Her kültürde olduğu gibi bizim kültürümüzde de çok derin anlamlar taşıyan ve halk arasında çokça kullanılan atasözleri, hayattan elde edilen tecrübelerin özlü ifadeleridir. Enteresan cümleler olarak karşımıza çıkan ve kulaklarımızın duyup zihnimizin yüzümüzdeki gülümsemeyle birlikte anlamak için efor sarf ettiği yerli ve milli atasözlerinden biri de “Evdeki danadan öküz olmaz” sözüdür. Nereden çıktı derseniz hemen izah edeyim: Kıymetli dostlarla mecliste muhabbette yol alıp, memleket meseleleri ve deruni bakış açılarıyla değerlendirmeler havada uçuşurken, dilin birinden süzülüveren bu atasözü bizleri hem tebessüm ettirdi hem de değerlendirme yapacağımız başka bir mecra açtı.
Bu söz, zahiren tarımla ya da hayvancılıkla alâkalı görünse de gerçekte ifade ettiği anlam hayatın çoğu sahasında uygulanabilecek derin mi derin bir ileti içermektedir. Dost meclisinde duyup da öğrendiğimiz ve dahi anlayıp da anlatmak için klavyenin başına geçerek sizlerle paylaşmak istediğimiz bu atasözünün anlamını, mesajlarını, yansımalarını ve dikkat etmemiz gerektiği noktalarını paylaşmaktan mutluluk duyduğumuzu belirterek yola koyulmuş olalım.
Öncelikle bu atasözünün anlamı bir bakalım. “Evdeki danadan öküz olmaz” atasözü, evde büyüyen bir dananın asla tarlada çalışabilecek kadar güçlü bir öküz olamayacağı anlamına gelir. Dananın fiziksel gelişimi tamamlayıp güç kazanabilmesi için zorlu şartlarda yetişmesi gerektiğini anlamını içeren bu atasözü aynı zamanda, biz insanların da gelişim süreçlerine ışık tutar. Bildiğiniz gibi bazı şeylerin zahiri söylemi ve muhatabı ile gerçekte mesajın yollandığı noktalar farklıdır. İşte bu atasözü de onlardan biridir.
İnsan olmamızdan ve dolayısıyla da hem psikolojik hem biyolojik hem de sosyal bir varlık olmamızdan mütevellit bu atasözünü de hem sosyal hem de psikolojik bağlamda ele alabiliriz. İnsanoğlunun sadece güvenlikli ve rahat bir ortamda büyümelerinde ve yetişmelerinde, hane dışındaki acılarla dolu gerçek dünyada karşılaşacakları zorluklarla başa çıkmalarında yetersiz kalabileceklerini fısıldar şifreye sahiptir. Ebeveynlerin ve aile niteliği taşıyan kurumların, çocukları cam fanusta yaşatma yersiz korumacı bir şekilde yetiştirmeleri, onların özgüvenlerini zedeler, dayanıklılık ve problem çözme yeteneklerini ortadan kaldırır, gelişimlerine balta vurabilir ve daha nice onulmaz yaralara neden olabilir. Gerçeklerin varlığıyla yüzleşmeden yaşadığını zanneden bireyler, karşılaştıkları en küçücük zorluklarda bile pes etmede birbirleriyle yarışa girerler.
Sosyal hayatın en gerçekçi ve en önemli alanlarından olan eğitim ve ekonomik noktalarında da bu atasözünün önemi bence/bizce büyüktür/büyük olmalıdır. Bireyin mesleki başarıları sadece teorik bilgilerinin yeterli olmasıyla değildir; aynı zamanda pratik/uygulamalı deneyimler/beceri ve maharetler, zorluklarla baş etme yeteneğinin olması ve çözümleyici yönü de gereklidir. Yani somut bir örnekle; herhangi bir mesleki/mühendislik öğrencisi, eğitim sürecindeki teorik bilgi yüküyle alanda bulunmadan/uygulamaya geçmeden, okul bitiminde iş dünyasındaki gerçek dünyada başarılı olamaz. Yani sürekli rahatlığa alışan ya da yorulma nedir bilmeden, yeteri derecede yetişmeyen bireyler sürekli tökezler ve yarı yola dahi gelmeden pes bayrağını çeker.
“Evdeki danadan öküz olmaz” atasözünün bir noktada bireyin kişilik ve karakter gelişim süreci içeren iletisi noktasından da ele alınabilir. Normal insanların hayatta hedefleri vardır. Bu hedeflere ulaşabilmeleri için de sahip oldukları rahatlığın dışına çıkmalarına, risk almalarına ve çetin durumlarla başa etmeyi öğrenmelerine gereksinimleri vardır. Her daim güven içinde, huzurunu ve rahatını bozmadan yaşamaya alışan bireyler asla kendilerini geliştirme fırsatlarını bulamazlar. Bulmaları için de muhakkak surette öz eleştiri, öz değerlendirme ve yeni adımlarla yeni basamaklara ulaşmaları gerekmektedir. Bunları yapmaları neticesinde de zaten kendilerinde bulunan potansiyel güç ve yeterlilikleri de anlayabilirler. Sonra da “durmak yok yola devam” diyerek hayatlarını doğru ilerletebilirler.
Neticede “evdeki danadan öküz olmaz” atasözü, önemli bir öğüttür. Yaşanılan zorluklarla mücadele etmeyi, lüks sayılabilecek rahatlık alanlarından uzaklaşmaları ve acı da olsa gerçeklerle karşı karşıya gelmeleri gerektiği anlatılır. Sosyal, eğitim, çalışma ve kariyer hayatında bu atasözünün mesajına çok ihtiyacımız vardır ve olacaktır da. Bu nedenle de biz ailelerin, biz eğitimcilerin ve biz sosyal/psikolojik/biyolojik varlık olan insanların bu öğüdü yabana atmamaları gerekmektedir. Umarım meramımı anlatabilmişimdir. Evet ise cevabınız ne mutlu bana.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog