3 A ve Türkiye (3 A-Atlantik Avrupa ve Avrasya)
Türkiye ciddi bir yol ayrımında ama bu nokta’ya bir anda gelinmedi.
1950’lara kadar ağırlıklı olarak Ingiltere eksenli, 1950’den ABD ve Nato ekseninde, Rus tehdidine karşı AB’de konumlanarak, yoluna devam etti ve bugünlere kadar geldi. Bu süreçte çok sayıda ihanet, recide edici olay ve olumsuz durum yaşayan Türkiye artık bir yol ayrımında ve gözünü Avrasya’ya çevirmiş durumda.
G.20 öncesinde ve sonrasında önemli gelişmelere ve işbirliklerine şahit oluyoruz, yeni ittifaklar ve yeni dengeler ortaya çıkmakta, tarihi süreç olarak da her yüz yılın ilk çeyreğini göz önüne alırsak dünya ciddi değişimlere sahne olabilir, bunun emareleri belirmeye başlamıştır.
Türkiye açısından baktığımızda, geçmişte bir takım mecburiyetler ve ihtiyaçlar nedeniyle dış politika da batı endeksli bir bakış açısı izlendi. Suriye’de yaşananları sadece petrol ekseninde değerlendiremeyiz. Birçok farklı nedene dayandıra biliriz. Vekâlet savaşları, yeni haritaların çizilme sancısı, yapay ülkeler oluşturmak, pastadan daha fazla pay alma talebi, küresel güçlerin hegomanya savaşı gibi değerlendirilebilir.
Bugüne kadar hep yanlış tercihler yapan bir bölge ülke olarak, sağlam adım atmak, çok sıkı pazarlık yapmak ve realist olmak zorundayız. Bu süreçte duygusallığa, dostluğa ve düşmanlığa yer yok, one göre adım atalım. Batı ile entegrasyonu bir türlü sağlamayamadık, ne NATO’da, nede AB’de bir türlü yer bulamadık. NATO’yu ABD ile, AB’yi Vatikan ile müzakere etmeliydik, ikisinde de sağlıklı bir süreç yürütemedik. AB’nin doğru adresi Vatikan, Papalık dünyada en güçlü ekonomik ve siyasi güç merkezi konumunda ve Türkiye bunu yetetince kavrayamadı. Vatikan, Türkiye’nin üyeliğini istemesede onaylamak zorunda kalacaktır. AB ise Vatikan’ın ekonomik ve siyasi gücüne karşı duramaz ve karşısına almak istemez. Vatikan da Türkiye gibi bir gücü karşısına almak ve düşman etmek istemez. Bizde kendimizi küçük görmeyelim, gereğinden büyük’te, biz ne kadar Avrupa, Atlantik ve Avrasya’ya muhtaçsak, onlarda bize muhtaç, yeter’ki doğru yerde, doğru zamanda, doğru hamle yapmayı bilelim.
Türkiye sakin ve ciddi olmalı ve bir yere ait olmaya çalışmamalı, reel politik arena da durumdan vazife çıkartarak, somut kazanımlar elde etmeli ve bir yere taraf veya düşman olmadan, kendi çıkarları doğrultusunda bağımsız, esnek ve tarafsız politikalar üzerinden hareket etmelidir.
Dünya siyasetinde başat aktörleri, Atlantik, Avrupa ve Avrasya Bloklarından herhangi birine ait olur’da ani hareket ederek, sürekli blok değiştirmeye çalışırsak, hem itibarımız, hemde güvenirliliğimiz azalır, küresel ve jeopolitik riskler artar, ne terör, ne siyasi ve nede ekokomik krizler biter, bedeli ağır olur, buna çok dikkat etmeliyiz.
Altantiğe’de Avrupa’ya da, Avrasya’ya da soğuk bakmıyoruz ama Atlantik ve Avrupa da yaşadığımız sorunların benzerlerini Avrasya’da da yaşayabiliriz, dikkatli olmak zorundayız. Bakınız, Kırım, Karabağ, Güney Azarbaycan ve Doğu Türkistan gibi sorunlar bizi bekliyor, Avrasya Bloğu’nun bu konulara vereceği tepki ilişkileri etkileyecektir. Doğru ve gerçek olanı şudur; kim ne veriyor, ne vaad ediyor bakarak, ona göre tercihlerde bulunmak, böyle realist ve oportünis bir yaklaşım, bizimde arzu ettiğimiz bir durum değildir. Konjonktürel dalgalanmalar ile ortaya çıkan bir gereklilik ve mecburiyet’ten kaynaklanmaktadır.
Türkiye’nin asıl yapması gereken, daha uzun vadeli olarak, soydaş ve dindaşlarıyla, Türk ve Islam Birliği gibi daha sağlıklı, siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel işbirlikleri ve güçbirlikleri oluşturmak olmalıdır.
Şener Mengene