”İnsanlığımız imtihandan geçiyor!”
Yazıma son günler ile başlamayı ne kadar da çok isterdim.
Ne yazık ki son yıllar ile başlıyorum.
Hayatımız felç olmuş.
Doğru; ekonomimiz düzeliyor, çok şükür dünya da söz hakkı sahibi olmuşuz.Türkiye’mizin gücü gün geçtikçe daha ilerliyor. İftihar ediyorum, büyük onur duyuyorum.Ülkemdeki her aklı başında olan ferdin, elinden ne geliyor ise; bu ülke için bir şeyler yapması gerektiğine inanıyorum.
Bunlar güzel şeyler…
Amma bir şeyler kötü gidiyor sanki…
Kaos ortamından nemalananlar var, fısıltı gazetesi almış başını gitmiş,
Kısır döngüye girmişiz…
Ne kadar kötü bir varlık haline dönüşmeye başlamışız, görmüyor muyuz?
Zıt fikirli olanlar da ortak payda kalmamış, anlaşma zemini aramıyoruz bile, kavga hep kavga…
Yaşadığımız olaylara üzülüyorum, bazen kahroluyorum.
Bazen sessizce içten içe ağlıyor, kabuğuma çekiliyorum.
Bazen ise haykırırcasına “Yeter artık” diyerek yapabileceğim tek şey olan kalemime sarılıyorum.
Her gün cinayetleri görmek, içimi karartıyor.
Televizyondaki dizilerde yaşanan çapraz ilişkiler midemi bulandırıyor. Herkes bu çarpıklıkları yazıyor ama dinleyen var mı? Gelsin reytingler, pardon paralar. Geleceğimizi, gençliğimizi düşünen kim? (TRT kanalını bu nokta da tebrik ediyorum. Çok güzel projelere imza atıyorlar. Umarım diğer kanallarda TRT’nin attığı adıma ayak uydururlar.)
Tarihimizi karalayanlardan iğreniyorum. Doksan dokuz güzel özelliği olan, ama bir kötü özelliği yüzünden yerden yere vurulan tarihimizin dinamiklerini küçültmeye çalışanlardan nefret ediyorum…
Anlı şanlı tartışmacıların birbirini dinlemeden reyting uğruna, birbirlerini karalamaları, hatta saldırmaları hoşuma gitmiyor.
Küfürler diz boyu…
Hayatımızda duymadığımız küfürleri sokaktaki çocuklarımızın birbirlerine hem Türkçe hem de İngilizce küfretmelerine dayanamıyorum.
Evlilikler felç olmuş, saygı ve sevgiden eser kalmamış. Öldürmeler, boşanmalar birbirini kovalarcasına artmaya başlamış, bu duruma dur diyen bile yok.
Çocuklarımıza ise birşeyler olmuş.Geleceklerini teminat altına almak için tüm maddi varlığımızı önlerine sunmuşuz. Ama ahlaktan eser yok. Maneviyatını düşünen olmamış. Çocuklarımıza “su verir misin çocuğum” bile diyemiyoruz. “Ya vermez ise” kaygısı çoktan benliğimizi sarmış.
“Tanıdığımız ya da tanımadığımız bir insanın arkasından konuşmak bizlere yakışmaz” diyoruz.
O kişi hakkında bilmeden ve onun haberi olmadan doğru şey söyler isek “gıybettir”, yalan ise” iftira”…
“Bunlar büyük günahtır” diyoruz, umurunda olan kim, hemen hemen herkes bu yanlışa düşüyor.
Medya ise bu yanlışta en ön safta…
Bir gün övdüğünü diğer gün çıkar uğruna yerin dibine batırıyor. Medyanın yalan haberi yüzünden çok aileler heba olmuş, kimin umurunda ki? Bunun hesabını yarın ahirette nasıl vereceksiniz diyoruz? Anlamamazlıktan geliyorlar…
“İnsanlar aç ve susuz” yardım etmemiz gerekir diyoruz, “aman bana ne, başkası düşünsün” ya da “ ben tok olayım başkası açlıktan ölse bana ne” diyor. Toplumumuz gittikçe vurdumduymaz olmaya başlamış…
“Uçak kazasında falan kişilerin çocukları ölmüş” haberi çıkıyor, “Allah rahmet eylesin” yerine “onun babası ya da kendisi şöyle idi” diye nahoş cümleler kullanarak acıları dindirme yerine daha da acıtıyoruz. Ölülerin arkasından rahmet bile okumamaya başlamışız, yazık ki ne yazık…
Sanki bir ölmeyeceğiz, ya da bir gün büyük bir imtihan ile karşılaşmayacağız.
Hep başkalarını tenkit etme, ya da yerme…
Galiba bir yerlerde hata ediyoruz.
Birbirimizi sevmemeye hatta üzmeye başladık…
“Derdi derdimdir” diyemiyor isek,
“Acısı acımdır” söyleyemiyor isek,
Komşum açken, ben neden tokum ki serzenişini edemiyor isek,
Yolda gariban bir çocuğu sevemiyor, ya da ona bakıp iğreniyor isek,
Düşen bir kardeşimizi kollayamıyor isek,
Maddi hayata önem verdiğimiz kadar, maneviyata ve güzel ahlaka önem vermiyor isek.
“İnsanlığımız imtihandan geçiyor” demektir…