‘Başarısızlıktan başarı sağlayın. Cesaretin kırılması ve başarısızlık, başarıya giden en sağlam atlama taşlarından ikisidir.’
Dünyada yaşayıp da derdi olmayan var mı? Her birimizin kendine göre bir huzursuzluğu vardır.
Kimi fakirler zannederler ki huzursuzluklarının sebebi parasızlıktır. Paraları olsa evdeki eşiyle tartışmalarını gerektirecek bir sebep olmazdı. Hanımının evin istediği ihtiyaçlarını temin edebilseydi, hanımının daha sakin, daha sabırlı olacağını zanneder evin erkeği. Hanım ise eşinden fazla bir şey istemediğini düşünür; sadece diğer kadınlar gibi yarın ne pişireceğini düşünmemek ister.
Maddi durumu biraz daha iyi olan hanımlar ise etrafındaki kadınların sahip oldukları ev eşyalarına sahip olamamaktan yakınırlar. Ne olurdu sanki eşlerinin geliri azıcık daha yüksek olsaydı da, onlarda Fatma’nın aldığı yeni süpürgeden, Ayşe’nin aldığı yeni porselen takımını alabilselerdi. Beyler ise Hasan beyin otomobiline özenir. Hani Ahmet Beyler gibi bir yazlıkları olsaydı, daha ne isterler.
Zenginlere gelince; villalarım, rezidanslarım, yatlarım, katlarım ve lüks otomobillerimin yerine azıcık huzurum olsaydı derler. Onlar da o albenili görünen hayatlarında manevi yoksulluklarından dolayı derin boşluklar ve başka sıkıntılar yaşarlar. Bakarsınız hem varlıklı, hem de İslâm nimetinden nasiplenmiş insanlar vardır, ancak onlar da hastalıklarla mücadele içindedirler.
Yani anlayacağınız zengin-fakir; herkesin kendine göre sıkıntıları var. Önemli olan nedir biliyor musunuz? Her şeye rağmen huzurlu olabilmenize sebep nedir biliyor musunuz? Sizin olaylara bakış açınızdır. Aklınızdan şunu çıkarmayın: ”Burası (dünya), Cennet değildir.” Ve mutlaka sizin durumunuzdan daha kötü durumda olan insanlar vardır. Ayrıca durumu ne olursa olsun, her insan kendi hesabını verecektir. Sizin mutsuzluğunuza sebep gördüğünüz şey ortadan kalktığı zaman bütün sıkıntılarınız bitip, hiç sorunsuz bir hayat mı yaşayacaksınız? Lütfen dünya hayatından, Cennet hayatı olmasını beklemeyelim. Bu hayatta inişler ve çıkışlar olacaktır. Bunlar yaşadığımız hayatın, imtihan dünyasının özelliklerindendir. Biz ise güzelliklerini yaşadıkça şımarmamayı öğrenip, sıkıntılarla başa çıkmayı öğreneceğiz.
Bir musibetle karşı karşıya mı kaldık; ah-vah ile vakit kaybedeceğine yapılabilecek olanları yapıp, hayatındaki beklenmedik bu yenilikle birlikte yaşamayı en kolay hale getirmek için çaba sarf etmeli insan. Hele “Neden ve niçinlerle” isyana götürecek düşünce ve sözlerle Ahiret’ine artı getirecek şeyleri, eksiye çevirmemeli. Müslüman şükrünü bilmeli. Çünkü Müslüman sıkıntı ve belalara isyan etmediği ve Allâh’ın rızasını gözeterek hareket ettiği sürece, bu sıkıntı onun için bir sevap kapısı olacaktır. Hem Müslüman’ın gideceği yer Cennet’tir. İşte orada sonsuz olarak huzur içinde yaşayacaktır. Varsın dünya hayatında sıkıntılarla mücadele etmek zorunda kalsın. Sonsuz mutluluğa, sonsuz sağlığa, sonsuz gençliğe ve aklımıza gelmeyip tahayyül edemeyeceğimiz nimetler için bunlara katlanmaya değmez mi?
Ya bir de Müslüman olamayanlardan olsaydık? Dünyada çektiğimiz sıkıntılar bir yana; öldükten sonra sonsuz Cehennem azabını düşünebiliyor musunuz? Halimize şükredelim. Yaşadığımız kötülüklere ne kadar karamsar yaklaşırsak, o kadar sıkıntılı gelişir olaylar. Şu kapkara gözlüklerinizi bir tarafa atıp, hayata gerçek renkleriyle bakın. Emin olun yükünüz hafifleyecek. Sorununuz insanlar ise, bırakın karşınızdakini değiştirmeyi. Değişse, şimdiye kadar değişmişti. Madem değişmiyor; kendinizi, onun size olumsuz etki yapan huylarını en az etkilenecek şekilde ayarlayın. Yani mermileri tutmaya çalışmaktansa, onun isabet alanından çıkın. İki tarafta huzura ersin.
Bir de şu var; siz bazı insanların davranışlarına içerlediğiniz halde karşı taraf kayıtsız kalıyorsa, bu sefer sizde taktik değiştirin. İçerlemeyi bırakıp, şakayla karışık düşüncelerinizi söyleyiverin. İnanın rahatlayacaksınız. Üstelik emin olun karşı taraftan da olumlu bir yaklaşım görme ihtimaliniz daha yüksek olacaktır. İncinmiş, belki de ağlayan bir insana yaklaşmak mı daha kolaydır, yoksa şen şakrak konuşan bir insanla konuşmak mı? Ebetteki konuşanla konuşmak daha kolaydır. Gerçi hüzünlü insanın konuşmaya, dertleşmeye daha çok ihtiyacı vardır ama böyleleriyle halleşme cesaretini göstermek ‘gönül adamı’ işidir. Oda herkese nasip olmaz.
Huzurlu olabilmek için elinizdeki malzemeyle yetinin. ”Şuyum olsaydı, bak ben nasıl olurdum. Buyum olsaydı şöyle olurdum” diyerek kendinizi kandırmayın. Karşınızdakine tebessüm edebilecek dudaklarınız mı yok? Sevgi dolu bakabilecek gözlerinizde mi yok? Tatlı sözler sarf edebileceğiniz diliniz, lisanınızda mı yok? İlgilenip oynarken dertlerinizi unutturabilecek bir yavrunuzda mı yok? Bu saydıklarımdan en az bir tanesi her insanda mevcuttur. Bunları yerinde kullanarak dertlerimizle birlikte huzurlu da olabiliriz. Bir deneyin…
(Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog)