşamamız gerekmektedir.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog