Merhaba dostlar,
Dün, yine hayatıma etki eden ve yeni bir tecrübe kazandıran, sizlerle paylaşma imkânına vesile olan bir durum yaşadım. Zaten yazdığımız yazılardan da anlayacağınız gibi hep yaşanmışlıkları sizlerle paylaşıyorum. Güzel şeyleri paylaştıkça da iyilik zincirinin halkalarını genişletiyoruz. Böylece toplumun güçlenmesine de kendi çapımızda etki ediyoruz. Yazarımız, şairimiz, eğitimcimiz, esnafımız, memurumuz, doktorumuz, işçimiz ve her bir bireyimiz katma değer etkisiyle toplumumuzun geleceğine dokunuyoruz.
Kadim dostlarımla birlikteydim. Dört kişiydik. Hepimizde eğitim hayatına başlamadan çalışmaya başlayan ve eğitimlerimizi tamamlayana kadar da çalışmayı sürdüren, mezuniyetlerinden sonra da çalışmaya, üretmeye devam eden kimseleriz. Adana’nın varoşlarında, “tampon bölge” diye tabir edilen yerlerinde büyüdük. Yaşımız 50, dostluğumuz 40 yılı aşmış bir birliktelik. Arkadaşlarımla gurur duyuyorum. Onlarla gönül birlikteliğinde bir olduğum için kendimi çok bahtiyar hissediyorum. Güney Güler, Fevzi Kavak, Ömer Demir ve ben bir kahve ve çay içimlik muhabbetle bir araya geldik. Yüzümüzdeki kırışıklıklar, saçımızın sakalımızın ak-u pâk olması bir araya geldiğimizde çocuk ruhlu olarak yaşamamıza hiç engel olmadı ve olmuyor da. Aslında dostlukların uzun sürmesinin en önemli hususu olan “koşulsuz sevmek” düsturu ile büyümemiz, bizleri bu günlerde kenetlenir, sevgi dolu baktırır, vefayı en zirvede yaşatır şuurunu kazandırdı. Önce kahvelerimiz geldi ve muhabbetimiz başladı…
Nasıl olduysa konu birden “Sosyal Deney” denilen konuyla açıldı. Hani şu internette, sosyal medya platformlarında yapılan, alkışlanacak ve takdir edilen davranış örneklerinden başladık konuşmaya. Bu gibi videoların yapılması ve çekilmesi bizlere ömrümüzün ve sahip olduğumuz değerlerin yerinde kullanılmasının ne kadar da güzel şeylere yönlendirdiğini göstermektedir. Genç arkadaşlar simitçiye gidiyor ve parasının olmadığını, aç olduğunu ve ücretsiz bir adet simit verir mi diye soruyorlar. Bizim halkımız necip bir millettir. Halkımız vicdanlı, merhametli ve zorda kalan kim olursa olsun yardım etmekten imtina etmeyen bir halktır. Simitçi de en kalbi samimiyetiyle genç arkadaşa simit ve ayranı veriyor. Hatta yol parasının olup olmadığını sormadan yol parasını da veriyor. Gerisini artık tahmin edebiliyorsunuz. İyiliğe kaşı iyiliğin zincirleme mukabelesi başlamış oluyor. İşte, bu gibi örneklerin çok önemli, toplumumuzun değerlerinin gelişmesi ve genç kuşaklara bırakılabilecek bir miras olduğunu konuşurken, Güney Güler dostum şöyle söyledi:
-“İnanın bu olayın (karşılıksız iyilik yapmanın) hayata etki ettiğinin şahidiyim. Bu olayı bir kaç defa yaşayanlardan biriyim. Bazı şeyleri yaşamamla Rabbimin sevgili kulu olduğuma da inanıyorum. Çünkü karşılıksız yapılan iyiliklerin hayata hiç beklemediğiniz bir zamanında etkisi oluyor. Hani iyiliği söyleyip de kibir yapmak maksatlı değil ama kendimi çok mutlu hissettiğim için size bir olayı anlatmak istiyorum:
Geçenlerde akşam iş yerinden çıktım ve cebimde 12 lira var. Araçla gidiyorum. Tren garının orada yaşlı bir teyzeyi gördüm. Belli ki ihtiyaç sahibi biriydi. Durup 10 lirayı vermek istedim. Ama arkamdan gelen araçlar klakson çalıp selektör yapınca da mecburen trafiği aksatmamak için devam ettim ama içim içimi kemirmeye başladı. Durmalıyım ve o teyzeye 10 lirayı vermeliyim. Yaklaşık beş yüz metre gittim ve durdum teyzeyi görme açım kayboldu. Dörtlüleri yaktım ve metro çıkışından yürüyen genç birini gördüm ve seslendim. İstasyona yakın bir teyze var, ona şu 10 lirayı verir misin diye sordum. Genç arkadaş, teyzenin görünmediğini söyledi ama tamam abi ver, götürüp vereyim, en azından ben de bir hayra vesile olayım dedi. Kalbim çok rahatladı. Öyle huzur doldum ki anlatamam. Rakam belki çok küçüktü ama tüm param o kadardı. Hesabımda olsaydı bankamatikten çekip verecektim ama maalesef yoktu.
Her neyse, eve gittim. Eşim hemen bana Niğde adliyesinden bir zarf geldiğini söyledi. Ben de kara kara düşündüm. Hayırdır inşeAllâh. Ne olabilir ki? Aklıma birden bir ceza falan mı geldi acaba diye düşündüm. Gerçi herhangi bir borcum da yoktu. Merakla zarfı açtım. 2017 yılında bir kişinin dolandırıcılığına maruz kalmıştım. Ben, adamın dolandırdığı 17.kişiymişim. Adam yakalanmış ve üzerinden 385 lira çıkmış. Mahkeme de 17 kişi içinden, o paranın bana verilmesine karar vermiş ve hesabıma yatırılmış. Ya Rabbi! Sen ne kadar yücesin. Yapılan iyilikleri karşılıksız bırakmıyorsun. İyilikleri dünyada karşılık beklemek için yapmıyoruz ama Rabbim hem ahirette hem de bu dünyada ecrini veriyor.”
Gerçekten çok etkileyici bir hadise değil mi? Belki bazılarımızın başına gelmiştir. Çünkü iyilik yapmak, sadaka vermek kazaya belaya karşı, ömrün bereketlenmesi ve rızkın bolluğu için çok büyük bir vesiledir. Sadaka vermek ve karşılıksız iyilikte bulunmak Allâh-u Teâlâ’nın bizlere bir ikramıdır, lütfudur, ihsanıdır. Temizleyicidir. Kalbimizi, malımızı, yapacaklarımızı, günahlarımızı temizlemeye ve önlemeye bir vesiledir. Üzerimize gelebilecek kazaları ve belaları engelleme de bir kalkandır. Ne zaman, nerede, nasıl ve kimden gelecek olan zararlardan korunmamıza, rahmet kapılarının açılmasına adeta başlama noktasıdır. Rabbim bizden ihsanını eksik etmesin. Bize güzel şeylere vesile olan dostlarımızla muhabbetlerimizi daim eylesin. Ahirette de birlikte ebedi saadete ulaşanlardan eylesin. Ne demiş atalarımız: “Hiçbir iyilik karşılıksız kalmaz, tıpkı yapılan kötülüklerin karşılıksız kalmayacağı gibi.”
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN
Eğitimci Sosyolog Yazar