Modern (!) toplumsal yapının karmaşıklığı, keşmekeşliği, adeta kasırgayı andıran hızla değişen sosyal dinamikler, biz insanların hem sosyal hem de aile hayatında çeşitli zorluklarla karşılaşmalarına neden olmaktadır. Zorluklardan biri olarak görülen ama çok acayip bakılan durumlardan biri de “el iyisi” olarak bilinen durum ve davranış şeklidir ki o da dışarıya (aile-hısım akraba dışı kimselere) karşı olumlu bir imaj sergilerken yakın çevreye, özellikle de aile bireylerine karşı olumsuz bir tutum sergileme durumudur. Toplumsal yapı ve geleneksel kültür zenginliğimiz tarafından hoş karşılanmayan, kabullenilmesi zor olan bu ve bu tür durumlar, kişinin sosyal ve psikolojik sağlığı üzerinde derin etkiler bırakabilirken aile içi ilişkilerinde bile çok ve onarılması çok zor olabilecek ciddi sorunlara yol açabilir.
“El iyisi olmak”, kişinin dışarıdaki insanlara karşı nazik, medeni, naif, yardımsever ve benzeri olumlu imajı sergilerken, ailesine, hısım ve akraba gibi yakın çevresine karşı daha az hoşgörülü, çok sert ve anlayışsız bir tutum sergilemesini ifade eden terimdir. Bu kötü durum, bireyin sosyal çevresinde kabul görmek ve takdir edilmek için kendini zorlaması, fakat aile içindeki bireylere de aynı çabayı göstermemesiyle ortaya çıkar. Bu durumu aslında tek nedene indirgeyerek tanımlama ve açıklama yoluna gidemeyiz ama hemen hassas noktalar olarak sebeplerini (nedenlerini) şöyle sıralayabiliriz:
Toplum ve mahalle baskısı şeklinde oluşan beklentiler bireyi bu türden davranış tercihlerine zorlayabilir. Sosyal yapı ve geçerli olan hukuki ve örfi kurallar, bireylerden belirli normlara ve değerlere uygun davranmalarını bekler. Bu beklentiler, kişinin dış dünyada olumlu bir imaj sergileme çabasını artırabilir.
Çalışma hayatı, ekonomik güçlükler ve diğer dışsal etkenler kişilerdeki stres düzeyini yükseltirken enerjisini de tüketebilmektedir. Günü yoğun ve stresli geçiren kişi, günün sonunda ailesine karşı daha sabırsız daha anlayışsız daha kırıcı olabilmektedir. Bu da “el iyisi olmanın” temel anlaşılma noktalarından biridir.
Başka bir neden ise birey sahip olduğu statü-rol ilişkisini gösterebiliriz. Bazen statüye uygun rol yerine getirilirken bazen de rol çatışması yaşanabilmektedir. Birey, dışarıda farklı roller üstlenirken, evde bu rollerden sıyrılmak isteyebilir. Bu durum, dışarıdaki rol ile evdeki rol arasında çatışmaya neden olabilir. Bu konu ciddi bir nedendir.
Normalde hemen hemen her insanın ev ve dışındaki sosyal hayat akışındaki sergiledikleri davranışları farklı, yüzü maskeli ve kimliğini olabildiğince kamufle edebilmektedir. Bireyler, dışarıda gerçek duygularını ve düşüncelerini saklayarak toplumun beklentilerine uygun bir maske takabilir. Bu maske, çoğunlukta evde düşer. Maske evde düştüğünde, gerçek kimlik ortaya çıkar ve bu durum, olumsuz davranışlarla sonuçlanabilir. Hem de çok şiddetli kavgalara, tartışmalar neden olabilir.
Saymayı sürdürmeye çalışsak çok fazla şey sıralayabiliriz. Ama konunun anlaşılması bakımından ve dikkati çekip “sadece el iyisi olmamayı anlatma bakımından” bu kadarın yeterli olduğunu düşünüyorum. Dilerseniz şimdi de bu istenmeyen durumun yol açtığı sorunlara bakalım:
Aile içi meydan savaşlarıyla birlikte öncesi ve sonrasında soğuk savaş dönemi gerilimli durumlar kendini gösterir. Aile bireylerinin birbirlerine olan güven kaybı ve duygusal kopmaları muhtemel yaşanacakların başında gelir. İstenmeyen bu durum, aile içi iletişimi ve etkileşimi olumsuz etkileyerek, çatışmalara, kırgınlıklara, kızgınlıklara ve boş vermişliklere yol açabilir.
Hem bireyin kendisi hem de ailenin diğer üyeleri için stres, kaygı ve depresyon gibi psikolojik sorunlar kaçınılmaz sonuçlardan olabilir. Yaş ve cinsiyet ayrışımını yapmadan her yaştan kişilerin ve çocukların da psikolojik yapılarını olumsuz etkileyebilir.
İki arada bir derede kaldığını düşünen bireyler bu kimlik ve rol çatışmalarının bir ürünü olarak “el iyisi olma” davranışını sergilediği sürece “yalnızlığa” itilmiş gibi hislere esir olabilir. Kişi, dış çevresi tarafından takdir görse bile, evdeki olumsuz tutumları nedeniyle ailesi tarafından dışlanabilir ve yalnızlık hissine kapılabilir.
Çok geniş bir çalışma alanına sahip olan bu durumun yaşanmaması veya az hasarla atlatılması için neler yapmalıyız diye düşündüğümüzde de hemen kısa kısa şunları bir bir sıralayalım sizlere:
1.Güçlü İletişim Oluşturma ve Devamını Sağlama: Hayatımızın en önemli topluluğu olan ailede, bireylerin aralarındaki şeffaf ve içten kurulan iletişim, var olan ya da doğabilecek sorunların çözümünü daha da kolaylaştıracaktır.
2. Bencillikten Uzak Durup Empati Yönü Geliştirme: Herhangi bir sosyal alan fark etmeksizin kişi hem dışarıda hem de evde empati kurarak, muhatabı olan kişilerin duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışmalıdır. Bu da sonucunda sağlıklı iletişimin otoban girişidir diyebiliriz.
3.Kriz/Stres/Sorun Yönetimi: Birey, stresle başa çıkma yollarını öğrenmeli ve bu yöntemleri günlük yaşamında uygulamalıdır. Sabahın hangi saatinden başlıyorsak ve gecenin hangi saatinde, nerede, kiminle, saat kaçta bitiriyorsak, bu bitişin iyi olabilmesi için iyi bir “yönetici” olmak gerekmektedir. Yani aslında yol yöntem bilmek gerekmektedir.
Nihayetinde dostlar “el iyisi olma durumu”, günümüz sosyal ve aile hayatında önemli bir sıkıntı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu olumsuzluğun üstesinden gelmek için kişilerin, aile içindeki tutum ve davranışlarını gözden geçirmesi, empati kurma becerilerini geliştirmesi, aidiyet duygularının korunması ve sabırlı olmaları gerekmektedir. Toplumsal baskıların ve zorlayıcı etkenlerin ve bireysel stres faktörlerinin farkında olarak, bilinçli davranarak, oluşacak/oluşturulan sıkıntıları en aza indirerek daha sağlıklı ve dengeli ilişkilere imza atılabilir.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog