Sabah namazından sonra günün doğumu, havanın temizliği bir başka oluyor. Günün doğumuna şahit olmak insanı daha da bir umutlu kılıyor. Her ne durumda olursak olalım bize tekrardan yeni bir başlangıca müjde olan gündoğumu; umutla dolmak, sıkıntılarımız varsa onlara çözüm için “Bismillâh” diyerek başlamanın azmi olmalıdır. Bizlere verilen nimetleri düşünürken aklıma Hûd sûresi 112.âyeti kerîmesi geldi:
فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْاؕ اِنَّهُ بِما تَعْمَلُونَ بَصٖيرٌ
Anlamı: “Senin yanında hak yola dönenlerle birlikte, sana buyurulduğu gibi dosdoğru ol! Siz de azıp sapmayın. Allah, yaptıklarınızı çok iyi görmektedir.”
Ashâb-ı kiram’dan bir zât: “Yâ Rasûlallah! İslâmiyet hakkında bana öyle bir söz söyle ki, o hususta sizden başka hiçbir kimseden sormaya ihtiyacım kalmasın.” diye sorduğunda Râsûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuştur:
Anlamı: “Allâh’a iman ettim de sonra da dosdoğru ol!” (Müslim)
Bu kadar karmaşık ve içinden çıkılmaz gördüğümüz olayların, dağılan yuvaların, hayatımızdaki bereketsizliklerin, her türlü olumsuz olayların ve neticelerinin temelinde, aslında bu âyetin bize emrettiği şeyi yapmamamızdan kaynaklandığını görebiliriz. Nice sultanların, mal mülkte yanlarına yaklaşılamayacak nice varlıklıların, nice iktidar sahiplerinin, nice güzellerin ve bilgili olanların gelip geçtiği ve sadece iyi ve kötü amellerini alarak ebedi aleme göç eyleyenlerin olduğu bu dünyada neyin/nelerin peşinden gittiğimizi sorgulamamız gerekmektedir. Peygamber Efendimiz İmam Tirmizi ve İbni Mace’nin rivayet ettikleri bir hadisi şerifte şöyle buyurmaktadır:
Anlamı: “Akıllı kimse nefsi hesaba çekilmeden önce nefsini hesaba çekendir.”
Amel yurdu olan bu dünyadan hasat yurdu olan ahirete irtihal etmeden önce kendimize gelmemiz gerekmektedir. “İki kapılı han” benzetmeli bu dünyadan geçerken neleri yapmalıyız ki azığımız gideceğimiz yerde bize fayda versin? Bunca kokuşmuşluğun, aleni çöküşün, haramların pervasızca yapıldığı, izandan ve aklı selim olmaktan uzaklaşarak nefsi mücadeleye girdiğimiz bu yaşamda daha ne kadar düşünmeden ve kendimize gelmeden nefes alacağız ki? Dikkat etmeden yaşadığımız şu hayatta huzurun, sevginin, saygının, bereketin, birliğin, dirliğin yanına yaklaşamayacağımızı bilmemiz gerekmektedir.
-Anaya babaya asi olunan bir hayattan,
-Eşe, eş gibi, sultan gibi bakılmadığı bir beraberlikten,
-Emanet olarak verilen ve ihanet edilen makamlardan,
-Fitne fesat, kovculuk, şer ve küfürlerle dolu dilden,
-Farz olan emirleri yapmayan bedenden,
-Hayır olanlarla iştigal edemeyen kalpten,
-Hak yolda yürümeyen ayaktan,
-Eğriyi düzeltmeyen elden,
-Haramlarda tüketilen nefesten,
-Secde görmeyen alından,
-Kokuşmuşluğa yeltenen arzulardan,
-Islah edilemeyen ilkel benlikten,
-Amel defterini açık bırakmayacak servetten,
-Kendine bile faydası olmayan akıldan,
-Rahmete kapı kapattıracak merhametsizlikten,
-Nefsi (insanı) zelil edecek kibirden,
-Haramlardan kaçmayan gözden,
-Zulmeden adaletten,
-Dini duyguları sömüren ve zelil olduracak benlikten,
-…
Bu ve benzeri zarar ettirecek şeylerle doldurulan bir hayatta güzele kavuşacağımızı düşünüyorsak yanılgımızçok büyüktür. Ana baba hak olmayanı emretmediği sürece onların dediklerini yapmadığımızda, eşimize gerçek anlamda eş olmadığımızda, yaptığımız işlerde hakkaniyete riayet etmediğimiz sürece, verilen her nimeti emri gereği kullanmadığımız müddetçe ne “dosdoğru olduğumuzu” söyleyebiliriz ne de güzellikler yolunda bir adım ileri gidebiliriz.
Dakikaları, saatleri, günleri, haftaları, ayları, yılları ve bize sayısız nimetlerle verilen ömrümüzü adeta “dosdoğru” olmadığımızı ispatlama çabasına girerek heba etmemeliyiz. Hepimiz biliyoruz ki yeni doğan bir bebekle sevinçler, gülüşler ve mutluluklar havalarda uçuşur. Vefat ettiğinde ise ağlaşmalar ayyuka çıkar. Öyle ameller işlemeliyiz ki ardımızdan akan hüzün gözyaşlarının aksine, sanki yeni doğan bir nefsin sevincini yaşayan kimselerin mutluluğuna nail olalım. Tabiki teferruatta hikmetler gizlidir, tabiki ayrıntılar kurtuluşu perçinler, tabiki ayrıntılar yaşama yön verir. Eğer bunları istersek, yani sahabenin:
–“Yâ Rasûlallah! İslâmiyet hakkında bana öyle bir söz söyle ki, o hususta sizden başka hiçbir kimseden sormaya ihtiyacım kalmasın.” sorusunu sorduğunda Râsûlullâh’ın cevaben:
-“Allâh’a iman ettim de sonra da dosdoğru ol!” (Müslim) hadisini ve buna kaynaklık eden Hûd sûresi 112.âyetini hayatımızın tam merkezine koymalıyız:
-“Senin yanında hak yola dönenlerle birlikte, sana buyurulduğu gibi dosdoğru ol! Siz de azıp sapmayın. Allah, yaptıklarınızı çok iyi görmektedir.”
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog Yazar