İlk doktoramı Fırat Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsünde 1992-1996 yılları arasında yapmıştım. O zamanları düşünüyorum da araştırma laboratuvar imkanlarımızne kadar da kısıtlı idi, literatür taraması yapmak için ya ODTÜ kütüphanesine ya da Ankara’da YÖK kütüphanesine gidiyorduk ve fotokopiler çektirip bir yıl onları okumak ile geçiyordu. Kimya özetleri (ChemicalAbstract) kitaplarını nerde görsem ODTÜ kütüphanesinde geçirdiğim günlerim aklıma geliyor, tozlu raflardan kitapları alıp günlerce tarama yapardım. Ankara’ya gitmek için otobüsler çok zahmetli, uçaklar ise çok pahalı idi. Bilgisayarı bulmak ve kullanmak ayrı dert, yazıcıdan çıktı almak ise apayrı problemdi.4 yıl boyunca Diyarbakır- Elazığ arasını mekik dokumuştum. Şu doktoram bitse de “yolculuk zahmetlerinden, analizlerimi yaptıracağım diye üniversiteüniversite gezme derdinden kurtulsam” dediğim günler çok olmuştu. Çok şükür 1996 yılında ilk doktoramı bitirmiştim.
Kızımla girdiğim bir diyalogdan sonra iddiaya girerekALES’e girmiş ve iyi bir puan almıştım. 2016 yılında Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Farmakoloji ve Toksikoloji Anabilim Dalı Doktora sınavına müracaat edip sınavı kazanarak doktoraya başlamış olarak kendimi bulmuştum. O an hem D.Ü. Eczacılık Fakültesi Dekanı hem de doktora öğrencisi olmuştum. 20 yıllık öğretim üyesi olarak ders verdiğim sıralarda şimdi bir profesör öğrenci olarak oturuyor ve ders dinliyordum. Aslında yeni şeyler öğrenmek çok güzeldi ama o kadar iş temposunun yanında derslere katılmaya çalışmak, ders dinlemek ve ödev yapmak doğrusunu söylemek gerekirse çok zordu. Belli bir yaşı da geçince inanılmaz bir şekilde sizi yoruyordu. Fiziki şartlarımız çok iyi olmasına rağmen meşguliyetlerim de çoktu.
Bazen pes ettiğim anlar da oldu tabi, “acaba akademik kariyerim için bu ikinci doktorane kadar gerekli olacaktı” deyip iç âlemimde hesaplaşmalarımı da çok yapıyordum. Ama hayatım boyunca asla hiç pes etmemiştim. İkinci doktorada da sabrettim işte…
Dersler bitince teze başlamış ve ülkemizin %73’den daha fazla rezervi bulunan önemli yer altı kaynaklarımızdan sayılan, tüm dünya endüstrisinde en önemli hammaddelerden biri olan ülkemizin geleceği olarak nitelendirilen yeni bor bileşiklerini sentezlemem, karakterize etmem ve biyolojik aktivitelerine bakmam bana ayrı bir motivasyon verdi. Zevkle çalıştım. Fakat tez yazım kuralları ve üniversitenin diğer teknik işleri tezi bitirmemde beni çok zorladı, bunu da söylemeden geçemeyeceğim.
Tatlı ve acı hatıralar ile uzun bir serüvenin ardındanikinci doktora sürecimde bitti çok şükür. Prof. Dr. Dr. unvanını almıştım. “Nerde ve ne zaman kullanacağım ve hayatımı nasıl değiştirecek” şuan için onu da bilmiyorum doğrusu.
Ama verdiği haz ve tat, akademik çalışmalarıma da katkısıinanılmaz derecede güzel.Galiba, Dünyada çok az insana nasip oluyor hem sağlık hem de fen bilimleri alanında iki doktora yapmak. “İlk adımı atmak yolun yarsıdır derler” ya bende ilk adımı cesaretle attım ve diplomam elimde artık…
İkinci doktoram ileriki yaşamımda da akademisyenliğime renk katacak ve iç âlemime yeni ufuklar açacaktır.
Eminim ders veren ve danışmanlığımı yapan hocalar içinde farklı olmuştur bu doktora sürecim. Düşünün ders verirken öğrencilerden birisi de profesör olarak karşınızda. Çok keyifli bir zaman dilimi geçmişti işte. Emeği geçen tüm hocalarıma burada şükranlarımı arz ediyorum.
Tezimin hazırlanmasında öğrencilik sürecimde desteğini bir an olsun esirgemeyen ve “profesör oldun hala ders çalışıyorsun” diye beni eleştirmeyen aileme de ayrı bir parantez açıyorum ve iyiki hayatımdasınız diyorum.
Prof. Dr. Dr. Hamdi Temel