İlmine ve bilgisine, takvasına ve insanlık kavramını özümsemesine güvendiğimiz insanların sık sık telaffuz ettiği cümlelerden bir tanesi de “Burası cennet değil dünyadır dünya!” ibaresidir. Başı boş olarak yaratılmamış olan biz insanlar ve diğer canlı cansız mahlukatların tümünün var ediliş gayesi vardır. Bu gayeleri bizlere yükleyen de her şeyi yoktan var eden ve ibadete müstahak tel ilah olan Allah’tır. Biz insanları aklı ve iradesi olanlar olarak mükellef olma yükümlülüğüne sahibizdir. Bir an sonrasını bilemeyen ve bununla da birlikte aklı selim olmayı beceremeyen, doğru irade sergilemesini de ortaya koyamayan bizler hayatın zorlukları ve belirsizlikleri karşısında çaresizlik (!) duygusu sıkça deneyimleriz. Lakin, bu duyguya teslim olmak yerine, hayatın anlamlandırmasını yakalayıp çözüm odaklı bir yaklaşımı benimsersek hem kişisel hem de profesyonel yaşamlarımızda daha başarılı ve mutlu olmayı sağlayabiliriz. Bu yazımızda, çaresizliğimizin (!) olumsuz etkileri ve çözüm odaklı olmamızın avantajlarını ele alıp bu geçişlerin nasıl ve ne denli sağlayabileceğimizin üzerinde duracağız.
Çaresizlik denilen olgu, herhangi bir durum/olay karşısında kontrolü(müz)ün kaybedildiği ve çıkış yolunun/yollarının bulunamadığı hissiyat ya da duygudur diyebiliriz. Bu duygu/hissiyat, çoğunlukla stres, sıkıntı (anksiyete) ve depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklara bile yol açabilmektedir. Çaresizlik hissi/duygusu kişilerin problem çözme yeteneklerini/yeterliliklerini ve motivasyonunu/motivasyonlarını olumsuz etkileyebilir. Bu durumlar da bireylerin gerek kişisel gerek de iş hayatlarındaki verimliliklerinin/performanslarının minimize olmasına yol açar.
Peki, sizce hadiselere/problemlere/olumsuzluklara çözüm odaklı yaklaşmak, sıkıntıların/problemlerin üstesinden gelebilmek için pozitif ve proaktif (olumsuz bir şeyin olmasını beklemek yerine, yapılan erken değişikliklerle durumu kontrol altına almak) bir tutum benimsemeyi ifade etmek değil midir? Elbette bu yaklaşımı incelerken insan hayatı üzerinde şu temel avantajları sağlayabilir diyebiliriz:
İlk olarak çözüm odaklı/çözümleyici bireyler, herhangi bir sorun ya da sorunlarla karşılaştıklarında pes etmek yerine çözüm yolları ararlar. Bu da motivasyonlarını artırır ve pozitif bir tutum geliştirmelerini sağlar. Çözümleyici olmak yerine çıkmaz sokaklarda yol almak aklı selim kimselerin yapacağı şeyler değildir. Ancak iradesini, bilgisini, olgunluğunu ve sağ duyu yetisini kullanan her birey -hangi yaşta/dönemde olursa olsun- çözümleyici olmanın etkin aktörlerindendir.
İrili ufaklı tüm sorunlar ve problemler insanın gelişimi, dayanıklılığı, ilmi ve empirik yatkınlığını geliştirir. Her türlü soruna/sorunlara sürekli çözüm arayışında olan kimseler, zamanla çok daha etkili problem çözme stratejileri geliştirirler. Bu da o kimselerin daha yenilikçi ve esnek tutum geliştirmelerini/sahiplenmelerini sağlar.
Aslında en önemli kazanımlardan biri de problemlere çözüm odaklı yaklaşan kimseler, stres denilen hayatları olumsuz etkileyen içsel gerilimle daha iyi başa çıkabilirler. Sorunları çözme kapasitesine olan inançları, stres seviyelerini düşürür. Yani sıkıntıları fark eden, tedbir alan, çözümlemeye girişen ve gerekenleri yapıp sonrasında da “tevekkülü” tercih eden kimseler daha relaks ve dingin bir hayat çizgisinde ilerlerler.
Çözüm odaklı kimseler, ilişkilerinde daha yapıcı ve destekleyicidirler. Bunun neticesinde de sosyal ilişkiler/bağlar güçlenir ve iş birlikleri artar. Hayat daha sevimli, katlanılabilir olur.
Sevgili dostlar, çözüm odaklı bir yaklaşımı yakalamak, böyle bir hayata geçiş yapmak, beraberinde bazı stratejik adımların atılmasını da zaruret haline getirmektedir. Şöyle ki:
Öncelikle ilk adım olarak, karşılaşılan sorunun/sorunların apaçık ve net bir şekilde tanımlanması gerekliliğidir. Karşımıza çıkan sorunun/sorunların kaynağını anlamak, çözümleyici kimselerin çözüm yolları geliştirmeleri için kritik bir basamaktır.
Sonraki adımda çözüm odaklı olmak, ulaşılabilir hedefler/noktalar belirlemeyi gerektirir. Bu da kişiler için yol haritası niteliğindedir. Haritası ve niteliği olan kimselerin çözümü yakalamaması da neredeyse mümkün değildir.
Çözümleyici niteliği yakalayan kimseler alternatifli çözüm yollarını düşünmek, en etkili stratejiyi belirlemek ve seçmek için çalışırlar. Bu çetrefilli sayılabilecek süreçler geçirmek, çözümleyici kimselerin yenilikçi olmalarını teşvik eder ve esnek davranış alternatiflerini kazandırır.
Daha sonra, çözümleyici olan yani “çare(siz)siniz” felsefesini benimseyen, böyle bir rotayı belirleyen kimseler, geliştirdiği çözüm yollarının uygulanabilirliğini değerlendirmek ve bir plan dahilinde hayata geçirmek için çözüm odaklı olma temelini benimserler.
Problem/sorun ya da olumsuzluklara bulunan ve uygulanan çözümlerin/çözümlemelerin/çarelerin sonuçlarını değerlendirmek ve gerekli durumlarda da düzeltici adımlar atarak, sürecin/süreçlerin kalıcı başarısını artırır. Aklı selim kimselerin de asıl istediği, kavuşmaya çalıştığı son durak da burasıdır zaten.
Nihayetinde “çare(siz)lik” denilen duygu/his, hayatın kaçınılmaz bir yanı olsa da, bu duyguyu kabullenmek yerine “çözüm odaklı bir yaklaşım benimsemek” gayet mümkündür. Çözüm odaklı olmak, kişilerin motivasyonlarını, yenilikçiliklerini ve başarılı olmalarını sağlayacaktır. Bunun sağlanması da belirli stratejiler ve adımlarla desteklendiğinde hem kişisel hem de profesyonel yaşamda olumlu değişiklikler oluşturabilir. Unutulmamalıdır ki, yaşayacağımız/yaşadığımız her sorun bir çözüm barındırabilir ve bu çözümleri bulmak, bizlerin elindedir. Çaresiz olduğumuzu hissettiğimiz anda bilmeliyiz ki “çare(siz)siniz”!
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog