Değerli Kardeşlerim!
Hepimiz bu geçici fani dünyada bazı dertler ve tasalarla karşı karşıya kalabiliyoruz. Ancak unutmamalıyız ki bunların hepsi Rabb’imizdendir. Hastalıklar, ölümler, fakirlik ve bütün musibetler, Allâh’ın yaratmasıyla yani takdir etmesiyledir ve asla değişmez. Herşey Kaderimizde tayin edilmiştir ve Kader ise Allâh’ın ezeli ve ebedi takdiriyle bizler için dilemiş olduğu herşeydir. Öyleyse Allâh’ın herşeyin yaratıcısı olduğuna iman edip, isyandan ve musibetlere maruz kalındığında Allâh’a isyan etmekten sakınmalıyız…
Peygamber Efendimiz bir hadisi şerifinde şöyle buyuruyor: “İnsanlar içinde en şiddetli belalara uğrayan Peygamberlerdir. Onlardan sonra evliyalar ve onlardan sonra salihlerdir. Kişinin dinine bağlılığına göre bela iner.”
Bu hadisi şeriften anlamamız gereken önemli hususlardan biri bu dünyanın hesap, mükâfat ve azab yurdu olmadığı gerçeğidir. Şayet böyle olmuş olsaydı, yani kişinin mertebesine veya iyi amellerine karşılık mükâfat burada verilseydi hiçbir Peygambere bela inmezdi. Bu dünya hesap yurdu olsaydı, mükâfatların hızlıca verildiği bir yer olsaydı Peygamberler bu dünyada en çok nimetlenen kişiler olurlardı. Hepsi nimet içerisinde olup, sıkıntı çekmezlerdi. Hiçbiri fakir olmaz, rahat bir yaşantı içinde olurdu. Ve yine hiçbiri hastalanmaz, sıhhatli bir şekilde yaşantısını sürdürürdü.
Halbuki hastalığın en çok indiği kişi Peygamber Efendimizdi. Rasûlullâh’ın üzerine inen hastalık iki sahabenin üzerine inen hastalık kadar büyük ve ağırdı.
Rasûlullâh Sallallahu Aleyhi ve Sellem yaratılmışlar en üstünü olmasına rağmen en büyük belalar onun üzerine inmiştir. Hayatta birçok zorluk, eziyet ve cefaya katlanmıştır. Evlatları gözlerinin önünde vefât etmiştir. Çocuklarından biri olan İbrâhîm vefât ettiği zaman Efendimiz gözyaşlarına hâkim olamamıştı. Sahabelerden biri “Sende mi Ey Allâh’ın Rasûlü?” deyince, Efendimizin verdiği cevap tam bir teslimiyet örneğiydi; “ Kalb hüzünlenir, göz yaşarır. Fakat asla Allâh’ın razı olmadığı bir şey söylemeyiz.”
Peki neden en şiddetli belalar onlara verilmiştir. Çünkü onlar dinlerine en bağlı kimselerdir. Allâh’a teslimiyette en üst mertebededirler. Musibet ve belalara karşılık sabretmenin yüce bir amel olduğunu, mükâfatının çok büyük olduğunu bilirler. Efendimiz bir hadisinde şöyle buyuruyor; “Bela ne kadar büyük olursa sevap da o kadar büyük olur.”
Ayet Anlamı: “Ancak sabredenlere mükâfatları hesapsız verilir.” (Ez-Zumer/10)
Belalara karşı tahammül etmek sabır göstermek insana meşakkat verebilir, acı gelebilir ancak meyvesi tatlıdır. Sabretmenin mükafatı Allâh’ın izniyle ebedi olan Cennet’tir. Aklı selim olan kişi bu dünyayı arkasına atar, dünyanın bela ve musibet yurdu olduğunu, fani olacağını bilip Ahiret’i için çalışır.
Rabbim bizleri dünyaya gönül bağlamayıp Ahiret’i için çalışan musibetlere sabreden takvâlı kullarından eylesin…