Sosyal yaşantıda kafamızı bulandıran, canımızı sıkan, iki ayağımızı bir pabuca koyan sıkıntılardan biri de ergenliktir. Orta yaşlara ulaşan insanların istisnasız olarak uğrak yerlerinden biridir dersek de hata etmiş sayılmayız. Üzerine tonlarca makaleler, yüzlerce psikologların çektiği videolar, anlatılan onlarca fıkralar, yazılan on binlerce reçetelere sahip olan bir dönem olarak ergenlik dönemi gerek yaşayanın hayatını gerekse de ergenle yaşamak mecburiyetinde olan insanları adeta bunaltarak zehir zemberek hayatların müsebbibi olup çıkmıştır. Peki, nedir bu ergenlik dönemi? Görüp geçirdiğimiz bu döneme gelin bir de bu yaşımızda bir bakalım ne dersiniz?
Ergenlik dönemi (12-18/20 yaş) çocukluktan çıkıp gençliğe adım atama dönemidir. Ergenlik fiziksel değişimlerin yanı sıra, düşünsel ve duygusal değişimleri de beraberinde getirir. Bu dönemde genellikle; hızlı duygusal iniş çıkışlar, önceden kestirilemeyecek tepkiler, darmadağın olmak için bahane arayan dikkat, daraltan ev sendromları, ilgi çekme ve toplama paranoyası, gizlilikte bir numara olmaya koşan bir yaşam akışı ve başta ebeveynleri olmak üzere büyüklere karşı karşıt görüş savunma ve inatlaşma görülür. İçten içe de bazı feryatları da duymuyor değiliz. Hatta ve hatta söylemiyor değiliz.
– “Ya kardeşim ne demek ergenlik ya biz de ergen olduk, biz de ergenlik geçirdik. Babamız anamız sus derlerdi susar, oturur derlerdi oturur, yap derlerdi yapardık. Bu nedir böyle yaa; aman ses yapma psikolojisi bozulur, aman karşılık verme sakinleşmesini bekle, çok zor bir süreç bunlarınki çok anlayışlı olmalıyız deyip üstüne de gak demeden su, guk demeden diğer hizmetlerde kusur etmeyen bir yaşam seçmemiz işimizi daha da çıkmaza sokuyor.” Ama sevgili kardeşim biraz sakin ol da bir başlayalım dilerseniz bu dönemin değişkenliklerine. Sonrasında ne derseniz deyiverin.
Öncelikle her dönemi kendi içinde değerlendirmemiz gerekmektedir. Teknolojinin baş döndüren değişimi bile başlı başına koca bir değişimin öncüsüdür. Bununla birlikte/buna bağlı olarak hayatın her alanındaki unsurların birbirini olumlu/olumsuz etkilemeleri yaşamsal döngülerin özelliklerine yansımaktadır. Bizim dönemimizde ne olursa olsun sığınabileceğimiz en güvenli liman ve korunaklı yer anamızın babamızın bulunduğu sımsıcak evimizdi. Ama şimdi öyle mi? Hayatların hepsi ve özellikle de ergenlerin hayatları tek dişi kalmış canavar olan medeniyet tacirleri ve onların göze, kulağa, dile, damağa, ele, avuca ve sair yerlere tatlı mı tatlı gelecek tuzaklarıyla dolu. Yavrularımızı ellerimizle onların önüne atıp da meze yapmamak için bazı şeyleri sürekli göz önünde bulundurmalıyız. Bulundurmaya çalıştığımız bu şeylerin “ergenimizin” hayatında karşılık bulmasını da istiyorsak bunların icracısının bizler olması gerekmektedir. Ergenlere nasıl yaklaşmalı ve onlara neler yapmalıyız ki hayatlara güzel dokunuşlar yapmış olalım:
– Evvela küçük yaşlardan itibaren “işittireceğimiz” şeylere çok dikkat etmeliyiz.
– Evladımıza/evlatlarımıza “kıymetli olduklarını” göstermeli, hissettirmeli ve yaşatmalıyız.
– “Manevi dinamikleri” etkin kullanmaları için ilim tahsilini eksiksiz tamamlamalarını sağlamalıyız. Tabii önce bizlerin bu husustaki eksikliklerini en hızlı bir biçimde tamamlaması gerekmektedir.
– Koyacağımız “kuralların” yaş, cinsiyet, sosyal duruma uygunluğunu unutmamalıyız.
– Üçüncü kişilerin yanında tartışmamaya, yüksek sesle/sinirle konuşmamaya ve eleştiri yapmamaya özen göstermeliyiz.
– Özellikle çocukluk dönemlerinde başlamak üzere çocuklarımıza karşı verdiğimiz sözleri yerine getirmeliyiz ve ergenlik dönemlerine buna daha da çok özen göstermeliyiz.
– Ergene kendini gerçekleştirme fırsatlarını sunmalıyız. Her şeyi onun yerine düşünmeyi/söylemeyi/yapmayı çok acil terk etmeliyiz. Neticede o da aklı, düşüncesi, organları olan bir insandır ve ancak ayakları üzerinde durdukça özgüveni artar.
– Dinleme, anlama ve karşılık vermede empatik bir davranış sergilemeliyiz.
– Sırlara çok önem verirler ve paylaştıklarını kendimize bile dillendirmemeliyiz.
– Onları herhangi bir konuda utandırma yoluna gitmemeliyiz. Utandırdığımızdan daha fazla uzaklaşmalarına neden olabiliriz.
– Bu dönemin geçici olduğunu bilmeliyiz ve hayatın sadece bu alandan ibaret olmadığını anlamalıyız. Sorunsuz bir ergenlik dönemine de rastlanamayacağını kabul etmeliyiz. Miktarı ya da ölçüsü farklı olsa bile ergenliği, sorunların çözülmesinin gerektiği bir dönem olarak görmeliyiz. Sorunu kabul etmek çözümün kolaylaştırılacağı bir ön koşuldur.
– Yaşıtlarıyla ya da başka kimselerle -hatta kendi kardeşi olsa bile- asla mukayese edilmemelidir. Yapılan her mukayese olumlu ilişkilerin önüne örülen duvarların tuğlalarını yükseltmektir.
– Cinsellikle ilgili bilgilendirmeyi sağlıklı şekilde bizler anlatmaz ya da açıklamaz isek teknolojinin kötülük ve çirkef çıkmazlarına kendi ellerimizle yol vermiş oluruz. Her ne kadar geleneksel bir aile yapımız olsa bile bu konu en çok hatanın yapıldığı alanlardan olduğu için utanma konusunu ölçüsünde gerçekleştirerek ergenlerimize biz yol gösteren/açıklayan olmalıyız.
Bu ve benzeri konuları önemsemeyip ergenliği zirvede yaşayan çocuklarımızı anlar bir ilişki düzeyi ve yaşamı tercih etmez isek ergen çocuklarımızın ve bizim, ergenliğin getirdiği sorunlarla başa çıkmamızı da güçleştirebilir. Ergenlerle iletişim kanallarının tıkandığı, kaygıların kontrol edilemez bir noktaya geldiği durumlarda ilgili ve yetkin kimselerden psikolojik destek almak hem biz ailelerin hem de sorunlu ergenlerin yaşam kalitesini iyileştirmek hem de sorunların uzun vadeye yayılmasını ve kronikleşmesini önlemek adına çok önemlidir. Yalnız kaş yapayım derken de göz çıkarmamalıyız. İlaçlara mahkûm edecek ve iyileşmeyi reçetesel boyuttan öteye götüremeyecek kimselerden de şifa beklentisine girmemeliyiz.
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog