ASPİRİN (ASETİL SALİSİLİK ASİT):
DÜNYADA EN ÇOK KULLANILAN KAN SULANDIRICI İLAÇ
Salix Latincede söğüt demektir. Bazı rahatsızlıkların tedavisi için reçetesine söğüt ağacı kabuğundan sağlanan suyu ilaç olarak yazan ilk hekim Hipokratdır. Söğüdün, aspirin gibi ilaç özelliği olduğunu 4000 yıl önce Sümerler keşfetmişti. Aspirinin ham maddesi olan salisilik asit ve türevlerinin, bazı bitkilerin yaprak ve gövde kabuğunda bulunduğu, baş ağrısı ve ateşli hastalıklarda söğüdün iç kabuğunu çiğnemenin iyileştirici etkisi yıllardır bilinir. Eski Mısırlılar ağrıyı gidermede mersin ağacı yapraklarını kullanmıştır. Bu ağacın yapraklarında da salisilik asit bulunduğu ispatlanmıştır.
Söğüt kabuğunu ilaç olarak öneren en eski belge, M.Ö. 2000’de yazılan Sümer tabletidir. Söğüdün ilaç özelliğini yüzyıllar sonra Edward Stone yeniden keşfetti. Stone, Peru’da yetişen Cinchona (kınakına) ağacının kabuğunun sıtma hastalığına iyi geldiğini biliyordu. Stone, kınakına ağacının kabuklarının acı tadının söğüt kabuğunu andırdığını fark edince, söğüt kabuğunu ilaç olarak denemeye karar verdi. Söğüt kabuklarını kurutup toz hale getirdikten sonra hastalara bu tozdan içirmeye başladı. Söğüt kabuğunun ateşi düşürüp ağrıları dindirdiğine emin olan Stone, 1763’te bu buluşunu İngiliz Kraliyet Akademisi’ne bildirdi. İngilizler, Sümerler’den binlerce yıl sonra söğüdün ilaç özelliğini tekrar keşfetmiş oldu.
Söğüt kabuğunun ağrı kesici olan etken maddeleri, salisilik asit ve salisindir. Salisilik asit antiseptiktir(mikrop öldürücü) ve bazı gıdalara koruyucu olarak katılır. Kimyacı Felix Hoffmann, romatizmal ağrılarla baş edemeyen babasını iyileştirebilmek amacıyla salisilik asidi geliştirmiştir. Aspirini sentetik Olarak Üreten ilk kimyacı Felix Hoffman’dır. Sir John R. Vane 1971’de aspirinin, “prostaglandin” adlı maddeyi bloke ettiğini keşfetti. Vane, aspirinin sinir sistemini etkilemeyip zararlı prostaglandinleri bloke ettiğini bulduğu için 1982’de Nobel Tıp Ödülü’nü kazandı. Damarların kasılması nedeniyle kan akışını yavaşlatan prostaglandinleri bloke eden aspirin, felç ve kalp krizini önler.
Henry J. M. Barnett(Kanadalı nöroloji profesörü), aspirinin yüksek dozlarla beyindeki geçici dolaşım rahatsızlıklarını, ikincil felç geçirmeyi ve felç sebebiyle ölüm riskini önemli ölçüde azalttığını kanıtladı.
ASPİRİNİN İNMEYE (FELCE) KARŞI KORUYUCU ÖZELLİĞİ
Düzenli ve düşük dozda alınan aspirinin, beyinde dolaşım bozukluğunu önleyip felç riskini azalttığı bulundu. Düzenli aspirin almanın; kalp krizi geçirmiş olanlarda kriz riskini %20, sağlıklı olanlarda ise kriz riskini %40 azalttığı belirlendi. FDA, 1996 yılında kalp krizi kuşkusu içindeki kişilere aspirinin içirilmesini tavsiye etti.
ASPİRİNİN KANSERE KARŞI KORUYUCU ÖZELLİĞİ
Avustralyalı profesör Gabriel A. Kune aspirini düzenli içenlerde kolon(kalın bağırsak) kanser riskinin %40’ların altına gerilediğini kanıtladı. ABD’deki çalışmalar aspirinin kolon kanserini önleyici bir etkisinin de olduğunu gösterdi. Aspirin, kalın bağırsaklardaki polipleri azaltarak kalın bağırsak kanserini önlemektedir.
Doktor Peter Rothwell ve arkadaşları kalp hastalıklarına karşı günde bir kez aspirin alan 25 bin kişi üzerinde çalışırken önemli bir bulguya rastladı. 4 ile 7 yıldır aspirin kullanan kişilerde kanserden ölüm oranının yüzde 25 daha az olduğunu tespit etmişler. Aspirin kullanan bin kişiden 23’ü kanserden ölürken, asipirin kullanmayan bin kişiden 30’u kanserden ölmüş. Aspirinin özellikle bağırsak, akciğer ve yemek borusu kanserlerinden ölümleri önlediği görüldü.
ASPİRİNİN İLK İLAÇ OLMA ÖZELLİĞİ
Bazı rahatsızlıkların tedavisi için reçetesine söğüt ağacı kabuğundan sağlanan suyu ilaç olarak yazan ilk hekimin Hipokrat olması, çok sayıdaki kadını ilk hamileliklerinde gebeliği tehdit eden, prematüre ve ölü doğumlara sebep olan ‘preeklampsi(gebelik zehirlenmesi)’yi önlemede de yardımcı özelliği açıklanan ilk ilaç olması. Uzay ve aya götürülen ilk ilaç aspirindir. Guinness Rekorlar Kitabı, 1950’de aspirinin dünyada en çok satılan ilaç olduğunu açıklamıştı. Güney Amerika’da 1970’lerdeki enflasyonun çok yükseldiği dönemde, paranın değeri çok düştüğü için aspirin tabletleri para yerine kullanılmıştı.
ASPİRİNİN YAN ETKİLERİ
–Aspirinin asidik özelliğinden dolayı en sık görülen yan etkisi sindirim sistemi üzerinedir. Doza bağımlı olarak gastrointestinal kanama ve ülsere neden olabilir. Düşük dozda (<150 mg/gün), kısa süreli kullanımda(4-6 hafta) genellikle sorun olmaz. Enterik kaplı veya diğer formülasyonların kanama riskini azalttığı gösterilmemiştir. Uzun süreli kullanımda proton pompa inhibitörü eklenmesi kanama riskini azaltmaktadır.
-Tinnitus(kulakta çınlama),
-Vertigo(baş dönmesi),
-Geçici işitme kaybı,
-Kanama zamanının uzaması ve nadiren lökopeni, trombositopeni, plazma demir konsantrasyonunda düşme görülebilir.
– Ayrıca nadir olarak aşırı duyarlılık reaksiyonları olarak kaşıntı, ürtiker, anjiyonörotik ödem, astma ve anafilaksi görülebilir.
ASPİRİN HANGİ DURUMLARDA KULLANILMAMALIDIR
-Aspirine karşı hassasiyetleri olanlar,
-Doğumsal ve edinsel(sonradan gelişen Kanama sorunu olan hastalar(hemofili hastaları, von willebrand hastalığı gibi)
-Hemolitik anemi(Glukoz 6 fosfat dehidrogenaz eksikliği gibi)
-Gut ve böbrek hastalığı olanlar,
-Mide ve bağırsak sorunları olanlar(ülser, helikobakter pylori enfeksiyonu gibi),
-Kulak problemleri(çınlama, sağırlık gibi),
-Aspirin direnci olanlar(Kadınlarda aspirin direnci daha fazla görülür),
-Gebelerde kullanım güvenliği kanıtlanmadığından önerilmez. Süt veren anneler de kullanmamalıdır.
–Çocuklarda aspirin kawasaki, akut romatizmal ateş, poststreptokoksik reaktif artrit, inme gibi hastalıklar dışında kullanılmamalıdır. Çünkü aspirine bağlı ölümcül olan REYE SENDROMU gelişebilir.
REYE SENDROMU NEDİR VE NE ZAMAN GÖRÜLÜR
Reye sendromu oldukça nadir görülen, beyni ve karaciğeri etkileyebilen ciddi bir hastalıktır. Genelde grip ve nezle geçiren çocuklarda aspirin kullanılmasına bağlı olarak görülür. Reye sendromu virüssel rahatsızlıklardan sonra 1 gün ile 2 hafta arasında başlar. Neden olan virüssel hastalık bulaşıcıdır, fakat reye sendromu bulaşıcı değildir. Pek çok vakada bulgular hafiftir ve teşhis edilemeyebilir; bazılarında ise bulgular ağırdır ve yoğun tedavi gerekir.
Grip veya nezle geçiren bir çocuk çok sık kusuyorsa, akli dengesinde, bilincinde veya davranışlarında değişiklik varsa, ensefalit ya da reye sendromu düşünülmelidir. İnfluenza ve suçiçeği enfeksiyonu geçiren çocuklarda asipirin kullanılırsa reye sendromu gelişme riski %90’a çıkar. Yine influenza ve suçiçeği aşısı yapılan çocuklarda da ateş düşürücü tedavi için aspirin kullanılmamalıdır.
Reye sendromu sıklıkla 4-14 yaş arası çocukları etkiler. Genelde sonbahar ve kış aylarında grip ve nezle salgınlarından sonra gelişir. Belirtiler fark edilemeyecek kadar hafif olabilir. Buna rağmen nadiren de olsa Reye sendromunun birkaç saat içinde ölüme neden olduğu vakalar bildirilmiştir.
REYE SENDROMU NASIL BİR HASTALIKTIR
Hayati tehlike oluşturan bir hastalıktır. Reye sendromu acil tedavi gerektirmektedir.Erken teşhis ve tedavi kritiktir. Reye sendromuna acil müdahale edildiğinde hastanın tam olarak iyileşme şansı oldukça yüksektir.
REYE SENDROMU BELİRTİLERİ NELERDİR
Reye sendromunun belirtileri neredeyse her zaman virüssel bir hastalığı takiben başlar. Genelde ateş yoktur. En sık görülen belirtiler çok sık kusma, yorgunluk, uykusuzluk, uykuya eğilim, ishal, hızlı nefes alma, huzursuzluk, agresif(sinirli) davranışlardır. İleri evrelerde bilinçde kapanma, nöbet, kas zayıflığı, görme, işitme ve konuşma bozukluğu görülür.
REYE SENDROMUNDA ALINACAK ÖNLEMLER
Aspirin veya salisilat ailesinden diğer ilaçlar, su çiçeği, nezle, grip veya diğer virüssel hastalıkları tedavi etmede kullanılmamalıdır. Reçetesiz satılan birçok ilaç salisilatlar içerir, bundan dolayı ilacın etiketi okunmalı ve alınmamalıdır. Genelde, aspirin (salisilatlar) belli koşullar için doktor tavsiyesi haricinde gençlerde veya çocuklarda kullanılmamalıdır.
REYE SENDROMU TEDAVİSİ
Reye sendromlu çocuklar çoğunlukla hastanede tedavi edilir. Ciddi şekilde hasta olanlar ise yoğun bakımda tedavi edilir.
Tedavi destekleyicidir, çünkü ilacı yoktur. Sağlık çalışanları çocuğun bol su içtiğinden ve elektrolit dengesinin korunduğundan emin olmalıdır. Hastanın besin alımı ve kardiyorespiratuvar (dolaşım-solunum) durumuna bakılmalıdır. Elektrolitler, böbrek ve karaciğer fonksiyonlarına bakmak için kan testi yapılmalı, beyindeki ödemi değerlendirmek için MR(magnetik rezonans) görüntüleme yapılmalıdır.
Mekanik ventilasyon (solunum makinesi) eğer solunum çok yavaşsa gerekli olabilir. İntrakraniyal basınç (beynin içinde sıvı basıncı) ve kan basıncı incelenebilir. Çocuğun glukoz metabolizmasını artırmak için küçük miktarlarda insülin, beyindeki şişliği indirmek için kortikosteroidler ve fazla sıvıdan kurtulmak için diüretikler verilebilir. Eğer kasılma nöbetleri varsa nöbet ilaçları kullanılır.
REYE SENDROMUNDA KLİNİK SEYİR
Reye sendromlu çocukların iyileşme oranında gelişme vardır. Erken teşhis ve daha iyi tedaviler sayesinde hayatta kalma oranı neredeyse %80’e ulaşmıştır. Durum ne kadar erken belirlenirse hayatta kalma şansı da o kadar yüksektir. Sendromun ilerleyen aşamalarında teşhis konulan çocuklarda beyin hasarı ve engellilik görülebilir.
HEKİME NE ZAMAN BAŞVURULMALIDIR
Eğer çocuğunuz kusuyorsa, davranış değişikliği varsa veya aşırı uykuluysa (özellikle grip ya da soğuk algınlığı gibi virüssel bir hastalık sonrasında), hemen doktorunuza başvurun.
ASPİRİNİN DİKKATLİ KULLANILMASI GEREKEN DURUMLAR
–Astma, nazal polip veya nazal allerjisi olanlarda dikkatle kullanılmalıdır.
-Karaciğer harabiyeti olanlarda, ayrıca cerrahi müdahale geçirecek kişilerde dikkatle kullanılmalıdır.
Uzm. Dr. Ali AYDIN