Her dil, ona sahip olanların en büyük servetidir. Çünkü dil, değeri anlatılamayacak kadar özgülüktür. Bu ifade ile de diyebiliriz ki dilimiz, yüzyıllardır varlığını sürdüren bir medeniyetin kültürel ve tarihsel mirasının en önemli taşıyıcısı olmuştur. Ancak, son yıllarda dilimizde meydana gelen yozlaşma ve değişimlerin, ülkemizin kültürel kimliğine ve toplumsal yapısına ciddi zararlar verdiği bir gerçektir. Buna istinaden önemli olan bu konuda, yani dilimizdeki yozlaşmanın nedenleri, sonuçları ve bu durumun “neden” bir ihanet olarak değerlendirilebileceği üzerinde durulacaktır.
Öncelikle dil yozlaşması kavramını anlamamız gerekmektedir. Çünkü yaşama yön veren davranışlar kavramlar iç içe olup o da dilin bir yansımasıdır. Dilin yozlaşması bir dilin özgün yapısının, kurallarının ve kelime hazinesinin dış etkenler tarafından bozulması anlamına gelir. Bu süreçte, yozlaştırıcı unsur olarak yabancı dillerden alınan kelimeler, yanlış dil bilgisi kullanımları ve kontrolün olmadığı, keyfiliğin en büyük at koşturma alanı olan medyanın ve sosyal medyanın etkisi büyük rol oynamaktadır.
Globalleşme adı verilen aslında “tek kültür olma hedefi” ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle, günlük döngüde İngilizce başta olmak üzere birçok yabancı dildeki birçok kelime/kelimeler dilimize girmektedir. Özellikle gençler arasında yaygın olan bu kullanımlar, dilimizin saf ve özgün yapısını tehdit etmekle kalmayı ciddi bir sorun haline gelmiştir. Çünkü yeni kuşakların bu yozlaşmayı dikkate almaması ve hatta önem vermeyip üstüne üstelik destekler davranış ve söylemleri bu alandaki sıkıntıyı kronikleştirme seviyesine çıkartmıştır. Örneğin, “online”, “chek”, “like”, “non stop” gibi onlarca ve hatta yüzlerce ifadelerin, dilimizde karşılıkları olmasına rağmen sıklıkla kullanılmaktadır. Bu durum, dilin öz alanında uzaklaşmasına ve zamanla yabancı kelimelerin hâkimiyetine girmesine neden olmaktadır. Bunda ne vardır demeyin lütfen. Neden? Toplumlar ve dolayısıyla da insanlar, kullandığı kelime ve kurdukları cümlelerle düşünür, anlar, analiz eder, üretir ve kültürü gelecek nesillere aktarır. Bu noktalar da bizim için yani ülkemiz ve kültürümüz için çok ama çok tehlikelidir.
Maalesef televizyon, radyo, internet ve sosyal medya gibi kitle iletişim araçları, dilin yaygınlaşması ve kullanılmasında önemli bir olumsuz etkiye sahiptir. Bu mecralarda sıkça karşılaşılan yanlış dil kullanımları, özen gösterilmemesi, eline mikrofon alanların objektif karşısına geçip içerik üretmeye yeltenmesi, dilin yozlaşma sürecini hızlandırmaktadır. Zaten diziler, filmler ve sosyal medya mecralarındaki kullanılan argo ve yabancı kelimeler, gençler tarafından daha benimsenerek günlük hayatta kullanılmaktadır. Yani kültürümüzü yok etme taarruzundaki “dil cephemizde” sürekli kan kaybı yaşanmaktadır.
Şimdi diyenler olabilir: “İyi de kardeşim bunu bu kadar büyütmek niye?” Cevap verelim: Dil yozlaşması, sadece dilsel bir sorun olmaktan öte, toplumsal ve kültürel birçok olumsuz etkiye de sahiptir. Dil, bir milletin kimliğini, kültürünü ve tarihini yansıtan en önemli unsurlardan biridir. Dolayısıyla, dilde meydana gelen/gelecek yozlaşma, bu değerlerin yani milli ve manevi dinamiklerin de kaybolmasına yol açmaktadır. Bu da kültürel kimliğin, tarihimizin kültürümüzle bağlarının zayıflamasına ve hatta kopmasına neden olacaktır.
Oktay Sinanoğlu’nun da savunduğu gibi akademik alanlardaki eğitimlerde kendi dilimizi bırakarak yabancı dil kullanımını dayatmak da bir nevi yozlaştırmanın “sevimli ve özendirici” sahte üstünlük göstergesidir. Dil yozlaşması, eğitim ve bilimsel alanlarda da olumsuz etkiler meydana getirir. Öğrencilerin ve akademisyenlerin, dilin doğru kullanımını bilmemeleri, bilimsel çalışmaların kalitesini düşürebilir ve akademik başarıyı olumsuz yönde etkileyebilir. Ayrıca, yabancı dildeki terimlerin gereksiz yere kullanılması, bilgiye erişimi zorlaştırarak eğitimde eşitsizliklere neden olabilir.
Gelelim dilimizin yozlaşmasının ihanet olup olmaması meselesine! Dil yozlaşmasının, ülkemize bir ihanet olarak değerlendirilmesi, konunun ciddiyetini vurgulamak açısından önemlidir. Bir milletin dili, onun bağımsızlığının, kültürünün ve kimliğinin en önemli unsurlarından biridir. Dolayısıyla, dili yozlaştırmak ve değiştirmek, bu değerleri hedef alan bir eylem olarak görülebilir. Tabii dilin yozlaşması, sadece bireylerin hatalarından kaynaklanan bir sorun da değildir. Bazı durumlarda, bilinçli ve sistematik olarak yürütülen bir süreç olarak karşımıza çıkar. Örneğin, bazı medya kuruluşları ve yayın organları, kasıtlı olarak yabancı kelimeleri ve argoları yaygınlaştırarak dilin bozulmasına etki eder. Bu tür eylemler, ülkenin kültürel bütünlüğüne ve milli kimliğine zarar vermeyi amaçlayan bilinçli bir ihanettir.
Dilimizin yozlaşması, ulusal birlik ve beraberliğimizi de olumsuz yönde etkiler. Yüz yıllardır kullanılan ortak bir dilin kaybolması, toplumun farklı kesimleri arasındaki iletişimin kopmasına ve anlaşmazlıkların daha da onulmaz olarak devamına sebep olur. Bu da sosyal yapıyı zayıflatarak ülkenin iç huzurunu ve bütünlüğünü tehdit eder.
Netice ve öz olarak dilimizdeki yozlaşma fırtınası ve buna bağlı bizi bizden uzaklaştıran değişimler, sadece dilsel bir sorun olmanın ötesinde, kültürel ve toplumsal birçok olumsuz etkiyi de beraberinde getirir. Yabancı kelimelerin girişi, medyanın bilerek yanlış kullanımları/kullanımının sağlanması ve bilinçli dil bozma çabaları, dilimizi ve dolayısıyla kültürel kimliğimizi tehdit etmektedir. Bu kötü süreç, ulusal birlik ve beraberliğin düşmanıdır. Böylece de konuya böyle bakınca da bunu, ülkemize yönelik bir ihanet olarak da değerlendirebiliriz. Bu nedenle, dilimizin korunması ve gelecek nesillere doğru bir şekilde aktarılması için geniş ve ehil olan karakterlerin/yetkin kimselerin bir araya gelip geniş katılımlı çalıştayların yapılarak, önlemlerin alınması hayati önem taşımaktadır. Bizden demesi! Bu ülke benim! Bu devlet benim! Bu millet bana miras olarak geldi ama ben bir emanetçiyim duyarlılığını sergilemeliyiz.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog