Büyüklerimiz ne de güzel söylemişler: “Dil ile yıktıklarını el ile onaramazsın; asıl mesele dil ile yaptığını el ile korumalısın.” Evet, çok doğru demişler ve bize bir cümle ile müthiş bir yol göstermişler.
Dil, insanın en büyük özelliklerindendir. Kültürün aktarıcısı durumunda olan dil insan yaşamında çok önemli bir yere sahiptir. İletişimin baş aktörüdür. Derdimizi, arzularımızı, sevinçlerimizi, hayallerimizi, ilimleri, bilgileri ve hayata dair ne varsa aklımıza gelen her şeyleri çoğunlukta dil ile anlatırız. Dil insan benliğinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Zekâmızın, sınırlarını çizemediğimiz duygu ve düşüncelerimizi ancak dille aktarılabiliriz. Bu bakımdan dil ile düşünce iç içedir. “İnsan dil ile düşünür”desek yanlış ifade etmiş olmayız.Dilin gelişmesi düşünceye, düşüncenin gelişmesi de dile bağlıdır.
Bizim asıl anlatmak istediğimiz şey ise dilimizin kullanımı ile ilgilidir. Küçük bir et parçası olan dil bazen çok büyük sorunlara, devletler arasında savaş çıkartabilecek, sözün ağırlığı ile bir insanı kalp krizi geçirtip öldürebilecek durumlara yol açabilir. Bu gibi üzüntü meydana getirecek olan durumların oluşmaması, sosyalleşme sürecinde çıraklık dönemini iyi geçirmekle doğrudan ilişkilidir. Yani aile içi iletişimin, kullanılan kelimelerin, ifadelerdeki jest ve mimiklerin dilimizi kullanmayı öğrenmede etkisi önemlidir. Bazı atasözlerimiz bu durumu şöyle ifade etmektedir:
-Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez.
-Bülbülün çektiği; dilinin belasıdır.
-El yarası onar, dil yarası onmaz.
-Para insana dil, elbise insana yol öğretir.
-Bana benden olur, her ne olursa, başım rahat bulur, dilim durursa.
-Bir ağızdan çıkıp bin dile yayılır.
–Dilin cismi küçük, cürmü büyüktür.
–Dilim seni dilim dilim dileyim, başıma geleni senden bileyim.
-Baş dille tartılır.
Atasözlerimizin sayısını çoğaltabilir ve bunların üzerine deyimlerimizi de zikredebiliriz ama biz sadece bu atasözlerinden yola çıkarak toplumsal ilişkilerde dikkat etmemiz gereken şeyleri dile getirmek istiyoruz. Evimizde aile fertlerimize karşı, arkadaş ve eş dosta karşı, bir yerde amir isek memurlarımıza, işveren birisi isek çalışanlarımıza, müşterilerimize ve hasılı kelam sosyal ilişkiler ağında herkese karşı konuşurken dilimize dikkat etmeliyiz.
Kesik ya da düşmekten ötürü meydana gelen yaralanmaların acıları geçer. Bir vakit sonra hatırlamayız bile. Ama dile gelen kelimelerin acısı öyle mi? Kendimizce ağır bir anlama sahip olmayıp veyahut şaka olsun diye söylediğimiz kelimelerin acısı akıl başta, ruh bedende olduğu sürece unutulmaz. Örneğin memur olduğunuz kurumda üzerinize düşen görevleri yerine getirmeye çalıştığınız halde size “bir şeye yaramıyorsunuz” diye ifadeler sarf edildiğinde acınızı kimseler anlayamaz. Her ne kadar amiriniz şaka olduğunu dese bile olay o an bitmiştir. Çünkü bir defa kırılmıştır kalp. Dil kalbi parçalamıştır. Bardak gibi düşünün; kırılan bardağı yapıştırabilirsiniz ama izleri kaybedebilir misiniz? Geçmiştir artık. Kırmışsınızdır kalbi, kalbin sahibi olan karşınızdaki duygusal varlık olan insanı.
Elimizle yaptığımız hata ya da yanlış olan şeyleri düzeltebiliriz. Herhangi bir işi yaparken yanlış yaptığımızda en çok tekrar malzeme kullanarak yenisini yapar ve karşımızdakinden güzel kelimeler işitebiliriz. Ama dil ile yaptığımız şey o kadar kolay affedilir mi onda şüpheliyim. Çünkü dilin açtığı yara onarılamıyor. Yaşamışsınızdır muhakkak. Karşınızdaki hiç beklemediğiniz ve hatta çok sevdiğinizi söylediğiniz kimselerin dillerinden dolayı yara almış ve o yaraların izlerini hâlâ taşıyorsunuzdur. Affettim deseniz bile o kimseyi gördüğünüzde hep o kırgınlık aklınıza gelip yüreğinizin en derinliklerine itseniz bile oradan titretir sizi.
Aklımızın olup olmadığı, ne kadar makul düşünebildiğimiz ya da kişisel olarak ne denli güçlü yanlarımızın olduğu hep dilimizin kullanımıyla anlaşılır. Dil doğru yerde, doğru zamanda, doğru kelimeleri telaffuz ederse o oranda aklı başında birisi olarak algılanırız. Düşünce ile dilin doğru orantılı olarak birbirine etki ettiğini başta söylemiştik.
Dilimizi imar etmekte kullanmalıyız. Dilimizi sevgiyle kullanmalıyız. Dilimizi hak olan şeylerin söylenmesinde ve hatta yeri geldiği zaman hak olan şeylerin haykırılmasında kullanmalıyız. Hazreti Ali RadıyallahuAnh; “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” diye buyurmuştur.
Öylesine kelimeler sarf etmemeliyiz. Çünkü bir dilden çıkan kelime bin dil gezdikten sonra tekrar bize geldiğinde, biz bile buna inanabiliriz. Özellikle zor zamanların yaşandığı ortamlarda, sanal âlemde ortaya servis edilen asparagas söylemler infiallere bile yol açabilir. Bir kurum içinde yapılacak aynı durum yine o kurumda bozulmaya, kavgaya, huzursuzluğa sebep olabilir. Böyle kötü durumlara sebebiyet vermememiz için dilimize dikkat etmeliyiz.
Dilimizi doğru sözleri kullanmada, hayırlı lafızlar olan zikir kelimelerini sarf etmekte, hakkı anlatmakta, güzelliklere vesile olmakta kullanmak duasıyla…
Kalın sağlıcakla.
Gökmen CAN / Eğitimci-Sosyolog