Dün akşam bir arkadaşımın sosyal medya durumunda paylaştığı bir resimden çok etkilendim. Anne, kızı ve torununun ekran karşısındaki durumu çok düşündürücü bir şekilde ifade edilmişti. Annenin başörtüsü, kızının eteği, torunun ise başındaki şapkasından görülen beyninden çıkan birer ipucu televizyon ekranına bağlı bir şekilde sökülüp adeta çile yumağına dönüştürülüyor. En çok da neye üzüldüm diye bir ifade kullanamayacağım. Çünkü nereden tutarsak tutalım olayın kendisi tümden çok üzücü.
Bildiğiniz gibi toplumsal çözülme sosyolojik açıdan incelendiğinde bireysel ya da toplumsal olarak birçok travmaların ortaya çıkış sebebidir. Toplumsal bütünleşmeyle de yakından ilgili olan toplumsal çözülme, bir toplumda maddi ve manevi kültür unsurlarının birbirini tamamlayamaması sonucunda toplumsal birliğin bozulmasıdır. Öncelikle toplumsal çözülmeye neden olan bazı başlıkları yazıp, düşündürdüğü kadar da çok büyük bir üzüntü meydana getiren karikatür hakkında konuşalım dilerseniz. Toplumsal çözülmenin bazı nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:
*Toplumsal ilişkilerdeki sevgi ve saygı esasına dayalı olan ilişkilerin zayıflaması ve hatta yok olma noktasına kadar ulaşması.
*Ekonomik gelişme, örgütlenme ve dağılımın belirgin bir şekilde toplumsal bütünlüğü tehdit eder bir yapıya bürünmesi.
*Toplumsal bilincin yitirilme durumlarının yaygınlaşması.
*Dinen de kabul edilmeyip, haram olarak nitelendirilen; rüşvet, yolsuzluk ve adam kayırmacılığın çoğalması.
*Orta tabaka denilen zümrenin giderek zayıflayıp, zenginin tam zengin fakirin daha fakir olduğu ekonomik dalgalanmalara maruz kalma.
*Haklının değil de, ekonomik ve sosyal ilişkiler yönünden güçlü birlikteliklere sahip olanların haklı olma durumunun yaygınlaşması.
*Kurum ve kuruluşların global değişimin yanlış anlaşılma neticesinde ilerlemeyi sekteye uğratan yapılara bürünmesi.
Bu ve benzeri nedenleri çoğaltabiliriz ve saatlerce konuşabiliriz. Hepsinin birbirine bağlı olarak, domino etkisiyle birbirini etkileyen bir yaşam silsilesi durumunda olan bu nedenlerden biz sadece birinci sıradakini ele alacağız.
Biz kendi kültür ve değerleriyle yıllarca parmakla gösterilen bir millet olduk. Bunu her şeye rağmen elimizden geldiğince sürdürmeye devam ediyoruz. Yalnız şu anda içinde bulunduğumuz yıkıcı unsurların fırtınası içinde olduğumuz inkâr edilemez bir gerçektir. Yüzyıllardır var olan savaş stratejileri değişmiştir ve artık insanların köleleşmesinde, kendisinden uzaklaştırılıp yok edilmesinde, istenilen odaklara gönüllü bir tetikçi olmasında yeni stratejiler uygulanmaktadır. Artık uçaklar kaldırılıp bir memleketi tarumar edip de, imarına harcanacak ekonomik unsurlar, renkli kutuların içine yerleştirilmiş bir saatli bomba olarak her eve sokulmuştur. İzleyen de izlettiren de şikâyetçi değil bu durumdan. İzletenler, evinde rahat rahat uyuyarak emellerine ulaşırken izleyenler de kendilerine göre günün yorgunluğunu üzerlerinden atma, rahatlama, eğlenme savunuşlarıyla yaşamlarına devam etmektedirler.
Yıllarca oynatılan yabancı diziler ya da yerli filmlerle başta manevi dünyamız ve akabinde aile yapımız, ahlâki değerlerimiz silikleştirilmeye çalışılıyor. En son yüzümüz kızarmadan, başlarımızı sağa sola çevirmeden ya da kanal değiştirmeden ev ahalisiyle izlediğimiz programı hatırlıyor muyuz? İş ortağının karısıyla ihanete imza atmanın normalliği, genç kız ve erkeklerin şirket sahibi olup, lüks yaşamlar içinde gerçeklerle bağdaşmayıp, genç dimağları hayal âlemine mahkûm ederek, bu yaşantı için her türlü kişiliksizliği mubah gösterme çabalarını, çözülmenin birer varil bombası haline getirmiştir. Yemek programlarında sırf para için adaletsiz davranışların yayılmasını sağlamak plansız bir şey değildir. Göstermelik uyarışlar yerine, insanlık onuruyla ilişkili kurallar getirilerek yine yemek programını yap. Sana kimse yapma demiyor. Ama yaşını başını almış insanların altı üstü birkaç bin lira için insani olmayan, aile içi sevgi saygı davranışlarıyla uyuşmayan muamelelerini göstermek, bu topluma bir doz zehir enjekte edilmesidir.
Nitelik, edep, mahremiyet duygularının yerle bir edilerek izlettirilen sözde yarışma programlarına ne demeli peki? Kadın erkek ilişkilerinin, amiyane bir tabirle “kedi-köpek didişmesi” şeklinde gösterilmesi, sırf komiklik olsun diye manevi değerlerin peşkeş çekilerek kahkahalar eşliğinde alkışlatılması, yarışma içindeki sunum kelimeleri içine gizlenen müstehcen kelimelerin telaffuz edilmesi gerçekten oturup üzerinde kara kara düşünülmesi gereken bir manzara. Bilgi ve kültürüyle ödül kazanmanın hafife alınıp, sadece kahkahalar üzerine her türlü ahlâksızlığı, rezaleti göz ardı ettirerek yapılan programlar yıkımın ayaklarından bir tanesidir.
Gençlik dizileri, okul dizileri ve onlarda sözde kahramanların isimlerinin özellikle seçilip de ender şahsiyetlerin hafife alınmasını yansıtması derseniz, zaten onlar başlı başına bir facia. Eğitimden uzak, şehevi duyguların tatmini, özenmeyle birçok şeye kavuşulacağı vurgularının birer tellalı olan bu diziler, körpe beyinleri adeta renkli kutuya kelepçeli bir hale getiriyor. Gördüğünü yapmak isteyen, istediklerine kavuşmada hâyâ sınırı tanımayan, modaların zombileri olarak ana babaya asi olan gençlerin durumları, yarınlar için büyük bir tehdit olarak karşımızda. İsimlerini sıralamaya hiç gerek yok. Herkes biliyor. En acı olan şey de herkes tarafından bilinmesine karşı sadece belki de yüz binde bir duyarlı insanların önlemini alıp, hane efradını koruyan insanların olması.
Koruyan, değerlere sahip çıkan, gerçek hamiliğin hem dünyevi hem de uhrevi saadeti korumak, gözetmek ve sağlamaya yönelik yaşam tarzlarının oluşmadığı sürece çözülmenin bu hızı, fren basmadan devam edecektir. Ekrana gönüllü teslimiyeti kabul etmiş olan insanlar beyinlerinden, eteklerinden, başörtülerinden, kaleminden birer ipucunu yağmacılara vererek söküğün devam ettirilmesini ve çileye dönüşmesini geç fark edeceklerdir.
Bazı farkındalıkların geç oluşması pişmanlık vermeyecektir. Tek zincir halkasını kırmak ya da ondan kurtulmak mı daha kolay olur yoksa sayamayacağımız kuşatmaların içinden çıkmak mı? Varın gerisini siz düşünün.
Hazin sona gelmeden önce, mutlu sona ulaşmanın kapıları çalınmalı. Eğitimi, ilişkileri, kültürü, değerleri, yaşam kalitesi bakımından bizi biz yapan şeylerin varlığıyla haşrolunmalıdır. Bizi biz yapan şeyler ne ilerlemeye, ne bilimsel buluşlara, ne zenginleşmeye ne de refahın önüne engel değildir. At gözlüğü mantığı ve her şeyin materyalist rüzgârlarla huzura kavuşulacağı yalanına uymaktan bir an önce vazgeçmeli. Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in dediği gibi;
Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
Eski çınar şimdi Noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!
Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa bırak utansın!
Ey binbir tanede solmayan tek renk;
Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın!
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog