İnsanoğlu gördüğü şeylere göre hüküm vermelidir. Yani açıkça gördüğümüz, müşahede ettiğimiz, kulaklarımızla duyduğumuz ve şahit olduğumuz şeylere göre yargıda bulunabiliriz. Olayın tabi ki dini yönünü, inancı ve imanı kast etmiyoruz. Sadece insanın sosyallik yönüne göre, belli kuralların dahilinde yaşamını idame ettiren bir varlık olarak sağlam sosyal ilişkiler ağımızı geliştirmek açısında bu ifadeyi kullandık.
Yazılarımızın birçoğunda belirtmişizdir. Bazen okuyucularımızdan aldığımız geri dönütlerde de bu dile getiriliyor. Gayet yerinde dokunuşlarla hatırlatmanın ya da konunun ehemmiyetine binaen yapılan tekrarların fayda sağladığına şahit olunuyor.
Dün uykuya dalacak iken birden uykum kaçtı. Unuturum diye de hemen kalktım ve aklıma gelen şeyi kendimce hatırlatma olarak yazdım. Bu haslet bizlere çok değer verdiğim, kendisiyle çalışmaktan keyif aldığım ve değeri gerçekten çok yüksek olan eski müdürüm Seyfullah Utku SARIASLAN’dan sirayet etti. Muhakkak ceplerinde notlar, hatırlatmalar bulunurdu. Akıl kaybolabilir ve unutabiliriz. Bu yüzden notlar almak, üşenmeden yarınki yapılacakları hatırlatıcı şeylere başvurmanın önemini öğretmişti bize. Buradan kendisini tekrar saygı ve sevgiyle anıyorum. Kendileri gittiği yerlerde imar edici, mamur eden bir idarecidir. Küçük kâğıda sadece yazımızın başlığını not aldım ve uyumaya çalıştım.
İnsanlar aslında yaptıkları ve düşündükleriyle anlam kazanır. Dil ile bir yere kadar etkin olabiliyoruz. Bir yere kadar tesir edebiliyoruz. Gelebildiğimiz noktadan sonra yaptıklarımızla ilerliyoruz. Ağızla kuş tutulsa bile yaptıklarımız ortadayken kimseyi inandıramayız. İstediğimiz kadar yaptıklarımızı ya da yapacaklarımızı anlatalım, istediğimiz kadar birilerinin önüne çıktığımızda çakma mütevazılık gömleğini giyelim, gizlemeye çalıştığımız veya yanlış lanse etmek istediğimiz şeyleri insanların görmesine engel olamayız. Yıllar önce çalıştığımız bir iş yerindeki ustabaşı o kadar küfürlü konuşur, o kadar hinlikler peşinde koşardı ki inanın tüm çalışanlar adeta “İllallah” etmiştik. Patronumuzun olmadığı yerde bizlere kan kusturacak hale getiren o kimse, patronun karşısında ya da ziyarete gelenlerin yanında öyle bir hâle bürünürdü ki; inanın biz çalışanlar o ustabaşı için düşündüklerimizden ötürü hicap duyardık. Adeta kendimizi suçlardık. Yazıklar olsun bize ki bu gayet nazik, mütevazı, adaletli, hakkaniyetli ve özverili kişi için kötü şeyler düşünüyoruz. Ama o insan, patron ya da misafirler gittikten sonra “ceberrutluğa” kaldığı yerden devam ederdi.
Oradan kalma bir hayat tecrübesi oldu bana. İnanın çoğumuz karşımızdaki kişinin gözlerinin içine bakarsak onun hâlini daha iyi anlayabiliriz. İyi niyeti elden bırakmasak bile muhatabın saklayıp göstermediği düşünce, amaç ve gelişmemiş, yeşermemiş istek, dilek ve arzularını yakalayabiliriz. Hani, şimdi bir kurumda çalışıyoruz ve yıllardır da mesleğimiz icabı insanları tanıma fırsat ve deneyimlerine sahip olduk. Çoğu kimseyi cümleye başlamasından, bakışından, oturuşundan, mimiklerinden, gözünün içinden bile anlayabiliyoruz. Bugün Psikolog dostum Ersin Vardanilli ile bir yerde buluştuk. Ortak bir dostumuzu ziyarete gidecektik. Nezih bir çay ocağında oturduk. “Nasılsın dostum?” sorusuna verdiğim sekiz harfli cevaptan sonra Ersin dostum içimde neleri yaşadığımı döktürdü. Ersin’e “Nasıl yani dostum?” dediğimde de “Dostum biz, biziz” dedi. Evet, dostum doğru söylemişti. Dostum diyorum çünkü gerçek anlamda dosttur kendisi. Alper ALTUNÖZ Başkanımın sözü gibi; “Biz nasıl ki evladımızı, saçını havaya kaldıran rüzgârdan gelebilecek bir zarardan korumak sevdasındaysak, dostlarımıza karşı da böyleyiz.” Hani bir kimsenin düştüğü zor bir durumdan kurtulması için kötülük yaptığın birinin yardımına ihtiyaç duyar, sırf kendini kurtarmak ve ceza almamak için düşmanı bildiği o kimseye söylediği; “Bilirsin, seni kardeşimden fazla severim” yalanına asla ve asla inandıramaz. Gerçek dostlar hâl dilinden anlayan, gördüğünün arkasına inebilen, kandırma ya da aldatma peşinde olmayan, menfaatler üstü birisidir. Çünkü bilir ki hâl dilini bilirsem görüneni de okuyabilirim. Kalplerimizi sadece Yüce Yaratan bilir. Biz sadece zahiri şeyleri, duyu organlarıyla algılanabilen şeyleri anlar ve yorumlarız. Bu nedenle de gördüklerimize çok dikkat etmeliyiz.
Bu ve benzer örnekleri aslında çoğaltabiliriz. Ama konunun özeti için yeterli olacağı kanaatindeyim. Artık 2023’ün sonlarına doğru gidiyoruz. 21.yüzyıldan 23 yılı bitireceğiz. Değişim rüzgârı kasıp kavuruyor. Bizler de bu değişimi anlayabilmek, verimli olabilmek, ilişkilerde isabetli davranabilmek, dost ve yol gösterici olabilmek için muhakkak surette uyanık ve tetikte olmalıyız. Çünkü “dost” kürküne bürünmüş “post” sahiplerinin aldatmacalarına kanmamalıyız. Hak ettiği karşılığı göstermek çoğu zaman insanı kendine getiren uyarıcı bir etkidir. Önüne geleni ezme, gelişmemiş kişiliğini tatmin edip hırsının esiri olarak yanıp tutuşanları anlayabilmek için söylediklerine/söylendiğine göre değil de artık çoğu zaman gördüklerimize göre hükümler vermeliyiz. Dil saklayabilir ama hâl gizleyemez. Dil ile hâlimizin bir olması dileklerimle.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog Yazar