Bazen çok şeyler geçer içimizden. Yaşadığımız, şahit olduğumuz, kabullenemediğimiz ve bizi derinden sarsan şeylerin yoklamasıyla farklı psikolojik durumlara bürünebiliriz ve bürünüyoruz da zaten. Üzerinden çok zaman geçse bile tesirinde kaldığımız olaylar hiç hesapta olmayan zamanlarda, en olmadık yerlerde ve en sarsıcı etkisiyle sarsabiliyor bizi.
Hayat dediğimiz şeyi aslında kelebek ömrü gibi görmeliyiz. Limitli ve kısa olan bir sürece, en güzel ve en özel anları sığdırmanın çabasında olmalıyız. Velev ki bu zor bir hadise olsa bile başarabilmenin gücünü önce kendimize göstermeliyiz. Yaşadıklarımızı, olaylar perspektifinde hapsetmeyip yeri geldiğinde “hayat bütünlüğü” olgusunu gerek muhataplarımıza gerekse de kendimize bir “yaşama fırsatı” olarak sunmayı başarabilmeliyiz. Evet, doğrudur, bazı şeyleri affetmek çok zor gelir insana ama “hesap günü” realitesi de önemlidir ve bundan asla kaçış olmayacaktır. Bunu bilip, hayatımızı dar alanlara sıkıştırmadan tat alarak yaşayabilmenin ipine tutunmalıyız. Kısa kısa cümlecikler bile bir motivasyon unsuru olarak bize yetebilir. Bunu uygulamaya çabalayan birisi olarak mesafe kat ettiğimi söyleyebilirim. Bu ifadeler, altı üstü bir söz diye görülüp benzer şeyleri düşündürse bile,insanda bir sözden ziyade bin cümleden daha çok etkiye sahip olabiliyor. O sözlerden bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum dostlarım. Çünkü paylaşılan şeylerin dalga etkisi yaptığına inanırım. Güzel şeyleri paylaşmak ve paydaşları artırmak da toplumun huzuru açısından çok önemlidir.
“Zorluklar zihni güçlendirir” sözü çok hoşuma gider. Nasıl ki bedensel efor sarf etmek vücuda direnç sağlıyorsa, karşılaştığımız zorluklar da zorluklardan kurtulabilmenin alternatiflerini yakalayabilmekte müthiş bir zihinsel faaliyettir. Bu da kesinlikle insana başka ufuklar açtırmaktadır. Zor durumlar, kriz durumları zihin jimnastiği açısından geliştirici olabiliyor. Bireyin duygu ve düşüncesi bunun etkileyicisi konumundadır.
“Her günümüz güzel geçmeyebilir ama her günde bir güzellik yakalayabiliriz” derken kuru kuruya Polyannacılık oyunu oynayalım diye bakmıyorum. Bakmasını bilene bir göz, bir iyi niyet bir de yaşama sevincini yitirmemek yeter. İstediklerimizi yakalayamıyor ya da elde edemiyorsak yapacağımız şey çok basit; o da elimize geçenlerin ya da elde olanların kıymetini bilmektir. Bunu bir yaşam felsefesi veya stratejisi haline getirebilirsek emin olun kendimizle birlikte başta ailemiz olmak üzre sosyal çevremize de örnek olur ve bir işaretçi olabiliriz.
“Olumlu ya da olumsuz aynı paranın iki yüzüdür” cümlesi de çok basit görünebilir. Paranın iki tarafını da çevirmek ne kadar kolay ise yaşadıklarımızdan çıkış yolları bulmak da o kadar kolay olabilir diye düşünüyorum. Yeter ki dürüst kalalım. Yeter ki çözüm odaklı olalım. Yeter ki doğru olanı bilip tercihimizi ondan yana irade edelim. Dünyada, içinden çıkılamayacak şey sadece ölüm olgusudur. Üstesinden de gelemeyiz. Çünkü her nefis ölümü tadacaktır. (AnkebûtSûresi, 57.âyet) Burada hemen ölüm sonrası gerçeği düşünerek doğru ve kazandıracak davranış bütünlüğüne bürünmeliyiz.
“Hiçbir şey için geç değildir” ifadesi de çok etki eden bir yönlendirmedir. Yaşımız ya da durumumuz ne olursa olsun, nefesimiz olduğu sürece yapmayı düşündüğümüz ve istediğimiz şeyleri yapmak için geç kalmış sayılmayız. Pes etmek, yılmak ya da boş vermek halet-i ruhiyelerine esir düşmemeliyiz. Kendi doktorumuz, kendi psikoloğumuz, kendi yol göstericimiz olmanın tadına varmalıyız.
“En büyük acılarımız en güçlü yanlarımız olabilir” sözü gerçekten anlamına uygun bir kabulle zihnimizde yer ederse “acılara tutunarak” mesafe alabiliriz. Hangimiz acı görmedik ki; herkesin acısı kendisine büyüktür ve kendisine acıdır ama herkes de acılarında yol bularak adımlarına devam ederse güçlü bireyler ve bireylerden mürekkep toplumlar oluşur. Çok kıymetlilerimizi kaybedebiliriz ama kaybettiğimiz dakikayı aslında zirveye doğru bir tırmanışa başlama yolculuğuna çevirebiliriz. Yeter ki kaybetmenin üstünü çizebilelim.
“Yıldızları görmek için karanlığa ihtiyaç vardır” motivasyonu da doğru bir bakıştır. Karanlık sadece yokluk ya da olumsuzluklara bürünmek demek değildir. Nasıl ki karanlık uyku zamanı, ay ve yıldızları görme zamanı, dinlenme ve kendini dinleme zamanı ise zorluklarla dolu vakitler de çıkış biletimizi alacağımız zamanlar olabilir.
“Eğer kelebekler umutsuz olsaydı bir günlük ömrünü uçurarak geçirirler miydi”, tabi ki de hayır. Ümit sahibi olmak, ümidi yitirmemek, ümitli bakmaya devam etmek aşılmaz denilen akabeleri aşmanın yarısını aşmak demektir. Ümit ettikçe yaşarız ve yaşama tutunuruz. Ümitlerin bittiği yerde sözler biter, gözler görmez, kulaklar duymaz, kalpler çarpmaz. Biz ümitli olup ümit aşılamalıyız.
“Yüzümüzü güneşe döndüğümüz zaman gölgeler arkamızda kalır” ibaresi de bir fener gibidir. Doğrulara, gerçeklere, güzelliklere, iyi olan şeylere yöneldiğimiz sürece kötü olan, acı veren, üzen şeylerden uzaklaşırız. Yeter ki döneceğimiz yeri iyi bilelim. Aydınlık yarınlara gölgeleri arkada bırakarak ulaşabilir ve hayatın özünü yakalayabiliriz.
Ustaya sormuşlar; “Her şeyi kaybettik usta, şimdi ne yapacağız?” diye. Usta cevap vermiş; “Çay koyun yeniden başlayacağız!” Çünkü çoğu şey bitti denilen yerde filizlenir, kaybettik denilen yerde umutlar yeşerir. Okumasını bilen için bir cümle de yeter hayata tutunmaya başımıza gelen bir musibette. Önemli olan “çayı koyup yeniden başlayabilmektir.”
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog