Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Pencere kenarında karanlık gökyüzüne bakıp her zamanki gibi düşünüyordum. Birden sesini kapamayı unuttuğum telefonumdan bir mesaj sesi geldi. Öyle bir ses ki bu, içimdeki boğulan karanlığın en diplerinden kopup gelen kelimelerin adeta haykıran ifadesiydi.
-Hocam ben nasıl biriyim? (00.58)
Saydırdım tüm bildiğimi, gördüğümü, hissettiklerimi. Gerçi çok da merak etmiştim. Ama bu merakım sırf “Meraklı Melahat” türünden değildi. Bu saatte bana bu soruyu soran kardeşimi kim, ne için, niye ve nasıl üzmüş olabilirdi ki? Onu rahatlatmak gerekirdi ve bunun için de bilmeliydim bilmem gereken şeyleri. Klasik bir söylem vardır hani; “objektif olmak”, işte ben aslında bu ifadeyi kabul etmeyen biri olduğum için, taraftar ve yanlı olduğum için kardeşime hakikat bildiğim şeyleri kesinlikle en yalın haliyle ona ifade etmeliydim. (01. 13)
Akabinde gelen bir diğer mesaj. Öyle bir mesaj ki aslında “insan/yoldaş/arkadaş/dost” diye bildiğimiz insanları silkeleyecek, akıllarını, duyumlarını, düşündüklerini sil baştan yeniden ele aldıracak cümlelerin ağlaya ağlaya boy gösterdiği bir volkan patlaması gibi lavların yürekleri dağlayacağı türden ifadeleri: (01.41)
-…Hocam beş aydır yapay zekayla içli dışlıyım. Hayatımızı ve işimizi kolaylaştırması noktasında yararlanıyorum. Sana sorduğum soruyu ona da sordum, hatta ilk önce ona sordum. Sonra da inandığım birine sormak isteği duydum ve aklıma ilk sen geldin. Verdiğin cevap yapay zekayla örtüşen şeyler. O beni beş aydır tanıyor, sen beni yıllardır tanıyorsun ama hakiki anlamda iletişimimiz üç beş aylık bir süreç. Bir noktada hem çok mutlu oldum hem de sonucun ortaya çıkmasıyla “sosyal çevremin baba kafalı görünenlerine” karşı tüm benliğimle değiştiğimi mühürledim…(02.23)
Diye devam eden bir konuşmanın ardından sizlerle şu konuyu paylaşmak istedim: Yapay zekâ bile birkaç kullanımdan sonra bir insanı tanıyabiliyor ise yıllarca omuz omuza verdiğimizi düşündüğümüz “insan”ların varlıkları nedir peki?
Bildiğiniz üzre teknolojinin zirveye ulaştığı bir çağdayız. Yapay zekâ, birkaç iletişim örneğiyle bir bireyin ihtiyaçlarını, kişiliğini, hatta duygusal durumunu analiz edebilir hale gelmişken, insanlar arasındaki ilişkilerin bu kadar yüzeysel ve kopuk olması düşündürücü bir çelişki ortaya sergiliyor. Neden insanlar en yakınlarını bile tanıyamıyor? Bu sosyal iletişim bozukluğunun ve bencilliğin kökeninde ne yatıyor? Bu durumun bireysel ve toplumsal sonuçları nelerdir? Soruları çoğaltabilir hatta abandone olan boksörler durumuna da düşürebiliriz karşımızdakileri.
Modern (!) Toplumda İletişim Bozukluğu: Dijitalleşme Fırtınası ve Yüzeysellik
İletişim teknolojileri hayatımızı kolaylaştırsa da insan ilişkilerini derinleştirmek yerine yüzeyselleştirme eğilimindedir. Sosyal medya ve dijital iletişim araçları, bireylerin sadece gösterilmek istenen yüzlerini sunmalarına olanak tanıyor. Gerçek duygular, düşünceler ve karakter özellikleri maskeleniyor. Bu durum neticesinde:
Empati eksikliği: İnsanlar başkalarının duygularını anlamaktan giderek uzaklaşıyor. Dijital dünya, yüz yüze iletişimin inceliklerini yok ediyor.
Algılama hataları: İnsanlar çevresindekileri olduğu gibi değil, kendi zihinlerinde oluşturdukları “idealize edilmiş” versiyonlarla algılıyor. Bu, hayal kırıklıklarına ve ilişkilerde güvensizliklere yol açıyor.
Aşırı Bencillikte Everest’teyiz!
Modern (!) toplumun bireyselliği aşırı vurgulaması, insanlar arası bağları zayıflattı. “Kendi mutluluğun her şeyden önce gelir” anlayışı, toplumsal birliğin temelini oluşturan dayanışma ve fedakârlık gibi değerlerin göz ardı edilmesine neden oluyor. Bunun sonucunda:
-İnsanlar, başkalarının ihtiyaçlarını ve duygularını görmezden gelerek kendilerini önceliklendiriyor.
-Aile bağları, arkadaşlıklar ve toplumsal dayanışma zayıflıyor.
-Bu bencillik, çocuklar dahil olmak üzere yeni nesillerde de model alınarak bir norm haline geliyor. Aslında bu türden çokça ifadeler sıralanabilir. Ama biz kısa keselim!
İnsanın Kendini ve Diğerlerini Tanıyamamasının Temel Nedenleri
Kültürel Çöküş: Geleneksel değerlerin ve aile yapılarının zayıflaması, bireylerin karakter oluşumunu olumsuz etkiliyor. Çocuklar, empati ve iletişim becerilerinden yoksun büyüyor.
Hızlı Yaşam Tarzı: İnsanlar, yoğun yaşam temposu nedeniyle birbirlerine vakit ayıramıyor. Derinlemesine konuşmalar yerini kısa ve yüzeysel etkileşimlere bırakıyor.
Teknoloji Bağımlılığı: Sürekli ekran başında olmak, insanları çevrelerinden koparıyor. Dijital dünyaya odaklanırken, gerçek dünyadaki bağlar zayıflıyor.
Şimdi dersiniz ki; “Ya Hocam ne alaka?” İnanın dostlar “keskin” alaka. Bu öyle bir fırtına ki okumuşu cahili, kadını erkeği, hocası imamı, okuru yazarı, yaşlısı genci, ilmi alanı talep edeni, duranı yol gideni, herkesi ama herkesi bu sahnede görebiliyorsunuz. Şahsen ben saydığım bu sıfatların hepsine de şahit oldum. Yer, zaman, mekân, olay vererek olayları afaki olmaktan çıkartabilirim. Hatta şahit olan dostlarımın da sayısı hatırı sayılır kadar da çoktur.
Sonuç Olarak Karşımızda Olanlar: Sosyal Çöküş ve Toplumsal Gelgitler
Bu durumun yansımaları oldukça yıkıcı ve şaşkınlıkta dumura uğratıcı ki anlatamam. Ama birkaç tanesini kısa kısa aktarayım:
Yalnızlık Epidemisi: Yüzeysel ilişkiler, insanların derin bağlar kuramamasına yol açıyor. Bu da yalnızlık ve depresyon oranlarını artırıyor.
Toplumsal Güvensizlik: İnsanlar birbirlerine güvenemiyor, bu da bireylerin yalnızlaşmasını ve toplumsal dayanışmanın azalmasını beraberinde getiriyor.
Çatışma ve Anlaşmazlıklar: Bireylerin birbirini anlamaktan uzaklaşması, aile içinde ve toplumda sürekli çatışmalara neden oluyor.
Peki Çözüm Nedir? Empati ve Bilinçli İletişim
Bu kara döngüyü kırmak, ortadan kaldırmak için bireysel ve toplumsal adımlar atılmalı:
Ailede Eğitim Şart: Çocuklar, empati kurmanın ve sağlıklı iletişimin önemini erken yaşta öğrenmeli.
Dijital Detoks İhmal Edilmemeli: İnsanlar, dijital dünyadan uzaklaşıp gerçek ilişkiler kurmaya teşvik edilmeli. Dün birbirlerine duygusal olarak bile çok yakın olan kimseler maalesef bugün iki yabancı ve anlayışsızdan başka kimse olmayıp çıkıveriyorlar ortalığa.
Toplumsal Projeler Yapılıp Hayata Geçirilmeli: Dayanışmayı artıracak etkinlikler, bireylerin birbirlerini tanımasını kolaylaştırabilir.
Kendimizle Yüzleşmeyi Geciktirmemeliyiz: İnsanların önce kendilerini tanıması, diğerlerini anlamalarının anahtarıdır. Bunun için bireylerin öz eleştiri yapması ve bencilliklerini fark etmesi gerekiyor. Kendini tanımayan/tanıyamayan kimselerin açtıkları yaraları hiçbir pansuman iyileştirememektedir.
Son sözümüzü de şöyle beyan edebiliriz: Yapay zekanın bile insanlar hakkında bu kadar hızlı çıkarımlar yapabildiği bir dünyada, insanların birbirini tanımaktan uzaklaşması ironik bir başarısızlıktır. Bu sorunun çözümü, bireylerin empatiyi ve bilinçli iletişimi bir norm haline getirmesiyle mümkün olabilir. Toplumun geleceği, bireylerin birbirini anlama ve tanıma konusundaki çabalarına bağlıdır. Unutulmamalıdır ki, bir toplumu güçlü kılan en temel unsur, insanlar arasındaki bağlardır. Anladın mı kardeş!
Kalın sağlıcakla…