ÇAĞIMIZIN SOSYAL VEBASI BOŞANMA
Evlilik çiftlerin hukuki çerçeveler içerisinde anlaşarak aynı çatı altında yaşama adına imzaladıkları bir ahittir. Boşanma ise tarafların kendi istekleri doğrultusunda bu birlikteliği yine yasal sınırlar içerisinde sonlandırmasına denir. Evlilikler kadar boşanmalar da doğal sıradan bir görünüm kazanmış durumda artık modern çağımızda. çünkü eskiden boşanma olayı aile ve toplum içerisinde hoş karşılanıp tasvip edilen bir durum değil iken şimdilerde evliliğin çıkmaza girdiği durumlarda aileler uzlaşmacı bir tutum sergilemek yerine ‘’sonuna kadar arkandayız bırak sürünsün deyip’’ bu soruna dahil olmanın yanı sıra çıkan tartışmaların tuzu ,biberi olarak ayrı bir tat ve renk katarak sorunun neredeyse uluslararası bir boyut kazanmasında etkin rol olmaktadırlar. Sorunlar,aile içi şiddet,tartışmalar devam ederken bazen ortak bazen de bireysel olarak alınan anlık kararlarla birliktelikler noktalanabilmektedir.Hep kafaları kurcalayan,merak edilen bir konu olmuştur evlilik sorunu ” İnsanlar niçin evlenir , evlenmek zorunda bırakılır ya da kendini evlenmek zorundaymış gibi hisseder?”
Gerçekten yaşamımızda var olması zorunlu olan bir koşul olduğu için mi evleniriz yoksa toplumsal normların baskısıyla mı kendimizi evliliğe karşı zorunlu hissederiz? Neslini devam ettirme dürtüsü mü belli bir yaştan sonra derdini paylaşabileceği birine ihtiyaç duyma ,yalnız kalma korkusunu yenme isteği mi yoksa kimsesiz kalınca akrabalar tarafından’’ kızım belli bir yaşa geldin bizde yaşaman bu saatten sonra caiz değil anan-baban yok artık çerağ çıkaralım seni ’’ diye evliliğin zorunlu bir koşul olarak öne sürülmesi midir insanı evlilik yapmaya iten nedenler? tabii olarak buna niceleri de eklenebilir .Maalesef evlilik günümüzde gittikçe önemini yitiren bir kurum halini almış durumda. Birçok insanın kaçmak istediği,tahammülsüzlüğün had safhada olduğu,acı veren,huzur bozan, bir an önce sonlandırılmasını istedikleri bir ilişki türü olarak toplumda varlık göstermeye başlamasına rağmen hala en çok arzulanan ,tekrarlanan olaydır evlilik. Nedense sadakatle 40-50 yıl süren evlilikler günümüzde yok denecek kadar az olmakla beraber çevremizde mutlu,huzurlu diyebileceğimiz sağlam temellere dayalı evliliklere emsal göstermek bile bir elin parmak sayısını geçememektedir. Evlilik problemleri daha ilk aylardan bırakın ayı daha ilk günlerden ortaya çıkmakta ve sebepleri herkes için envai çeşit olduğu kadar herkes kendince haklı olup birbirine ağır ithamlarda bulunur. Bunlara bazen gelin, kaynana çatışması da dahil olunca işin, ilişkinin rengi daha farklı bir boyut kazanır . Ne yazık ki! artık kitaplara konu olan Pencereden mendil atmalar,mektuplaşmalar,kapıdan,pencereden bakışmalar, sevdiğinin askerden döneceği günü özlemle beklemeler,uykusuz kalışlar,acaba o da beni düşünüyor mu,şu an da ne yapıyor? diye yatağında kıvranmalar,uzak kaldığında gecenin bir vakti kalkıp bahçede sessizce dolaşmalar,deniz kenarında kaçamak buluşmalar,derin düşüncelere dalıp sigara yakmalar,ortak arkadaşlarla hediye yollamalar,başlık parasının tamamlanacağı günü beklemeler, sevdiğinin geleceği günün akşamı içi içine sığamayıp sabırsız beklemeler, cep telefonu,bilgisayar gibi teknolojik aletlerin gelişmediği dönemlerde telgrafın,ev telefonların başında ebeveynler görmesin bir bahaneyle ah bir dışarı çıksalar da sesini duyayım diye heyecandan yerinde duramamalar,sevdiğini görebilme bahanesiyle kapı önünde volta atmalar maalesef Türk sinemalarına özgü bir kare olarak hatırlarda yerini aldı.Tüm bu güzel duygular,leylalar artık sanal aleme taşındı buna bir de kadınların iş hayatına girmesi de eklenince evlilik katlanılacak bir durum olmaktan çıktı ve netice itibariyle 3-5 yıl içerisinde çökmeye başladı.Günümüz toplumlarında sosyal yaşamın ,kültürel değişmenin ve ahlaki yapının yozlaşması nedeniyle çiftler belli bir dönem sonra flörtlük döneminde yaşadıkları heyecanı bulamamakta ve evlendiklerinin daha ilk aylarında memnuniyetsizliklerini dile getirmekte’’ah keşke evlenmeseydim ,kızım ya da oğlum aklın varsa evlenme’’ diye yakınmaktadırlar. Tabi bu sorunun cevabı kadın ve erkeklerin bakış açılarına göre şekil almaktadır.Erkekler daha çok evliliğin özgürlükleri kısıtlayan gece geç saatlere kadar dışarıda kalamamaktan,maça gidememekten,birada yaşamadan kimseyi daha iyi tanımayacaklarından ,evliliğin heyecanı,aşkı öldürdüğünden,akşam eve geldiğinde yemeğin hazır olmadığını,asık suratla karşılaştıklarını,sürekli kendileriyle tartışılmasından ,eşlerinin eskisi gibi çekici olamamasından ,dırdırcı olmalarından,temizlik hastası olmalarından yani evdeki lavabo ,banyoyu temizlendikten sonra eşlerinin lavaboya,banyoyu girmelerine izin vermemesinden şikayet ederken ,kadınlar ise sürekli ev işleriyle,çocukla,yemekle,ütü,çamaşır yıkamakla uğraşmaktan eşlerinin kendilerine yeterince zaman ayırmaması ve geçim sıkıntısından tefal gibi her şeyi iyi düşünememelerinden,evlilik yıldönümü,doğum günü, sevgiler günü gibi özel günlerin hatırlanamamasından,çiçek alacak ince ruhtan yoksun ,kaba olmalarından ,evdeyken bile maça daldıklarından,aldıkları yeni elbiseyi,saçına yaptırdıkları boyayı fark edememelerinden duymak istedikleri iltifatın yerine’’ ee fena değil diye geçiştirmeler,burun kıvırmalar git başımdan ya maç izliyorum’’ diye çıkışmalara ,’’balkona çıkma,perdeyi aralama’’ diye tartışıp kıskançlık krizine girmeleri,cimrilik,sordukları sorulara cevap alamamak gibi durumlar kadınları çileden çıkarmakla beraber aile içerisinde yeteri kadar paylaşımın olmadığını,anlaşılamamanın,çocuğa ,eve yeteri kadar ilgi duyulmamasından,eşlerinin bilgisayarın başında başkalarıyla chatleşir halde gören ,aldatıldıklarını farkına varınca çileden çıkmakta bu da yuvalarının ,birlikteliklerinin köküne dinamit yerleştiren ,onlara boşanmanın kapılarını açan , evde tava , tencere , terlik ve bin bir hakaretin havada uçuşup soluğu mahkeme salonlarında almalarında en önemli sebepler olarak sıralanabilir. Öte yandan evlenmek istemedikleri için sırf başlık parası için kendisinden yaşça büyüklerle evlendirilenler ise bu modern toplumun en masum ,en ezilen kategorisinde yer aldıkları yetmiyormuş gibi 40 yıl öncesinde kalan aile geleneklerine göre yaşamlarını sürdürmekteler .iç güveysi olarak girdikleri bu yeni yaşamda hem kendi hem eşinin hem çocuklarının hem de kaynana-kayınbaba ve kayınbiraderlerinin hizmetini görmenin yanında sabah erken kalkıp hayvanların bakımını yapmak,bahçeyi sulayıp,zararlı otlardan temizlemek,ekmek pişirme,kahvaltı hazırlamakla da mükelleftirler kısacası beraber yaşadığı insanları hep memnun etmek zorundadırlar etmedikleri taktirde ağır yaptırımlarla karşılaşmak yetmiyormuş gibi yaşamak zorunda olduğu küçük evde kendi özelini yaşama,istediği saatte uyuma,istediği saatte dışarı çıkma,arkadaşlarıyla,ailesiyle görüşme ,konuşma,eleştirme gibi bir şansa da sahip olamamaktadır.Bir diğer kategoriyi ise ‘’dilber çağında sevilir,demir tavında dövülür’’ diye herkesçe çok iyi bilinen bu eski atasözümüz temsil eder belli bir yaşa gelmiş insanların tabi bu yaş sınırı eskiden 15-16 iken günümüzde eğitim seviyesinin yükselmesi,sosyal yaşamın farklı bir boyut kazanmasıyla 30-35’lere kadar yükselmiş herkes kendi mantığına,düşüncelerine,aile kültürüne yakın birileriyle yaşamını birleştirmeyi tercih ederken diğer kesim ise evde kalma korkusu toplumsal baskı nedeniyle kendini evlilik yapmaya zorunlu hisseder .Bu evlilikler dışında sıralayabileceklerimiz arasındaki bir diğer tür ise siyasi amaçla yapılan soya soy ,zenginlik katma amacıyla yapılan evliliklerdir.bu evliliklerde ise aşk unsuru eksik daha çok aile büyüklerinin,bey,paşa,kralların,ağaların,almış olduğu kararlar ekseninde gerçekleşmektedir.Velhasıl evlilik ciddi bir müessese olmaktan ziyade katlanılması,sorumluluğunun yüklenilmesi ağır olan bir yaşam biçimidir çünkü bekarlık dönemimizde sadece kendi yaşam ve davranışlarımızdan sorumlu iken evlendikten sonra kendi yaşamımızdan değil birkaç insanın yaşamından,düzeninden de sorumlu olmuş oluruz buna çocuğun yetişmesi,ahlaki açıdan eğitimi,bakımı sevginin de bundan nasibini alıp kaça bölündüğünü de ekleyebilir buradan da şu sonuca ulaşabiliriz sağlıklı nesiller sağlıklı ailelerden ,güçlü toplumlar da ancak sağlıklı,dışa dönük, demokratik,sağlam temellere dayalı,birbirine bağlı ailelerden oluşur.
Filiz AKÜZÜM