Dost meclislerinin en güzel yanlarından biri de hayata rota çiziyor olması, güzelliklerle dolu bir istikamete yönlendirmesidir. Şükürler olsun ki çevremizde güzele yönlendiren, faydalı bilgilerle donanmamızı sağlayan ve nasihatkâr olan dostlarımız var. Bugün yine kıymetli Tarih Öğretmeni Fatih Yücesoylu hocamla güzel dakikalar geçirdik.
İki insan tiplemesi üzerine hasbihal ettik. Yaşanmışlıklardan söz ettik. İbret alınabilecek ve muhasebe noktasında kendimize çekidüzen vermemiz gerektiğini hatırlatan şeylerden bahsettik. Değerli hocam yaşanmış iki olay anlattı:
Adana’nın bir ilçesinde tefecilik yapan bir kimse varmış. Tefecinin ablasına “kardeşiniz faizcilik yapıyor” diye şikâyette bulunurlar ve abla kardeşini çağırır. Gayet olgun, kültürlü ve tam “Osmanlı Kadını” tabirinde bir hanımefendi. Kardeşine:
– “Kardeşim, senin hakkında şikayetler var. Tefecilik yapıp insanları zor durumda bırakıyormuşsun. Faizcilik olayı ailemizde olmayan bir şey. Doğru söyle faizcilik yapıyor musun?”
Adam da gayet rahat bir şekilde şöyle cevap verir:
– “Yok abla, aynı bankalar gibi yapıyorum. Tefecilik asla yapmıyorum.”
Ablanın üzüntüsüne mi yanarsın, adamın o kadar cahilce tutumuna mı yanarsın? Yine aynı adam ölüm sekaratında iken ablası yanına yaklaşır:
– “Kardeşim bak son anlarındasın. Hadi Kelime-i Şehadeti getir” demiş.
Adam son nefesini verirken sürdüğü yaşamın eylemlerinde olduğu gibi davranmış. Verdiği faizli paralar karşılığında insanların arsalarına, topraklarına el koyarmış. Ama küçük bir toprak parçası varmış alamadığı. Onu da alamadığı için hep hayıflanıyormuş. Ablasının yaptığı telkine şu cevabı vermiş:
– “Bir adacık kaldı. Onu da alayım sonra.”
Ne ibret verici bir son. Son nefesini vereceksin ve sen hala dünyada bırakacağın “bir adacık” toprak parçasının hırsını taşıyorsun. Çok yazık.
Yine şahit olunan bir yaşanmışlıkta benzer bir estantane… Hayatı boyunca faizcilikle meşgul olup insanların emeklerini sömüren ve paralarını gece kulüplerinde, pavyon denilen yerlerde harcayan bir kimse ölüm sekaratına düşer. Bir imam efendiyi çağırırlar yanına. İmam efendi telkinde bulunsun ve şehadet getirtsin diye. İmam efendi adama telkin verdikçe adam da:
– “Aşağıdan, aşağıdan, hadi biraz daha aşağıdan” diyerek ölmüş.
Her türlü haramın işlendiği yerlerde ömrünü, parasını, vaktini heba edip dans ettirdiği kimselere biraz daha raks etmesi için; “aşağıdan, aşağıdan, hadi biraz daha aşağıdan” söylemleri kandırmacası peşinde can verir.
Rasûlullâh’ın bir hadisi aklıma geldi: “Kişi yaşadığı hâl üzere ölür ve öldüğü hâl üzere haşrolunur.” buyrulmuştur. (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr Şerhu’l-Câmii’s-Sağîr, V, 663)
Tek bir mesaj bile hayatımıza büyük bir dokunuşa sahip olabilir. Yeter ki anlamak isteyelim. Yeter ki samimi olalım. Yeter ki doğrulardan yana tercih etmeye niyet edelim. Çünkü yaşam akışında çok şahit olmuşuzdur: Nasılsak öyle yaşarız, nasıl yaşarsak öyle ölürüz, sonrasında da nasıl ölürsek öyle diriltilir ve öyle haşroluruz. Ömrümüzü helal haram ayrımı yapmadan geçirirsek tabiki de akıbetimizden korkmalıyız. Ama hassas teraziden daha hassas davranmaya kalkarsak lehimize olacak durumlarla yaşarız. Geçen gün ülkemizin en kaliteli ve gerçekten emeğin dokunuşlarını her yönüyle görebileceğimiz öğretmenevlerinden birisindeydim. Öğretmenevi Müdürü kıymetli dostuma çayını içmek için uğramıştım. Dili ve latif kişiliğiyle insana güven veren dostumla konuşurken bir telefon geldi. Bir kişi konaklama için bir şey sordu ve indirim talep etti sanırım. Kıymetli müdürümün, güven veren duruşu bir kez daha kalbimizi ferahlattı. Yaklaşımı gayet hassastı. Emanetçi birinin şuurunda aynen şunları söyledi bana:
–“Kıymetli dostum, şimdiye kadar hiç kimseye bu tür bir şey yapmadık. Ailemiz bile olsa yapmayız. Çünkü burada şehitlerimizin ve tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı var. Nasıl olur da emanete ihanet ederiz. Allâh’tan korkarım.”
O kadar mutlu oldum ki…Zaten bu öğretmenevini gezdiğiniz zaman; yerlerdeki halılar ve temizliğinden, odaların, lavaboların, restoranın, çay bahçesinin araç park yerinden “emek fışkırdığını” görürsünüz. Ne mutlu ki devlet kurumlarımıza böyle vicdan, merhamet, emanet sahibi kimseler görevlendiriliyor. Tabi çürükler de çıkmıyor değil ama en azından bulunduğumuz kentte beş yıldızlı konaklama imkânı sağlayan ve görevini layıkıyla yapan birinin olması büyük bir nimet.
Şimdi düşünelim: “Bir adacık kaldı” ya da “Aşağıdan aşağıdan, hadi biraz daha aşağıdan” diyen insanların varlığı mı güç verir yoksa, “Kıymetli dostum, şimdiye kadar hiç kimseye bu tür bir şey yapmadık. Ailemiz bile olsa yapmayız. Çünkü burada şehitlerimizin ve tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı var. Nasıl olur da emanete ihanet ederiz. Allâh’tan korkarım” diyen merhamet ve aklı selim insanlar mı?
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog