Bir yıl önceydi. Kimi insanımız sabah okullarına kavuşmanın heyecanı ve hazırlığı, kimileri tatil dönüş mahmurluğu üzerinde bir şekilde uykuya daldılar. Ayakta olanlar da vardı tabii ki. Kimse bilmezdi ki neler yaşayacağını, nelerin yaşanacağını! Ta ki o ses ve sarsıntıyı hissedene kadar her şey yolunda gidiyordu. Evet, yolunda gidiyordu lakin birden her şey alt üst oldu sanki. Feryatlar, figanlar, toz dumanlar, siren sesleri ve ne kadar korku veren şeyler varsa hep birlikte on bir ilimizin üzerine inmeye başladılar. Sonrası…
1999 yılında İstanbul’da vatani görevimi yaparken yakalanmıştım 7,4 şiddetindeki depreme. Uzun zaman da üzerimden etkisini atamamıştım. Kahramanmaraş merkezli 7,8 ve 7,6 şiddetindeki peş peşe yaşadığımız yıkıcı depremleri yaşarken bir yandan da iki deprem arasındaki durumu mukayese ediyordum. Bildiğimiz ne kadar korunacak tedbirler varsa bile kilitlenmiş bir durumda ailemle birlikte donup kaldık. Dualar ettik. Aklıma neler geldi neler. Daha sonrası yaşananlar zaten ortada. Yerle bir olan yaşam alanları ve on binlerce insanımızın yaşamlarını yitirip enkazların altında kalıp kurtarılmayı bekleyenlerin de umutlarıyla hummalı bir koşturmaca, renk, dil, cinsiyet ve başka sair şeylerin ayrımına gitmeden günlerce, haftalarca ve aylarca süren ve üzerimizden atamadığımız korkularla bugünlere geldik. Bir yıl oldu. Travmalarla yaşamayı sürdürüyoruz. Hala gözlerimiz avizelerde. “Deprem” kelimesi zikredildiğinde rengimiz yine bembeyaz oluyor. Haftalarca, aylarca tek gündem depremdi bizde. Ülkemiz büyük bir badirenin altından kalkmak için adeta canhıraş birlik oldu.
Deprem hakkında söylenen her şeyi -komploları, gerçekleri, tahminleri, niyet okumaları, saldırıları- bir kenara bırakarak (bu konu apayrı bir ele alışın meselesidir) bazı şeylere dikkat çekmek isterim. Diyeceğim şeyleri dikkate alarak varlığımızı sürdürmek, ülkemiz ve insanımız adına çok mühim gerçeklerdir:
-Yapılaşmanın nizamiliğine, binaların güvenliğine,
-İmalat ve üretimin doğruluğuna, ticaretin dürüstlüğüne,
-Zor zamanlarda yek vücut olmamızın hakikatine, toplumsal bilincimize,
-Deprem anı ve sonrası genel geçer ilk yardım eğitimlerinin tüm yurt sathında verilmesine,
-Dayanışma ve yardımlaşmanın önemine binaen yapılacak eğitimlere ve özendirmelerine varıncaya kadar birçok alanda kavi duruş noktalarına sahip olacak bir yaşama kavuşmalıyız. Öncesinde de istemeliyiz bu nitelikli hususları.
Bir önceki yazımıza birçok yorum ve öneri geldi. Özellikle öneri ve tekliflerin ortak bir noktası vardı ve bunu da yetkililerimize iletilmemiz istendi. Biz de onların sözcülüğünü yaparak yetili mercilere şu önerimizi seslendirmeyi görev biliyoruz: “Deprem ve doğal afetler öncesi, anı ve sonrası yapılması gereken ve yapılacak olan şeylerle ilgili eğitimlerin verilmesini bekliyoruz.” Hatta zorunluluk olarak tutulmasıdır. Doktorlarımız, güvenlik güçlerimiz, öğretmenlerimiz, askerlerimiz, öğrencilerimiz, sporcularımız ve kim varsa toplumda en aktif olan insanlarımız başta olmak üzere bu eğitimlerin tüm yurt sathına yayılmalıdır diyoruz. Geçenlerde yarı yıl tatilinden önce ilk yardım eğitimine katıldım. Gerçekten çok önemliydi ve doğru bildiğimiz yanlışların neler olduklarını öğrendik. Yanlışları hafızalarımızdan silip doğruları öğrendik. Ve anladım ki böylesi konularda eğitim gerçekten çok önemli. Hele ki deprem kuşağının en tehlikeli coğrafyalarından birinde yaşayan bizler “deprem değil, tedbirsizlik ve bilgisizlik öldürür” ifadesini tersine çevirmek için muhakkak eğitime alınmalıyız. Tüm kurum ve kuruluşlarda iş sağlığı ve güvenliği, ilk yardım ve koruma eğitimleri yanı sıra AFAD ve diğer kuruluşların etkin olduğu bir eğitim seferberliğinin uygulamaya geçmesini yetkililerimize iletmeyi bir vatandaşlık görevi olarak görüyoruz.
Saydığımız hususlardaki eğitimleri yaygın ve zorunluluk haline getirmek depremde yıkılan ev ve iş yerlerinden, deprem sonrası yardımlaşmayı organize etmekten, milli servet ve kazanımlarımızı yerinde kullanma çabasından daha kolay ve daha etkilidir. Şunu da söylemekten geri kalmayalım: Biliyoruz, yapılıyor ama nitelik ve katılım alanında genel bir kapsayıcılık ve ciddiyete ihtiyaç olduğunu da görüyoruz. Teklif bizden, takdir ve koordinasyon sağlanması yetkili mercilerden.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog