“Nasıl bir toplum olduk böyle?” türünden cümleleri sık sık duyarız. Bazen duymakla da kalmaz ikrar ederiz. Muhakkak ters giden bir şeyin ya da şeylerin görülmesi ve duyulması neticesinde ortaya çıkan bu tür cümleler bir/birkaç şikâyeti ifade eder.
Geçen gün annemi ziyarete gittim. Hoş beş esnasında da haberleri izlerken hepimizi derinden etkileyen sahneleri peş peşe müşahede ettik. Çok can sıkıcı ve “yok artık” dedirten şeyler üzerine annem; “yazık şu memlekete ve insanımız, boş duran yok!” diye bir cümle kurdu. Hakikaten “boş duran” yok maalesef. Ama bu “boş durmama” olayı değerlerimizin icra edilmesi şeklinde olmayıp tümüyle gayri insani davranışlar olarak vuku bulmaktadır.
– “Boşanılan eski eş, takip ettiği eski karısını yol ortasında yirmi yerinden bıçakladı.”
– “Pikniğe giden gençlerden biri kendini kayalıklardan atıp intihar etti.”
– “Yedi çocuğunu terk eden tik tok fenomeni! kadın sosyal medya üzerinden tanıştığı kendinden on iki yaş küçük erkeğe kaçtı.”
– “Ailesiyle tartışan genç evi ateşe verdi.”
– “Alacak davası yüzünden sokak ortasında çatışan gruptan açılan ateşte, çocuğunu park dönüşü evine götüren baba başına isabet eden kurşunla öldü.”
– “Trafikte yol verme tartışması sonucu kavga eden sürücülerin silahları konuştu ve ayırmak isteyen elli bir yaşındaki vatandaş kurşunlardan kaçamayarak oracıkta öldü.”
– “Yaşlı kadının eşyalarını yardım etmek için evine kadar taşıyan genç, yardım ettiği yaşlı kadını etkisiz hale getirerek evdeki değerli eşyaları çalarak kaçtı.”
– “Kuyumcuya giren kar maskeli soyguncular güpegündüz soygun gerçekleştirerek iki kilo altınla kaçtılar.”
– “Parkta oynayan işitme engelli altı yaşındaki çocuğun işitme cihazını çaldılar!”
– “Sevgilisiyle bir olup öz anne babasını öldüren kadın sırra kadem bastı.”
– “İş yerinde çalışanlara kötü davranan iş yeri sahibi çalışanlardan meydan dayağı yedi.”
-…
Yüreğiniz sıkıldı değil mi? Ben de yazarken sıkıldım. Daraldım inanın. Ama durumun vahametine dikkat çekmek için yazmak zorunda kaldım. İnanın gerçekten çok kötü şeylerin ardı arkası kesilmiyor ne yazık ki. Yazılarımızda sık sık değişik şekillerde dile getiriyoruz ama yine de bu gibi hadiselerin önüne geçemiyoruz. Sudan bahanelerle; havanın sıcaklığı, sabredememe, aç gözlülük, sözde aşklar, değer yargılarının yok olması, haram helal kavramlarının yaşama yansıtılmaması, iyi örnekleri görmeme, hep bir fazlayı isteme, bencillik yapma, empatiden uzaklaşma ve temel insani vasıflardan uzaklaşmayla ortaya koyulan bu kötü örnekler canımızı sıkmaya, canımızı yakmaya ve canımızı acıtmaya devam ediyor. Arkadaşlar arasında da mütalaa ettiğimiz bu durumların zuhur etmesinde bazı temel nedenler vardır ki onları düzeltmediğimiz müddetçe de bu olayların önüne geçilemeyeceğini düşünmüyorum. Çünkü iyileştirme ve doğru yönde yapılacak değiştirmeler olmadığı sürece yaramız kanamaya devam edecektir.
Yeri geldiğinde sürekli konuşuruz. Adeta bir otorite kesiliriz. Yapılmalı, edilmeli, vazgeçilmeli, vermeli, duyurmalı, yaymalı, değiştirmeli diye konferans verir türünden konuşmalar yaparız. Peki, ne kadar olumlu etkiye sahip oluyor? Değişmekten söz ederken, değişime kendimizden başlamadığımız müddetçe asla ve asla dilediğimiz şeylerin olması imkânsız gibi görünüyor. Ağızlar açılır; eğitim sistemi, aile yapısı, siyasi arena, liyakat, özveri, olumlu düşünme, yardımseverlik, kazanım sağlama ve iyi örnek olma diye sıralarız. Ammaaa:
– “Kendi eğitim sistemimizi oluşturma.”
– “Gerçek anne baba olma.”
– “İşimizi layıkıyla yapma.”
– “Hangi statüde olursak olalım, değerlere göre hareket etme.”
– “Haramlardan sakınarak helal olanı yapma.”
– “Şükretme.”
– “Çalışma.”
– “Doğru konuşma.”
– “Yapıcı olma.”
– “Dili güzel kullanma.”
– “Sevebilmeyi becerme.”
– “Saygılı olup hakka rıza gösterme.”
– “Bulunduğumuz mevki ve makamı taşıma.”
Gibi temel davranış normlarını kazanmadığımız, hayatımıza yansıtmadığımız ve bu minval üzere nesilleri yetiştirmediğimiz sürece şikayetlerimiz sürer gider. Sadece eğitim sisteminin, sadece ailenin, sadece siyaset kurumunun, sadece hukuk sisteminin ve sadece tek bir bireyin sorunu diye bakmamalıyız. Bireyde başlayacak olan mamur olma eylemini toplumun geneline yansıtmalı ve bunda da kararlı olmalıyız. Bu saatten sonra hiçbir olgu ve olaya teferruat olarak bakmamalıyız. Belki de toplumsal olarak fabrika ayarlarına dönmemiz teferruat olarak gördüğümüz şeylerle gerçekleşecektir.