DİN İLMİNİN FAZİLETİ
Değerli Mü’minler!
Ülkemizin büyük badireler atlattığı ve halihazırda hala devam eden büyük oyunların oynandığı bu meşakkatli dönemi, İman gücüyle bertaraf eden aziz milletimizin, gücünü aldığı iman gücünün temelini oluşturun din ilminin faziletinden söz etmek istiyorum.
Allâh Teâlâ Et-Tahrim sûresinin 6. Âyet-i Kerîmesinde şöyle buyuruyor:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
Meâli: “Ey iman edenler; kendinizi ve çoluk çocuğunuzu, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten (cehennemden) koruyun. Onun üzerinde kafirlere rahmet etmeyen, güçlügörevlimelekler vardır ki onlar; Allâh’ın kendilerine emrettiğine katiyyen isyan etmezler ve emrolundukları şeyi yaparlar.”
عَلِّمُوا أَنْفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمُ الْخَيْر
Anlamı: “Kendinize ve akrabalarınıza ilim öğretiniz”.
Cehennemden kurtulmak, din ilmini hakkıyla öğrenmekle olur.
Yine Allâh Teâlâ “Ez–Zumer” sûresinin 9. âyetindeşöyle buyurmuştur:
﴿ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لا يَعْلَمُونَ ﴾
Anlamı: “De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”(yani tabi ki bilenlerle bilmeyenler bir olmazlar)
İmam Ali(Radiyallâhu Anh) buyurdu ki: “İlim seni korur ancak malı sen korursun. İlim bir hakim, mal bir sanıktır. Mal dağıtmakla azalır, ilim dağıtmakla çoğalır.”
Aziz müminler!
İlmin yaşı yoktur… Kişi ister küçük ister büyük yaşta olsun ilim öğrenmekten çekinmemelidir. Din İlmini öğrenmek kesinlikle utanılacak birşey değildir. Tarih kitaplarında şöyle bir kıssa anlatılmaktadır: 80 yaşında olan bir Çilingir Din ilmini öğrenmeye karar verir ve tahsil görmek için bir alimin yanına gider. Bu alim ona: “raftan falanca kitabı getir” der. Bu adam kitabı getirir, açar ve okumaya başlar. İki cümle okur okumaz alim ona: “Burada dur. Yarına kadar okuduğun bu iki cümleyi ezberleyip gel” der. Bu adam alimin yanından ayrılır ayrılmaz bu cümleleri tekrar etmeye başlar. Böylece gün ve gecesini bu iki cümleyi tekrar etmekle geçirir. Sabah uyandığı zaman tekrar ettiği o iki cümleyi unutmuştur. Şaşkınlık içerisinde uyanan çilingir, ezberlediği cümleleri hatırlamak için hafızasını zorlar ancak herhangi bir neticeye ulaşamaz. Evinden üzüntülü bir şekilde ayrılan çilingir komşusuna rastlar ve komşusu ona şöyle der: “Ey komşum! Dün gece neyin vardı da bir türlü ‘Rahman ve Rahim olan Allâh’ın adıyla, bu yazdığım muhtasar bir kitaptır’ cümlelerini tekrar edip duruyordun?”. Burada çilingir ezberlediğini hatırlar ve komşusuna çokça teşekkür eder. Sonra da hocasının yanına gider ve ona ezberlemekte çektiği çileyi anlatır. Hoca ona şöyle bir nasihatte bulunur: “Sabret! Allâh sana ezberleme gücünü verir”. Adam alimin öğütünü dinler ve ilim öğrenmeye devam eder. Böylece bir müddet sonra büyük ilme sahip olur ve önde gelen alimlerden olur. İşte bu kıssa da, ilmin fazileti ve bereketinin ne kadar büyük olduğuna güzel bir ders olarak önümüzde durmaktadır
İmam Beyhaki’ninrivayet ettiği bir Hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:
طَلَبُ الْعِلْمِ فَرِيضَةٌ عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ
Anlamı: “İlim öğrenmek her Müslüman’a farzdır”.
Bu Âyeti Kerimeden ve Hadisi Şeriften anlaşıldığı üzere Allâh’ın emrettiği din ilmini öğrenmek her Müslümanın yükümlü olduğu bir husustur. Öğrenilmesi farz olan dini ilimler içerisinde ilk öğrenilmesi gereken ilim Akâid ilmidir.
Allâh Teâlâ Muhammed sûresinin 19. Âyet-i Kerîmesinde şöyle buyuruyor:
فَاعْلَمْ أَنَّهُ لا إِلهَ إِلاَّ اللهُ
Anlamı: “Bil ve iman etki Allâh’tan başka ilâh yoktur”.
İmam Buhârî’ninrivayet ettiği bir Hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:
أَفْضَلُ الأَعْمَالِ إِيـمَانٌ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ
Anlamı: “Amellerin en faziletlisi Allâha ve Resûlüne iman etmektir”.
İmâm Ebu Hanife “El-Fıkhu’l Ebsat” adlı kitabında şöyle buyuruyor:
اعْلَمْ أَنَّ الفِقْهَ فِي الدِّينِ أَفْضَلُ مِنَ الفِقْهِ فِي الأَحْكَام
Anlamı: “Fıkıh ilmini öğrenmekten önce iman ilmini öğrenmek daha hayırlıdır.”
Akaid ilminin en önemli konusu da Allâh’ı tanımaktır. Yani Allâh’ın var olduğuna, Onun başlangıcı ve sonu olmadığına, bu alemi yoktan var ettiğine, yaratılmışların hiçbirine benzemediğine, zamandan ve mekandan münezzeh olduğuna, kainatta meydana gelen her şeyin onun takdiri, dilemesi ve yaratması ile olduğuna, her şeyi işiten ve gören olduğuna, Onun işitmesinin ve görmesinin hiçbir şeye benzemediğine, hiçbir şeye ihtiyacı olmadığına ve her şeyin ona muhtaç olduğuna iman etmek farzdır.
Öyleyse kişinin öncelikle Rabbini hakkıyla tanıması gerekir. Rabbini hakkıyla tanımayanın, Onu yaratılmışlara benzetenin, Onun bir şeye muhtaç olduğuna inananın veya bir mekanda bulunduğunu söyleyen kimsenin Allâh’a imanı geçersizdir.
İlahiyatçı-Yazar Davut ÖKTEN