Bu yazıma ilham olan kişi ve kurumlara teşekkür ederek başlamayı kendime bir borç ve emeğe saygı olarak görüyorum. Benim de zaman zaman ekranlarında yer aldığım İSLAMBOLTV sosyal medya kanalı bu yıl yine Ramadan ayına özel konularla yayınlarını devam ettirmektedir. Özellikle Genel Yayın Yönetmeni Abdullah ÖRNEK kardeşime ve ekibindeki görünmez çok değerli kahraman kardeşlerime, evlatlarıma teşekkür ediyorum. Kendisini tanımaktan mutlu olduğum ve öz verili kişiliğiyle etrafına çok güzel sinerji yayan Fatih ŞEN kardeşime de çok teşekkür ediyorum. İftar ve sahur vakitlerinde alanlarında yetkin kimseleri konuk alıp Yüce dinimiz İslam’ın “doğru ahkamlarını ve kaidelerini” ekran başındaki bizlere sunmak gibi çok değerli bir çalışma içindeler. İşte bu yazımızın başlığı ve konusu olan “BANA NE!” ifadesi Fatih ŞEN kardeşimin programında konuk olarak aldığı Hoca Efendinin verdiği bilgiler arasından çekip aldığım bir ifadedir. Halk arasında “Bana Ney!” diye de ifade edilen “Bana Ne!” ifadesi üzerine hadi gelin biraz konuşup söyleşelim.
Hiç düşündünüz mü acaba toplum olarak en büyük savunma mekanizmamız nedir? Hatırlayamadıysanız söyleyeyim: “Bana ne!” demek. Bu iki kelime, bizi her türlü sorumluluktan, vicdani yükten ve hatta düşünmekten bile kurtarıyor! Bitişik evde yaşlı bir mağdur mu var? “Bana ne!” Çocuğuyla birlikte şemsiyesiz yağmur altında bir eksik etek mi gördük? “Bana ne!” Ülkenin üzerine karabasan gibi çöken güruhlar mı peydah oldu? “Bana ne!” Dayanışmayı elzem kılan herhangi bir doğal afet mi geldi memleketimin başına? “Bana ne, benim işim gücüm var!”
Yine sorayım sizlere, bu refleksin kaynağı acaba sizce nedir? İnsanlar gerçekten umursamıyor mu, yoksa umursamamak daha mı kolay geliyor? Dilerseniz, biraz ironiyle harmanlanmış bir yolculuğa çıkalım. Ne dersiniz?
Bana Ne Demenin Psikolojisi
“Bana ne!” demek, aslında insana anlık bir rahatlama sağlama refleksidir desek yanlış ifade etmiş sayılmayız. Çünkü duyarlı olmak, kişiye yükümlülük ve görevler getirir. Eğer sokaktaki aç bir çocuğa acırsanız, ona yardım etmek istersiniz; ama yardım etmek sorumluluk getirir. Dolayısıyla en pratik çözüm, hiç acımamaktır psikolojisiyle adeta kendimizi kandırmakta ustalaştık. Kör olduk, sağır olduk, elsiz-ayaksız neredeyse “çont” olduk. Ama toplumca düştüğümüz bu halimizi ne anlayabildik ne kavrayabildik ne de küçük bir hareketlenme içerisine girdik. Çünkü görmek, duymak “sorumluluk” getirecektir ki bu da “çok ağır bir yük!” ve asla kabullenilmeyecek bir şey olarak sürekli akılda ve önümüzde bir yerlerde tutulur.
Bu durumları yani böyle bakıp algılamayı çocuklukta öğreniyoruz maalesef. Evimizin önünde ya da yakın komşularda bir kavga çıktığında annelerimiz camdan hemen seslenirlerdi: “Oğlum karışma, sana ne!” Zamanla bu “sana ne”ler içselleşerek “bana ne”ye dönüştü. Artık her olayda refleks olarak kendimizi geri çekiyoruz. Neredeyse bu iradesizlik olarak karşımızda duran şey, kendi birinci dereceden akrabalık bağımız olan insanlara bile sergilenmektedir.
Bana Ne’nin Yıkıcılığı
Duyarsızlık bir toplumun kanserli hücrelerindendir. Küçük küçük başlar ama zamanla her yere yayılır. Örnek mi? Balkondan ya da evin arka penceresinin camından çöp atan adam: “Bana ne, herkes atıyor.” Şiddete göz yuman komşular: “Bana ne, karı koca arasına girilmez, hem hadi beni darp ederse, bir kurşun da bana gelirse.” Rüşvet alan memur: “Bana ne, herkes yapıyor.” Haksızlık karşısında susan çalışan: “Bana ne, işimi kaybedemem.”
Sonra ne olur? Çöplerle dolu şehirler, şiddetle büyüyen çocuklar, çürüyen ahlak, adaletsiz bir düzen… Ama merak etmeyin, yine de kimse sorumluluk almaz. Çünkü herkesin bahanesi hazırdır: “Bana ne, benim suçum mu?”
Duyarsızlığın Zirvesi: Sosyal Medya Çağı
Eskiden, yani bizim çocukluk yıllarından hatırladığımız kadarıyla duyarsızlık pasifti, şimdiyse aktif bir halede yıkımlarda, cinayetlerde, ahlaksızlıklarda sanki yardımcı bir eleman gibi. Artık birine yardım etmiyoruz ama bir de üzerine dalga geçiyoruz! Örneğin, sokakta zor durumda olan birini görünce yardım etmek yerine ne yapıyoruz? Telefonu çıkarıp video çekiyoruz. Üstelik “Biri şu adama yardım etsin” diye paylaşım yapıyoruz! Trajikomik bir manzara resmen.
Gerçekten inanıyor musunuz birinin yardım edeceğine? Hayır, önemli olan “farkındalık oluşturmak” değil mi? Çünkü farkındalık oluşturmak, harekete geçmekten daha zahmetsizdir.
Bana Ne’den Nasıl Kurtuluruz?
Peki, duyarsızlık şifa bulunmaz kalıcı bir hastalık mıdır? Elbette değil. Ama bu alışkanlığı yıkmak için bazı şeyleri değiştirmeliyiz:
Netice olarak “Bana Ne” mi, “Bize Ne” mi, yoksa “Benim Meselem mi?”
Eğer “bana ne” demeye devam edersek, bir gün bu duyarsızlığın bedelini ağır öderiz. Yangın bizim evimizi bulana kadar sessiz kalırsak, o alevlerde hepimiz yanarız. Unutmayalım dostlar; Gerçek felaket, bir toplumun yok olması değil, vicdanını kaybetmesidir. Şimdi tekrar soralım: “Bana Ne” mi, “Bize Ne” mi, yoksa “Benim Meselem mi?” Hangisi?
Kalın sağlıcakla…