Hayaller, hayatımızı idame ettirmemizdeki güzel unsurlardır. Bir işe başlamanın öncesindeki duraktır. Durağa ne kadar erken gidersen git, şartların olgunlaşmasından önce gerçekleşen bir hayale rastlamak pek mümkün olmamaktadır. Bize düşen şey yola çıkmayı da durakta beklemeyi de bilmektir. Olmasını istediğin bir şeyin vuku bulması belki de hayrımıza olmayacaktır. Didinerek, koşturarak çıktığın bir yolculuk sonumuz olabilir. En doğrusu gerekeni yapıp, şükretmenin huzuruyla tevekkül etmektir.
Doyumsuzluk içinde yaşanmak isteyen bir hayatın söylemlerinden biri olan; “Hayaller Mercedes gerçekler Murat 124” sözünü oldu bitti sevmem.Bana hep itici gelmiştir. Bu sözü benimsemiyorum diye “miskin” birisi de olacak değilim hani. Toplumsal hafızaya bu gibi sözlerle hep “şükürsüzlük” aşılanmıştır. Her yanda bir memnuniyetsizlik almış başını gidiyor. Gitmekle kalmayıp sanki maratonda dünya rekorunu kırmak için çabalanıyor. Zengini de fakiri de birçok kişi hatta umum ekseriyeti bu hâl üzere yaşamaktadır. Bir kilim üzerine razı olup sevdiğiyle ömür sürmek isteyenlere bir bakıyoruz ki aman Allâh’ım! Faciaya davetiye çıkartacak eylemlerin baş rolünde ödüllük bir oyun sahneliyor. Helalinden bir ekmeğine, başını sokacak bir evine, ayağını yerden kesen bir aracına, sağlıklı ve yanlarında olan çocuklarına, evinden başka derdi olmayan eşine, iyiliğini düşünen arkadaşlarına, kendisine bahşedilen yüzlerce nimete kör bakıp, doyma hissini kaybeden insanlar gibi sürekli bir iştah halinde. Ne hazin bir durum.
Bir televizyon programında bir konu dikkatimi çekti ve bir hafta boyunca takip ettim. Her izlediğim bölümde de sinir krizleri geçirecek duruma geldim. İki çocuklu bir kadın, evlerine girip çıkan ve “abi” dedikleri birisiyle kaçıyor. Koca durumundaki adam öncesinde yaptığıhatalarını kabul eden, hayatlarını düzelteceğine dairsözler veren kimse olarak eşinin de dönmesini istiyor. Adam yalvarıyor resmen. Son bölümde sunucu hanım, abi dediği ile kaçan kadına:
– “Şimdi X’le boşandığında ne yapacaksın? Çocuklarınla yeni bir hayata başlayacaksın. Biz sana her zaman desteğiz. Avukat hanımla yarın boşanma davası için adliyeye gideceksiniz, size yardımcı olacağız. Sonra ne yapacaksın?” deyince sözde eş:
– “Y kişisine gideceğim, onunla evleneceğim” demez mi.
Ortalık buz. Hayalleri varmış hanımefendinin. Be eksik etek diyeyim bari, karısını senle aldatan, seninle kaçan biri seni de yarı yolda bırakamayacak mı?Başına gelen olaya bir de böyle bak. “Pazara pirince giderken evdeki bulgurdan olma” diye bir söz vardır Anadolu’muzda. Yanlış anlaşılmasın birinin ötekine muhtaç kalmasını tabiki de istemiyoruz. Tabiki de kadınlarımız ezilmesin istiyoruz. En azından seni bitirdiğini söyleyen birinden ayrılıyorsan biraz aklıselim davran. Ya Murat 124’ü kabul et ya da tamiratından bıkmışsan ayaklarına güven ve ayaklarınla yola devam et. Ama yaşayamadığım şeyleri yaşayacağım derken daha önemli şeyleri de kaybedebiliriz. Allâh bizi ıslah etsin.
Zengin bir adam kendi kendine düşünmüş ve:
– “Şimdiye kadar dünyaya çalıştım, bir ton param oldu, artık ahirete çalışmalıyım” diye karar vermiş. Bir âlimin yanına gitmiş. Âlime:
– “Hocam ben artık ahiretime çalışmak istiyorum ve sizin dergâha bağış yapmak istiyorum” demiş. Âlim de:
– “Ben zenginlerden yardımkabul ediyorum, fakirlerden bir şey almıyorum. Dilersen senin zengin mi fakir mi olduğunu test ettikten sonra tabloyu görelim ve yardımınızı ona göre kabul edelim” demiş.
Zengin adam bunu kabul edince âlim kimse adama:
– “Sana şuradaki topraktan bir çuval altın yapsam kabul eder misin? Kabul etsen ne yaparsın o altınlarla?” deyince, zengin adam:
– “Yarısını sizin dergâha bağışlarım” der.Âlim kişi:
– “Sen fakirsin ve ben fakirden almam demiştim” diyerek adama karşılık verir.
Ya sana bedavadan gelecek olan bir altının yarısını vermek de nedir? Hani ahiretini düşünecektin. Gözü doymak bilmeden yaşamak da nedir?
Yazımı hazırlarken tam da burada varoşlardaki aynı mahallede büyüdüğümüz, aynı okullarda okuduğumuz kıymetli kardeşim Psikolog dostumErsin VARDANİLLİ aradı. Hoş beş ederken konu yazımızla alâkalı konuya geldi. “Toprak evlerde oturuyorduk. Sırtımızı duvara yasladığımızda toprakların düştüğünü çok gördük” dedi. İnanın dostlarım sokak lambasının altında çok ders yaptığımız zamanlar oldu. Bizimde hayallerimiz vardı. Biz de her insan gibi güzellikleri ve rahatlığı istedik. Ersin kardeşim,“Gökmen’im inan bazen mutfakta otururken kendimi çok lüks içinde hissediyorum ve şükretmekten başka bir şey gelmiyor aklıma” deyince aklıma doyumsuzluk içeren fütursuzca söylenen onlarca cümle geldi:
– “Artık 4+1, en az 180 metre kare eve geçmeliyiz.”
– “Araç 5 yaşına girdi ve değiştirme zamanı geldi.”
– “256 GB hafıza yetmiyor, 50 Megapicsel telefon almalıyım.”
– “Şunun eşi kendine bunu almış, böyle yapmış, şuraya götürmüş…”
Şeklinde anlamlar içeren kıyas dolu, şükürsüzlük içeren, doyumsuz ve şikâyet içeren cümleler. Çok üzücü. Belki de biz, çok zor şartlar altında büyüyen, yetişen ve hayatı dişiyle tırnağıyla kazananlardan olduğumuzdan böyle düşünüyoruz. Mercedes’imiz olmasa bile bahşedilen Murat 124’e şükreden, değerini bilen ve onu da sevdikleriyle kullanma arzusunu yakalamanın huzuru ve gururunu yaşıyoruz. Varsın etrafımızda en yakınlarımızdan bile tatminsizlik kokan cümleler duyalım. Ben hesabımı kendim vereceğim. Benim kıymet bilmezliğim başkasından sorulmayacak. Bu nedenle de çalışırım, emek veririm, kıymet bilirim, severim, fedakâr olmaya gayret ederim ve arkamdan “Allâh razı olsun” cümlesini söyletecek izler bırakırım. Varsın “Mercedesler” başkasının olsun, biz “Murat 124” ile yetinmesini biliriz.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog Yazar